Kürsü
Bir film kendi ülkesinden neden nefret eder?
Follow @dusuncemektebi2
Filmin esas unsuru olan gelir adaletsizliği ve kentleşmenin getirdiği sorunlara odaklanamıyoruz. Ancak bir filmin kötü karakterlerinin tamamının eleştirilen tarafta olması ve neredeyse iyi kimse kalmaması zayıf nokta.
Sinemanın bütün dünyaya söz söyleyebilme yetisi, evrenselliÄŸinden geldiÄŸi kadar yerelliÄŸinden de kaynaklanır. “Yerel olmadan evrensel olamama” meselesinden mülhem, farklı kültürlerdeki insanlarla ortak paylaşım yapabilmenin yolu, bulunduÄŸun toprak ile kurduÄŸun iliÅŸkide yatar. Bu iliÅŸkinin sahihliÄŸini belirleyen en önemli unsur, baÅŸka insanlara kendinizi ve toprağınızı anlatırken kullandığınız üslup olsa gerek.
Hayaletler filmini izlerken sürekli bu mesele kafamda dolaşıp durdu. “Bir insan”, dedim. “Bir insan, nasıl olur da” diye devam ettim. Ve “Bir insan nasıl olur da memleketini bu kadar sevmez!”, diye bitiremedim. Neden böyle sorular zihnimde canlandı? Çünkü Hayaletler, ‘baÅŸkalarına’ bir ÅŸeyler anlatma derdinde olan metinden yola çıkan bir film.
Filmin hikayesi Ä°stanbul’un arka sokaklarından politik iktidara uzanan ince bir hatta ilerliyor. Sadece arka sokaklarda yaÅŸayarak iktidar eleÅŸtirisi yapılıyor. Gayet anlaşılır ve mantıklı bir yaklaşım. Ancak bir filmin kötü karakterlerinin tamamının eleÅŸtirilen tarafta olması ve neredeyse iyi kimse kalmaması zayıf nokta. Kaba diyaloglar ve kendini tekrar eden göstergelerle propagandist bir manzara ortaya çıkıyor.
Hayaletler, elektriÄŸin saatlerce kesik olduÄŸu bir günde yolları kesiÅŸen dört insanın hayatına odaklanıyor. Bu insanların ne yaÅŸadığı, nelerle karşılaÅŸtığı pek önem arz etmiyor. Çünkü karşımıza sürekli ‘zamane iktidarı’nı çaÄŸrıştıran ve muhalefetin kalın söyleminin yansıması olan nüanslar çıkıyor. Filmin kötü karakterinin yerli yersiz “yeni Türkiye’yi böyle böyle kuruyoruz iÅŸte” demesi, Suriyelilerin iÅŸletme açınca stopaj vermeden raflarını doldurması (yani Türkiye vatandaÅŸlarına yapılmayan ÅŸeyin onlara yapılması), polisin kaba ve ÅŸiddete meyyal olması gibi manzaralar filmi nobranlaÅŸtırıyor.
Filmin esas unsuru olan gelir adaletsizliği ve kentleşmenin getirdiği sorunlara odaklanamıyoruz. Film dilinin ana unsurlarından olan kameranın serbestlik adına savrulması gibi hikayede de eleştiri adına kaba propagandaya maruz kalarak oradan oraya savruluyoruz.
Evet, doÄŸru kavram ‘propaganda’. Hayaletler, ‘dışarıda’ bir yerlere Türkiye’yi anlatmak için duymak istedikleri ÅŸeyleri söyleyen bir propagandaya sahne oluyor. Memlekette iyi bir ÅŸey yaÅŸanmıyor. Muhafazakar iktidar ülkeyi öyle bir hale getirmiÅŸ ki, baÅŸörtüsü kullanarak illegal iÅŸinizden sıyrılıyor ya da ‘yeni Türkiye’ söylemiyle insanları kandırabiliyorsunuz.
Avrupa sinemasında da çokça örneÄŸini gördüÄŸümüz ‘özeleÅŸtiri’ yaklaşımı söz konusu olsun isterdik. Ancak neresinden bakarsak bakalım, özeleÅŸtiri yapacak kadar içeride olamayan, içeride kalamayan, içeriden bakamayan bir film Hayaletler.
Sinematografide bu savrulmanın etkisini görüyoruz. Serbest bırakılan kameranın yerli yersiz savrulması, manipüle edici derecede bazı noktalara odaklanılması, rahat bir dil ortaya koyma avantajını kullanamıyor. Oyunculukların sahici oluÅŸu ve ışık kullanımının doÄŸal olması film dilinin tek olumlu yanları diyebiliriz.
Hayaletler ile ilgili dönüp dolaşıp aynı soruyu soruyorum; bir film memleketinden bu kadar mı nefret eder! ‘Dışarıya’ duymak istediÄŸini söyleme adına bu denli mi kendiliÄŸinden ödün verir! Venedik Film Festivali’nde ödül alması, yurt dışında taltif edilmesi amacına ulaÅŸtığını gösteriyor. Fekat “yönetmen kendi toprağıyla ne kadar iliÅŸki kurabiliyor” sorusu kaba cevaplarla nihayete eriyor.
Abdülhamit Güler / YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.