Selahattin Çakırgil: İslam ve asli hedeflerde birleşebilmek
Follow @dusuncemektebi2
Günübirlik düşünüldüğünde, 'Dostumun Dostu dostumdur / Dostumun Düşmanı ve Düşmanımın Dostu düşmanımdır/ Düşmanımın Düşmanı dostumdur..' gibi ölçüler, kendi mantığı içinde tutarlı gibi gözükebilir, ama, temel insanî- imanî ilkelerimiz açısından, müslüman mantığı bize başka bir formül belirlemiştir:
Prensibimiz, 'Aslolan, Ebû Cehl'e düÅŸman olmak deÄŸil, Resulullah (S)'a dost olmaktır.'
Çünkü, 'Ebû Cehl'e düÅŸman olmak', mutlaka Peygamber'e dost olmayı getirmeyebilir; ama, 'Peygamber'e dost olan, otomatik olarak , Ebû Cehl'e de düÅŸman olur.'
Bu, bir Müslümanın diÄŸer insanlarla irtibatındaki temel ölçüdür.
Ama, Peygamber'e dost olmayan bir kiÅŸiyi,, bu tutumundan dolayı, illâ da Ebû Cehl'e düÅŸman olmaktan da elçektirmek için teÅŸvikte bulunmanın bir mantığı yoktur.
Ama, Müslümanlar olarak, bizimle aynı deÄŸerlere baÄŸlı olmayan veya bizi kendi deÄŸerlerine baÄŸlı görmeyenlerle illâ da kavgalı olmamız gerekmiyor. Bize saldırmayana, saldırmayız, Çünkü, aslolan, karşı tarafı fizikî olarak bertaraf etmek, etkisiz hale getirmek, onlarla mücadele ve savaÅŸ deÄŸil; lisan ve ahvalimizle onlara kendi deÄŸerlerimizin tebliÄŸini yapmaktır.
Genel olarak, bu sözleri söyleriz de, lisanımızı ve hareketlerimizi bu anlayışa göre ayarlamakta pek baÅŸarılı olduÄŸumuz söylenemez..
Bunun için, geliniz, Anadolu coÄŸrafyasından biraz uzakta, Afganistan'daki kardeÅŸlerimizin son 40 yılı aÅŸkın zamandır ve hâlen de yaÅŸamakta olduÄŸu, 'birbirimizle savaÅŸmaktan elçekmeyi bir türlü öÄŸrenemeyen hallerimiz'den örnekler aktarayım.
27 Nisan 1978 gecesi, Nur Muhammed Tarakî isimli, bir Afgan komünistinin, Sovyet Rusya'nın askerî desteÄŸi ve sonra da iÅŸgaliyle gerçekleÅŸen çok kanlı bir darbesiyle, sadece CumhurbaÅŸkanı Davud Han ve ailesi ve devlet yönetiminde vazife alanlar deÄŸil; kendilerine karşı çıkması muhtemel olan herkesi katletmeyi kendileri için gerekli gören komünistler, sadece Herat ÅŸehrinde bir haftada sivil halktan 25 binden fazla insanı öldürmüÅŸlerdi.
Sovyet Rusya desteÄŸindeki o kanlı komünist darbe ve iÅŸgale karşı Müslüman halk, ellerindeki her türlü imkânlarla, ölümüne bir mücadeleye atıldıklarında, her herbirisinin isminde mutlaka 'Ä°slâm' kelimesinin de bulunduÄŸu 10-15 kadar 'cihad teÅŸkilatları' oluÅŸuvermiÅŸti.
Çok güzeeel, alkışlanası bir imanî refleks idi bu..
Amma, gel-gelelim, bütün bu güçlerin birleÅŸtirilmesi meselesine gelince, bir reis- baÅŸkan etrafında birlik olmanın mantıkî gerekliliÄŸini herkes kabul ediyordu, ama, o kim olacak denilince, sessiz bir çığlık halinde, 'Benden baÅŸka kim olabilir ki?' mânası yükseliyordu..
Yazık ki, Afganistan, bunun en canlı misali olarak hâlen de o yapısını sürdürüyor.. Rusya güçleri, oluk oluk insan kanı-müslüman kanı döktükten sonra, iÅŸgallerinin 12-13'ncü yılında çekildiler -gittiler; ve Afganistan kurtuldu ümidi yeÅŸermeye baÅŸlamıştı ki, 'mücahid teÅŸkilatları'nın herbirisi, diÄŸerini tökezletmek, yere sermek için ellerinden geleni arkalarına atmadılar.
Onca kanlar döküldü... Ä°ÅŸgalci Rusya'ya karşı onca çetin ve düÅŸmana kök söktüren savaÅŸlar veren Ahmed Åžah Mesud gibi seçkin komutanlar bile, o Ä°slamî mücadele teÅŸkilatları arasındaki husûmet ve liderlik rekabeti, hattâ mücadelesinden dolayı, bombalı suikasdlerle parça-parça edildiler. O da yetmedi, Müslüman gruplar arası mücadelelerde kan dökülmemesi için olanca titizliÄŸi gösterdiÄŸine bizzat ve defalarca ÅŸâhid olduÄŸum, Müslüman gruplar arasındaki sonu gelmez ihtilafları, Tahran'a geldiÄŸinde, 'Gel de biraz dertleÅŸelim..' diye oteline çağırdığı 'fakîr'e anlatırken aÄŸladığını bile gördüÄŸüm Burhanedddin Rabbânî bile, bir bombalı suikasdde parça-parça edildi.. Komunistler zamanında bile olmamış ÅŸekilde, sivil halktan insanlar ve , Müslümanların yetiÅŸmiÅŸ insan gücü bile eritildi- gitti; sırf, 'benlik ve riyaset' dâvası yüzünden..
Sonra da Amerikan emperyalizmi geldi, onları kurtarmak, özgürleÅŸtirmek adına..
Merhûm Muhammed Ä°qbâl, 'Bıktım, bîzâr oldum ben bu Müslümanlardan..' diye feryad ediyor ve beytinin ikinci mısraında da, 'Ve, sığındım Müslümanlara..' diyordu.
Evet, açık bir paradoks, bir ruhî- zihnî çeliÅŸkili söz.. Ama, o bize, Müslümanlar arasındaki bu zaaflardan bîzâr olduÄŸunu söyledikten hemen sonra da, 'Ve sığındım Müslümanlara..' diyerek, kendisinin de, Müslümanım diyen hiç kimsenin de yine de sığınacağı baÅŸka kimsenin olmadığını anlatmaya çalışıyordu, kendi dönemindeki periÅŸanlığa bakarken..
Ve bugün de, aynı durum yok mu? Sadece Afganistan'da deÄŸil.. Ki, Afganistan'da, birbiriyle boÄŸuÅŸan gruplardan uzak ve berî olduklarını ilân ederek ayrı bir grup halinde ortaya çıkan 'Tâlibân' denilen grubun, Afganistan'ın yüzde 80'inde fiilen hâkim olduÄŸunu bizzat kendileri de , baÅŸkaları da kabul ettiÄŸi halde, hemen her gün, 15 -20, hattâ bazan 40- 50 kiÅŸinin bombalı saldırılarda can verdiÄŸini kimse izah edemiyor.
Topu tâca atıyorum, Afganistan'a doÄŸru.. Kendi içimizde de, sanki, herÅŸeyi yapabilecek bir durumdaymışız ve henüz de, yolun başında deÄŸilmiÅŸiz gibi, kendi saflarımız arasındaki baÄŸları koparmaya yönelik yıpratıcı , karamsarlık yayıcı bir hava estirilmiyor mu, devamlı..
Meselemiz, sadece ÅŸu veya bu coÄŸrafya veya kiÅŸi- grup veya yönetimlerle ilgili deÄŸil... Biz bir bedeniz, her yerdeki acılarımız, hücrelerimizin tamamı tarafından hissedilmiyorsa, ciddî bir müÅŸkülümüz var demektir..
Ve, yine Ä°qbâl'in deyimiyle, 'Merz'u bûm-u mâ, be'cûz' Ä°slâm nist../ Bizim için Ä°slam'dan baÅŸka sınır da yok; vatan da..'
Kaynak: Star Gazetesi
Henüz yorum yapılmamış.