Sosyal Medya

Yasin Aktay: Devletin dini millileştirme arayışı

Devletin bu konudaki siyasetinin nispeten çekilmesiyle birlikte Türk İslam’ı söyleminin sivil unsurlarca devralınmış olması, üzerinde durulması gereken bir konu.



28 Åžubat günlerine kadar, bütün bir Cumhuriyet döneminde Türk Ä°slam’ı vurgusu tamamen laikçi devlet siyasetinin bir projesi olarak yürütülürken buna karşılık toplumdan gelen Ä°slamcı tepki daha evrensel bir Ä°slam iddiasına, hissiyatına ve ufkuna yaslanıyordu. Kulak verilecek, açık olacağımız, bizi deÄŸiÅŸtirebilecek, düzeltebilecek bir din yerine “iÅŸimize yarayacak din” daha ziyade devletin iktidar arzusunun bir parçasıydı. Devletin bu “dini millileÅŸtirme” arayışı sınırlarına dayandı, ancak bu sefer tam da devletin bu müdahalelerine karşı tepki ortaya koymuÅŸ olan kesimlerin Türkiye’nin göreli baÅŸarılarından yola çıkarak geliÅŸtirdikleri bir “kendine hayranlık”“bize özgü din yorumu” yüceltmelerinin önünü açtı.
 
Devletin bu konudaki siyasetinin nispeten çekilmesiyle birlikte Türk Ä°slam’ı söyleminin sivil unsurlarca devralınmış olması, üzerinde durulması gereken bir konu. Bunda siyaseten elde edilmiÅŸ bir baÅŸarının, ülkede siyasi ve ekonomik ÅŸartların nispeten iyileÅŸmiÅŸ olmasının da bir etkisi olduÄŸunu söyleyebiliriz. AK Parti’nin karizmatik lideri Recep Tayyip ErdoÄŸan liderliÄŸinde 2002 yılında iktidara gelmesi ve 28 Åžubat’ın hesabını görüp geride bırakması, dini özgürlükler adına ve ardından ülke kalkınması adına önemli kazanımlar saÄŸlaması büyük bir nimet, ancak bu nimetin ÅŸükrünü eda etmek yerine bunun kibrine kapılmak gibi güçlü bir hissiyat da geliÅŸti.
 
Hiç kuÅŸkusuz diÄŸer Ä°slam ülkeleriyle karşılaÅŸtırıldığında, Ä°slami özgürlükler, Ä°slam’ın daha iyi temsili, insan hakları ve onurunun daha iyi gözetilmesi noktasında durumu Türkiye kadar ileri bir Ä°slam ülkesi yok. Bugün Türkiye bu konuda fiilen bütün Ä°slam dünyasının merkezi haline gelmiÅŸ durumdadır.
 
Bu merkeziliÄŸi elbette mevzubahis Ä°slam ülkelerinin yöneticilerinin de kabul ettiÄŸi anlamına gelmiyor. Hatta Türkiye Ä°slam’ın meselelerini sahiplendiÄŸi ölçüde bu ülkelerden husumet bile görüyor. Ancak bu ülkelerin halkları ile yöneticileri arasında da ciddi bir mesafe oluÅŸtuÄŸu ve Müslüman halkların yüzlerini Türkiye’ye dönmüÅŸ olduÄŸunu gözlemleyebiliyoruz. Buna kendi ülkesindeki baskılardan dolayı kaçmak durumunda kalan 5 milyon insanın Türkiye’yi melce olarak benimsemiÅŸ olması fiilen ÅŸahitlik ediyor. Üstelik Arap Baharı sürecinde Türkiye’de AK Parti döneminde ve ErdoÄŸan liderliÄŸinde ortaya konulmuÅŸ olan pratik, bir model olarak da esinleyici bir iÅŸlev görüyordu. Arap Devrimleri birer birer kendi diktatörlerini devirdikten sonra uzun süre kuracakları yeni düzen arayışlarında “Türkiye Modeli” diye bir ÅŸeyi çok sık zikrediyorlardı. Model tabii ki AK Parti eliyle ortaya konulan Ä°slam’ın siyasi yorumuydu. Bu konuda Arap devrimcileri çok daha zengin bir entelektüel birikime sahip oldukları halde hiçbir kompleks sergilemeden bir model arayışını ifade edebiliyorlardı.
 
Buna karşılık, öyle görünüyor ki, AK Parti yoluyla siyaset sayesinde elde edilmiÅŸ bir baÅŸarı bir süre sonra birilerinin başını döndürmüÅŸ ve tuhaf bir üstünlük duygusunu da beslemeye baÅŸlamıştır. Aslında doÄŸrudan kendisine ait olmayan bir baÅŸarıyı en olmayacak yerde sahiplenip bunun da hazımsızlığını yaÅŸamak gibi tuhaf bir durum bu.
 
“Kendisine ait olmayan” dememizin sebebi, bu söylemleri dillendirenlerin aslında baÅŸtan beri siyasete mesafeli durmalarından. Türkiye’de devletin dini tamamen yok etmeye azmettiÄŸi dönemlerde siyaseti ÅŸeytan iÅŸi gören bir yaklaşımla siyaseti küçümseyenlerin siyaset yoluyla gerçekleÅŸen kazanımları ganimet gibi herkesten önce sahiplenmekten de geri durmadığının resmidir bu. “Anadolu Ä°rfanı”, “Hanefi-Maturidi yorumu” diyerek kendini ümmetin genelinden ayrıştıranların siyasi sicil ve ÅŸecerelerine bakınca bu resim yüksek çözünürlükte görünür.
 
Oysa kendilerine bu üstünlük için psikolojik cesareti veren siyasetin Türkiye’ye saÄŸlamış olduÄŸu kazanımlar. Yoksa 28 Åžubat döneminde veya öncesinde Ä°slam adına düÅŸünenlerin herhangi bir Arap ülkesine üstünlük taslamasına imkân verecek nasıl bir durum olabilirdi ki? O dönemde Türk Ä°slam’ının Mısır, Suriye, Fas, Cezayir veya baÅŸka herhangi bir Ä°slam ülkesinin Ä°slam yorumuna üstünlük taslamasını saÄŸlayacak nasıl bir farkı olabilirdi?
 
Konu baÅŸarıya bu ÅŸekilde baÄŸlanınca, zımnen baÅŸka ülkelerdeki Ä°slami siyasi pratiklerin baÅŸarısızlığı da öne sürülür tabii. Arap Baharı sürecinde ayaÄŸa kalkan halkları motive eden hangi Ä°slami düÅŸünce ve duygulardı? Her ne ise, günün sonunda baÅŸarısız olduklarına göre din anlayışları da yanlış olmalıydı!
 
Bu çıkarımdaki acelecilik, açıktır ki, Türkiye’nin siyasi-sosyolojik koÅŸullarını da Arap dünyasının siyasi-sosyolojik koÅŸullarını da fena halde gözardı etmiÅŸ oluyor. Arap Baharı’na karşı Arap otokratik rejimleri ile dünyanın sözümona ileri demokratik rejimlerinin ortaya koyduÄŸu dayanışmayı ve bu dayanışma ile Arap halklarının iradesini bastırmaya dönük eÅŸi benzeri görülmemiÅŸ acımasız müdahaleleri ve komploları gözardı ediyor. Buradan Arap halklarının Ä°slam yorumlarının düÅŸük olduÄŸu sonucu çıkararak sergilenen üstünlük duygusu nasıl bir tatmin saÄŸlıyor olabilir, irdelemeye deÄŸmez mi?
 
DoÄŸruluk iddiasının ÅŸu veya bu nedenlerle nasip olmuÅŸ bir baÅŸarıya baÄŸlanması sıradan bir akıl yürütme biçimidir ve aslında yol açtığı kibirle hakikatten de bir o kadar uzaklaÅŸtırır. Tarih, hak üzere olanların zulme maruz kalıp çok ağır bedeller ödemek durumunda kaldığı (yani görünürde baÅŸarısız) örneklerle doludur.
 
Bir topluluÄŸun zulme maruz kalması, dünyadaki ideallerini gerçekleÅŸtirmekte dirençle, hatta zulümle karşılaşıp yenilmesi yanlış olduklarını göstermez elbet. Tarih boyunca dünyada baÅŸarı veya mürüvvet görmüÅŸ peygamberlerin bile sayısı çok azdır. BaÅŸarı, maÄŸlup olmak pahasına hakikat iddiasından vazgeçememektir. SavaÅŸlar yenilince deÄŸil, düÅŸmana benzeyince kaybedilir.
 
Bu konuda Ä°slami düÅŸünce ve duruÅŸu, elde etikleri dünyevi baÅŸarılarla kurdukları medeniyetlerle kısa süre içinde yerleÅŸik hayat tarzının, sefahate ve yozlaÅŸmaya doÄŸru açılan konforunu ve uzlaÅŸmasını benimseyenler deÄŸil, idam sehpasına giderken zalimlerine cellatlarından daha uzun yaÅŸayacaklarını haykırabilenler temsil eder.
 
Kaynak: YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.