Sosyal Medya

O denizler bir gün seller gibi boşanacak

Avrupa ülkelerine gidebilmek için Akdeniz ve Ege Denizi'nde boğulan, Meksika'nın ABD sınırında açlıktan ölen binlerce insan var ya, işte o insanlar, Batı'nın İMF ve Dünya Bankası aracılığıyla ülkelerini talan ettiği, soyup soğana çevirdiği insanlardır.



Bundan 30 sene önce Roger Garaudy, Batı'yı ÅŸöyle uyarmıştı: "Sömürmeye devam ederseniz, o ülkelerin insanları, aç kaldıkları için mecburen sizin ülkelerinize göç edecek! Seller gibi boÅŸanacak o göçleri durduramayacaksınız!"

Benim gibi bir ova köyünden, ortasından küçük bir çayın aktığı ve o çayın köyün meralarını yeÅŸile bürüyüp hayvanlarını bol otla buluÅŸturduÄŸu bir diyardan deÄŸilseniz, elbette eÅŸek sülüÄŸünün ne olduÄŸunu bilmezsiniz. Efendim, iki tür sülük vardır: Birine biz has sülük deriz, hani ÅŸu taÅŸ çatlasın orta parmak uzunluÄŸunda, gövdesi ince, siyahımsı bir rengi olan, Ä°stanbul'da Mısır Çarşısı yanında ÅŸiÅŸelerde satılıp tedavide kullanılan sülük.
 
Ä°kincisi ise eÅŸek sülüÄŸüdür. Has sülüÄŸün üç katı kalınlığında ve en az iki kat uzunluÄŸundadır. Rengi alacalıdır. Bu alacalılık içinde sarı renk daha fazla hâkimdir.
 
Hayvanlar yaz mevsiminde sulu çayırlarda otlar ve çaydan su içerken bu iki sülük de hayvanların ağızlarına girer ve kanlarını emer. Has sülük, çok masum, daha doÄŸrusu kanaatkâr bir sülüktür. Kanı emip karnı doyunca yapıştığı yeri bırakır. EÅŸek sülüÄŸü ise doymak bilmez bir oburdur. Kene gibi yapışır. Bir yandan emer, bir yandan dışkılar ve yapıştığı yeri asla bırakmaz. Köylüler zaman zaman hayvanlarının ağızlarını açıp dikkatlice kontrol ederler. Acaba ağızlarında eÅŸek sülüÄŸü var mı diye. Varsa hemen bir kerpetenle veya penseyle söker atarlar. Çünkü elle çekip çıkarmak asla mümkün deÄŸildir. Kontrol edilip eÅŸek sülüÄŸü aÄŸzından çıkarılmazsa, kan kaybede kaybede hayvancağız takatsiz hâle gelir.
 
Sömürü düzeni
 
Ä°ÅŸte ABD ve Avrupa'nın yaptığı tam da budur. Yani eÅŸek sülüklüÄŸüdür. Tıpkı eÅŸek sülüÄŸü gibi bir ülkeye kancayı taktılar mı bir daha asla bırakmaz, sürekli sömürür, kanını emer, halsiz bırakır ve o ülkeyi canlı cenazeye döndürürler. Silâhlı sömürgeciliÄŸi bıraktığı günlerden bu yana ABD ve Avrupa'sıyla bütün Batı, kendi dışındaki ülkeleri yeni tip sömürge ÅŸekli olan borçlandırma ve yüksek faiz alma yoluyla iÅŸte bu ÅŸekilde insafsızca ve acımasızca durmadan sömürüyor.
 
IMF ve Dünya Bankası, Batı'nın yoksul bıraktığı ülkelere para verirken, asla ve kat'a o ülkeleri kalkındırmak için vermez. Borç batağına saplansın da o borç batağında sürekli debelenip dursun diye verir. Çünkü para verirken bir sürü ÅŸart koÅŸar: Meselâ tren yolu yapmak o ülke için çok önemliyse yaptırtmaz. Nitekim uzun yıllar bize yaptırtmadılar.
 
Borç olarak verdikleri paraların nerelerde kullanılması gerektiÄŸine de onlar karar verir. Hangi tarımı yapacağınızı, hangi ürünü yetiÅŸtireceÄŸinizi, memura, iÅŸçiye ve emekliye ne kadar para ödeyeceÄŸinizi onlar belirler. Dışa bağımlı olarak kalmanız için bütün tedbirleri alır ve bütün ÅŸartları dayatırlar.
 
 
Ä°sterler ki tarım, ticaret ve sanayi bakımından daima onlara baÄŸlı kalasınız ve onların emirleri doÄŸrultusunda hareket edesiniz. Borcunuzun giderek daha fazla ağırlaÅŸması ve faizini bile ödeyemez duruma düÅŸmeniz için ihracat deÄŸil, ithalat yapmanızı isterler. Ä°nsanlar aç ve iÅŸsiz kalmış, halk periÅŸan olmuÅŸ, maaÅŸlar ve ücretler enflasyonun altında kalmış. Onların hiçbir ÅŸekilde umurunda deÄŸildir. Tam aksine onlar açısından böyle olması gerekir. Çünkü emperyalistlerin iÅŸine gelen budur.
 
Roger Garaudy, Batı'nın bu insanlık dışı tutumunu ÇöküÅŸün Öncüsü ABD adlı eserinde çok çarpıcı bir ÅŸekilde gözler önüne serer. O eserin bir yerinde ÅŸöyle der: "Genel sonuç apaçık ortada: 1980 yılı başından bu yana (yani 1997'ye), kiÅŸi başına düÅŸen millî gelir, Latin Amerika'da yüzde 15, Afrika'da yüzde 20 azalmıştır." Bir baÅŸka yerinde de ÅŸu gerçeÄŸi haykırır: "Milletlerarası Para Fonu (IMF) ile Dünya Bankası, Arjantin'den Tanzanya'ya, Pakistan'dan Filipinler'e kadar, güney yarım küreyi kasıp kavuruyor!"
 
IMF'nin zulmü altındaydık
 
Türkiye'miz Batı'nın o kahredici zulmünün pençesinde uzun yıllar kaldı. Halkımız, Batı'nın bizi nasıl sömürdüÄŸünü bizzat yaÅŸayıp gördü. Yarım asırdan fazla süren o dönem boyunca ekonomimize Ä°MF'nin eÅŸek sülükleri yön verdi. Gençler deÄŸil, fakat orta yaÅŸlılar ve daha ileri yaÅŸtakiler çok iyi bilir. Cotarelli adını duymayan, bilmeyen kalmamıştı. Onun gibi Ä°MF ajanları ülkemize gelir, yetkililere ne yapmalarını gerektiÄŸini emrederlerdi.
 
O dönemler boyunca siyasilerimiz genellikle hep temel atma törenleri düzenler, fakat bir türlü açılış törenleri yapamazlardı. Maddî imkânsızlık heveslerini kursaklarında bırakırdı. Ülkemizi kalkındıracak hiçbir önemli yatırımda bulunamazlardı. Bir Bolu Tüneli denemesi yapılmış, senelerce sürmüÅŸ, bitirilememiÅŸ ve sonunda patates deposu olarak kullanılsa mı diye düÅŸünülmeye baÅŸlanmıştı. Bizi borç içinde kıvrandıran ve "70 sente muhtaç" eden Batı, sadece ekonomimize yön vermekle kalmıyor, kültürümüzü de kendi istediÄŸi yönde yönlendiriyordu. Batı bize "Mademki sana borç para veriyorum, mademki sen benim parama muhtaçsın, öyleyse benim dediklerimi yapmaya mecbursun!" dercesine emirler, fermanlar yaÄŸdırıyordu. Meselâ TRT'de haftada ÅŸu kadar Amerikan filmi oynatacaksın! Åžu ve ÅŸu Amerikan dizilerini yayınlayacaksın! Diyor ve dediÄŸini de yaptırıyordu. Daha baÅŸka yaptırdıklarını saymak istemiyorum. Hiç unutmam, "Küçük Ev" diye bir dizi devam etti uzun süre. O dizide bir papaz vardı. Aman Allahım ne papaz, ne papaz! Melek mübarek! Dünyanın en dindar, en olgun, en dürüst ve en sevimli din adamı! Bizim filmlerimizde hoca, hacı, din adamı takımı yerden yere vurulurken Hıristiyan papazı göklere çıkarılıyordu. Batı'nın ahlâksız, tacizci, tecavüzcü papazlarına ise Batı film ve dizilerinde hiçbir zaman yer verilmiyordu.
 
 
Bana bir Ä°lâhiyat Fakültemizde dekanlık da yapmış olan bir profesörümüz anlatmıştı. Yıllar önce Karadeniz bölgesinde Hıristiyan olan insanların olduÄŸunu duymuÅŸ ve onlar üzerinde bir araÅŸtırma yapmış. Neden Hıristiyan olduklarını sorduÄŸunda "Küçük Ev dizisinden etkilenerek olduk!" cevabını almış.
 
Åžu hâle bakar mısınız? Kendilerinden borç aldık diye bize her dediÄŸini yaptırmakla kalmıyor, bir de insanımıza din propagandası, din yayıcılığı yapıyor ve halkımızın Hıristiyan olması için özel diziler yayınlatıyorlardı!
 
Allah'a sonsuz ÅŸükürler olsun ki ülkemizin yönetimine "Bana bak Ä°MF, ben sana borcumun faizini tıkır tıkır ödüyor muyum? Ödüyorum! Öyleyse benim ne ekeceÄŸime, ne dikeceÄŸime, ne gibi sanayi tesisi kuracağıma sen karışamazsın!" diyen bir iktidar geldi de, o sayede verimli yatırımlar yapabildik ve onların elinden nihayet 2013 yılında kurtulabildik. Fakat sömürülerini sürdürebilmek için o tarihin, yani 2013 tarihinin, hemen ardından ABD ve Avrupa'sıyla bütün Batı âlemi, Türkiye'yi istikrarsızlaÅŸtırmak için öfkeyle harekete geçti. Önce Gezi Olayları baÅŸlatıldı. Batı medyası Taksim'e karargâh kurdu ve günler boyu 24 saat canlı yayın yaptı. O baÅŸarılamayınca 17 ve 25 Aralık operasyonları yürürlüÄŸe kondu. Bütün bunlardan bir sonuç alınmayınca da, uzun yıllar içimizde yetiÅŸtirip semirttiÄŸi uÅŸakları aracılığıyla 15 Temmuz darbe teÅŸebbüsü denendi.
 
Åžükür ki Menderes'in devrilmesinin acısını çeken ve o haksızlığı hiç unutmayan halkımız bir anda uyandı da melunları durdurdu.
 
Åžayet baÅŸarılı olsalardı, onların sömürüsü altında yıllar yılı inim inim inleyecektik.
 
Son yıllarda Türkiye, adından söz ettirir, sözünü dinletir, bölgesel bir süper güç olduÄŸunu dosta ve düÅŸmana kabul ettirir hâle gelmiÅŸse... Saymakla bitmez atılımlar ve geliÅŸmeler gerçekleÅŸtirmiÅŸse... Artık temel atma törenleri deÄŸil de, açılış törenleri yapılıyorsa... Kanımızı kurutan sömürüden yakamızı kurtardığımız, eÅŸek sülüklerini demir pençelerimizle söküp attığımız içindir. Darısı diÄŸer sömürülmekte olan mazlum ve maÄŸdur ülkelerin başına...
 
BoÄŸulanların suçlusu Batı'dır!
 
Avrupa ülkelerine gidebilmek için Akdeniz ve Ege Denizinde boÄŸulan, Meksika'nın ABD sınırında açlıktan ölen binlerce insan var ya, iÅŸte o insanlar, Batı'nın Ä°MF ve Dünya Bankası aracılığıyla ülkelerini talan ettiÄŸi, soyup soÄŸana çevirdiÄŸi insanlardır. Hâlbuki bundan otuz sene kadar önce Roger Garaudy, Batılıları Yobazlıklar kitabında uyarmış ve ÅŸöyle haykırmıştı: "Ey ABD ve ey Avrupa! Sizlerin sömürüsü yüzünden kalkınamayan ülkelere yardım edin de geliÅŸsinler artık, hiç deÄŸilse biraz olsun zenginleÅŸsinler! Bu, elbette onların yararına olacaktır, fakat unutmayın en çok da sizin yararınıza olacaktır! Çünkü o ülkeler zenginleÅŸince sizden daha çok mal alacak ve siz daha çok zenginleÅŸeceksiniz! Kazancınız, ÅŸimdiki kazancınızın kat be kat fazlası olacak! Åžayet bunu yapmaz, onları bu fakir halleriyle sömürmeye devam ederseniz, on veya yirmi yıl sonra o ülkelerin insanları, aç kaldıkları için mecburen sizin ülkelerinize yığınlar halinde göç edecekler! Seller gibi boÅŸanacak olan o göçleri durduramayacaksınız!"
 
Evet, dâhî düÅŸünür, ileriyi gören filozof, ufku açık bilim adamı Roger Garaudy, yıllar önce Batı dünyasını böyle uyarmıştı. Dedikleri bir bir ortaya çıktı, fakat parayı put yapan ve paraya tapan Batı, hâlâ onun sözüne kulaklarını tıkamaya devam ediyor. EÅŸek sülüklüÄŸü karakterinden vazgeçmiyor. Milyonlarca insan da o yüzden acılar içinde kıvranıyor.
 
Müellif: Cemal Aydın / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.