Özel / Analiz Haber
Kıbrıs çözümsüzlüğe mahkum mu edildi?
Follow @dusuncemektebi2
Rumların iki devletli çözüme "nefretle" yaklaştıkları aşikar. Lakin Rusya'nın Baltık, Karadeniz ve Akdeniz'de artarak güçlenen varlığı ABD, NATO ve AB tarafından endişeyle takip ediliyor.
NATO nazarında Rusya canlı bir tehlike. Ne ABD ne NATO ne de AB DoÄŸu Akdeniz'de müttefikler arasında bir çatışma veya ayrışma istemiyor. Arzu edilen iÅŸ birliÄŸinin Kıbrıs'tan geçtiÄŸi çok açık.
Kıbrıs görüÅŸmeleri, bölgesel ve uluslararası ortamın çalkantılı olduÄŸu bir zamanda yeniden baÅŸladı. 60 yılı aÅŸkın bir süredir devam eden Kıbrıs sorununun çözümü, ÅŸüphesiz bölgesel ölçekte barış, refah ve istikrar kuÅŸağının tesisine eÅŸsiz bir katkı saÄŸlayacaktır. DoÄŸu Akdeniz'de belirsizliklerin arttığı, öngörülebilirliÄŸin azaldığı böylesine çetin bir dönemde adanın en çok ihtiyaç duyduÄŸu motivasyon, sürdürülebilir adil bir çözümdür. Taraflara düÅŸen, var olan tehditleri bertaraf etmek ve iÅŸ birliÄŸi fırsatlarından azami ölçüde istifade etmektir.
Stratejik öncelik
KuÅŸkusuz Kıbrıs meselesinin çözümü, iÅŸ birliÄŸi temelli ortak çabalara baÄŸlıdır. Aksi durum, bölgesel barışı ve güvenliÄŸi tehdit etmektir. Her geçen gün enerji hatlarının merkezi konumuna doÄŸru güçlü adımlarla ilerleyen Kıbrıs adası üzerinde jeopolitik baskılar daha da artmadan, soruna bir çare getirmek tüm tarafların faydasına olacaktır. Kıbrıs Türkleri ile Rumları, bu gerçekliÄŸi göz önünde bulundurarak hareket etmeyi kendilerine ÅŸiar edinmelidir. Daha doÄŸrusu her iki tarafın stratejik önceliÄŸi bu olmalıdır.
Adil müzakere
Adada çözüme en çok ihtiyaç duyan tarafın Kıbrıs Türkleri olduÄŸu çok açıktır. Rum tarafıyla eÅŸit ve adil bir düzlemde yer almayan Türk halkının nihai hedefi, uluslararası toplumla bütünleÅŸmektir. Uluslararası ambargolara ve izolasyonlara maruz kalan Türk halkının, Rum tarafıyla eÅŸit ve adil ÅŸartlarda müzakere masasına oturması ÅŸimdiye kadar mümkün olmamıştır. Bölgede kalıcı barış ve istikrarın temini bakımından Kıbrıs Türklerinin siyasi, kültürel ve ekonomik olarak desteklenmesi önemlidir.
Kıbrıs'ta iki toplum arasındaki müzakereler 1968 yılından beri devam etmektedir. Bu uzun süre zarfında Rum tarafı, çözüm odaklı bir politika ortaya koymadığı gibi adaya kalıcı bir barış saÄŸlamak adına herhangi bir inisiyatif almaktan da kaçınmıştır. Bunu yapmalarının en önemli nedeni, 1960 yılında kurulan ortaklık devletinin tüm imkanlarını kesintisiz bir ÅŸekilde kullanabilmelerinden ileri gelmiÅŸtir. Tarihsel bir temel üzerine inÅŸa edilen Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Türkleri ile Rumlarının eÅŸit siyasi ortaklığına dayalı olarak kurulmuÅŸtu. Fakat bu ortak devlet, Rum tarafının adanın yönetimini Türklerle paylaÅŸmak istememesinden dolayı kısa vadeli oldu ve 1963 yılının sonunda çöktü. Fakat kurulan bu ortaklık devletinin Kıbrıs Türklerinin üzerine çöktüÄŸü dikkatlerden kaçmamalıdır.
ÇözümsüzlüÄŸün nedeni
1963-1974 arası dönemde Makarios önderliÄŸindeki Rum tarafının ana gayesi, Türklerin uluslararası antlaÅŸmalardan ve anayasadan kaynaklanan hak ve yetkilerini ellerinden almak ve onları azınlık haklarına razı etmekti. Rum tarafının temel iddiası, Kıbrıs'ın kadim bir Yunan adası olduÄŸu tezine dayanmaktadır. Bu teze göre Türklere siyasi eÅŸitlik hak ve yetkisi verilemezdi. Buradan hareketle Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuran uluslararası antlaÅŸmaların kendilerine "dayatıldığını" iddia eden Rum tarafına göre, Kıbrıs Türklerine azınlık haklarını aÅŸan yetkiler tanımak, adalete uygun bir davranış deÄŸildi.
Bu bakış açısı, Kıbrıs'taki çözümsüzlüÄŸün esas faktörlerinden biridir. Rum tarafının genel kanaati, adada tek bir devletin var olmasıdır. Ayrıca bu devlette söz hakkı sadece Rumlara ait olmalıdır. Halbuki Rumların adada tek egemen siyasi varlık olarak kendilerini görmesi, hakkaniyete, uluslararası antlaÅŸmalara ve anayasal düzene aykırı bir durumdur. Nitekim Kıbrıs Cumhuriyeti, Türk ve Rumların egemenlik haklarının devriyle ortaya çıkan hukuki ve siyasi bir düzendi. Fakat 1963-1974 arası dönemde Rum tarafının, Türkleri sistematik bir ÅŸekilde devletten tasfiye etmesiyle baÅŸlayan süreçte, Türk halkı egemenlik haklarını kullanamaz bir pozisyona gelmiÅŸtir. BaÅŸka bir ifadeyle Kıbrıs Türk halkının egemenlik hakları Rum makamlarınca gasp edilmiÅŸtir. Dolayısıyla Rum tarafının Türkleri "ayrılıkçı" olarak niteleyerek dünya kamuoyuna takdim etmesi, siyasi ve hukuki zeminden yoksun temelsiz bir suçlamadır.
Rum tarafının adanın tamamını tek başına yönetme arzusu, Kıbrıs Türk halkının mücadelesi ve Türkiye'nin desteÄŸiyle akamete uÄŸramış ve nihayetinde Rum tarafı ÅŸu günlerde Cenevre'de iki devletli çözümü görüÅŸme mecburiyetinde kalmıştır. Türk tarafı artık iki bölgeli, iki toplumlu federasyon yerine yarım asırlık tecrübeden ve gerçeklikten hareketle iki ayrı bağımsız devlet önerisini müzakere masasına getirmeyi uygun görmüÅŸtür.
Çözüm formülleri
Rum tarafının Annan Planı (2004) ile Crans Montana (2017) görüÅŸmelerinde, federasyon çözümüne dahi mesafeli durduÄŸunu göstermesi, Türk tarafını iki devletli çözüm formülüne iten baÅŸlıca etmen olmuÅŸtur. Åžurası çok açıktır ki Rum tarafı, adayı Türk-Rum siyasi eÅŸitliÄŸine dayalı bir yöntemle yönetme formülüne her daim gönülsüz olmuÅŸtur. Daha açık bir ifadeyle, Rum tarafına göre 1960 yılında kurulan Türk-Rum ortaklık devleti, büyük bir tarihi hatadır ve bu hatanın tekrarlanmasını hiçbir Rum göze alamaz. Bu düÅŸünceye sahip Rumların aynı zamanda adanın ikiye bölünmesine de karşı oldukları görülmektedir.
Bağımsız iki devlet çözümünü asla müzakere etmeyeceklerini beyan eden Rum tarafı, görüÅŸmelerin 2017 yılında kaldığı yerden, federasyon temelinden devam etmesini talep ediyor. Türk tarafı ise federasyon görüÅŸmelerinden yarım asrı geçkin bir sürede herhangi bir netice elde edilemediÄŸini; bu yüzden federasyon tercihinin baÅŸarısızlığının görüldüÄŸünü ileri sürerek yeniden federasyon tezini görüÅŸmek istemediÄŸini resmen açıkladı. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) Avrupa BirliÄŸi (AB) üyesi olmasının (2004), adadaki siyasi dengeyi Rum tarafının lehine deÄŸiÅŸtirdiÄŸi çok açık. GKRY'nin; Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tüm hak ve yetkilerini kullanması, herhangi bir uluslararası veya diplomatik kısıtla karşılaÅŸmaması, ayrıca AB üyesi olması gibi etkenler, kendisini Türklere karşı daha üstün bir pozisyonda görmesine yol açmıştır. Ä°ÅŸin bir de maÄŸduriyet getirisi yönü vardır. Rum tarafı dünya kamuoyunu kendi tezlerine ikna etmek için tüm senaryoyu Kıbrıs Barış Harekatı'ndan (1974) baÅŸlatmakta; 1963-1974 arası dönemi ise neredeyse yok saymaktadır. Yürüttükleri baÅŸarılı propaganda sayesinde Kıbrıs meselesini "Türk iÅŸgali" yalanı üzerine bina etmeyi baÅŸarmışlardır.
Hem maÄŸrur hem maÄŸdur
GörüldüÄŸü üzere halihazırdaki tüm koÅŸullar Rum tarafından yanadır. Mevcut koÅŸullardan hareket eden Rum tarafı müzakerelerin kapalı kapılar ardındaki kısmında "maÄŸrur" bir pozisyon takınırken, kamuoyuna açık kısımlarında ise "maÄŸdur" bir tutum sergilemektedir.
Rum tarafının "maÄŸrur ve maÄŸdur" yönü zayıflamadıkça, Kıbrıs'ta kalıcı, onurlu, eÅŸit ve adil bir çözüm beklemek gerçekçi bir yaklaşım deÄŸildir. Öncelikle, Rum tarafının Türk tarafına saygısı yoktur. Dahası Rum tarafı, Kıbrıs Türklerini kendisine denk ve eÅŸit görmemektedir. Daha da kötüsü, Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerini yok saymaktadır. Gerçekte Rum tarafının çözümsüzlükten beklentisi, Kıbrıs Türklerinin çözülmesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) duydukları aidiyet baÄŸlarının zaman içerisinde aşınmasıdır. Bir diÄŸer beklentileri ise Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye'yi karşı karşıya getirmektir. Tüm bunların neticesinde Kıbrıs Türklerini, bir Rum devletine dönüÅŸen Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yeniden tabi kılmayı hedefliyorlar. Tüm bu denklemi Türkiye'nin güçlü varlığı ve Kıbrıs'a iliÅŸkin garantörlük hakları bozuyor.
KKTC CumhurbaÅŸkanı Ersin Tatar'ın, Cenevre'deki 5+BM gayrı resmi Kıbrıs toplantısında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'e Türk tarafının yeni tezlerini içeren altı maddelik bir öneri sunmasının bir nedeni de yukarıdaki endiÅŸedir. Zira altı maddelik önerinin ilk maddesi, BM Genel Sekreteri'nin inisiyatif alıp iki tarafa eÅŸit uluslararası statü ve eÅŸit egemenlik saÄŸlayan yeni bir Güvenlik Konseyi kararı çıkarmasını teklif ediyordu.
Rum kesimi hep kaybetti
Türk tarafının ilk kez açık bir ÅŸekilde iki devletin iÅŸ birliÄŸine dayalı yeni bir ortaklık kurulmasını talep etmesi, Rum tarafının hayalini bile kurmaktan korktuÄŸu bir seçenekti. Nitekim Rum Lider Nikos Anastasiadis'in CumhurbaÅŸkanı Tatar'ın öneri paketine iliÅŸkin, "hayal kırıklığına uÄŸradık" ifadesini kullanması bu durumu doÄŸrulamaktadır.
Rum tarafının amacı, Türk tarafının egemenlik hak ve yetkilerini ortadan kaldırmaktı. Bu doÄŸrultuda göze almadığı herhangi bir risk kalmadı. Açıkçası bu uÄŸurda her türlü kumarı oynadı. Fakat her defasında kaybetti. Önce Enosis politikası iflas etti. Ardından Kıbrıs Cumhuriyeti'ni Rum devletine dönüÅŸtürüp adanın tamamı üzerinde tek bir otorite kurmaya yönelik faaliyetleri akim kaldı. AB üyeliÄŸiyle tüm adayı kendi egemenliÄŸine alabileceÄŸini hesap etti ancak yine baÅŸarısız oldu. Kıbrıs'ın deniz yataklarında bulunan doÄŸalgaz ve petrol kaynaklarını tek başına yönetmeye kalkıştı, fakat gene baltayı taÅŸa vurdu. YaÅŸanan tüm bu geliÅŸmeler, Rum tarafının, Türklerle "Yönetim ve Yetki Paylaşımını" istemediÄŸini somut bir ÅŸekilde gösteren hadiselerdir.
Peki Cenevre görüÅŸmelerinde Rumlar nasıl bir tutum takınabilir? Bir defa iki devletli çözüme "nefretle" yaklaÅŸtıkları aÅŸikardır. Lakin Rusya'nın Baltık, Karadeniz ve Akdeniz'de artarak güçlenen varlığı ABD, NATO ve AB tarafından endiÅŸeyle takip edilmektedir. Öyle ki NATO nazarında Rusya canlı bir tehlikedir ve Moskova'nın saldırgan eylemleri, Avrupa-Atlantik güvenliÄŸine tehdit oluÅŸturmaktadır. Bu anlayış doÄŸrultusunda ne ABD ne NATO ne de AB DoÄŸu Akdeniz'de müttefikler arasında bir çatışma veya ayrışma istemektedir. Bir diÄŸer ifadeyle, DoÄŸu Akdeniz'de müttefikler arası çatışma yerine, iÅŸ birliÄŸini teÅŸvik ettiklerini görmekteyiz. Arzu edilen iÅŸ birliÄŸinin Kıbrıs'tan geçtiÄŸi çok açıktır. O halde Kıbrıs meselesinin halli iÅŸ birliÄŸi için ÅŸarttır. Åžayet adı geçen üç aktör (ABD, NATO ve AB), bu realpolitiÄŸi dikkate alarak hareket eder ve bu noktada taraflara baskı uygulamayı göze alırsa, Rum tarafının, iki devletli çözüm yerine güçlendirilmiÅŸ federe devletlerin söz konusu olduÄŸu gevÅŸek federasyon tezini kırmızı çizgi haline getirmesi muhtemeldir. Gel gör ki bu seçenek dahi ÅŸüphelidir. Fakat burada esas baskının Rum tarafına yapılması gerektiÄŸinin altını çizmekte fayda vardır. Bu baskı yapılır mı, iÅŸte orası oldukça belirsiz.
EÄŸer ABD ve AB, yukarıdaki jeopolitik gerçekliÄŸi dikkate almaz ve de Rum tarafı üzerindeki baskılarını artırmazlarsa Cenevre'de olduÄŸu gibi diÄŸer benzeri görüÅŸmelerden de herhangi bir müzakere zemini ortaya çıkmayacaktır. Rum tarafının kendi tezlerinde ısrarcı olmasına ve çözümü sürekli ertelemesine bölgesel barış adına artık müsaade edilmemelidir.
Müellif: Doç. Dr. Ä°smail Åžahin (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) / Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ
Henüz yorum yapılmamış.