Prof. Dr. Sadettin Ökten söyleşisi: Ramazan kötü halden, güzel ahlaka hicret ayıdır
Follow @dusuncemektebi2
Hayatın gayesini ve ehemmiyetini hatırlatan ve toplum ölçeğinde yaşanan en önemli zaman dilimi Ramazan idi. Bu ayda kendisini muhasebeye çeken birey aynı zamanda gönlünü ve zihnini arındırıp şahsını bayram ile beraber gelecek olan yeni bir doğuşa hazırlıyordu.
Hep bir özlem duyulur eski Ramazanlara ama bu özlem manevi midir yoksa maddi midir çok da ifade edilemez. Neden eskilerde alınan orucun lezzeti bugünlerde alınmaz ki? En basit ifadeyle sokaklarda yenilip içildiÄŸini görmek bile derinden yaralıyor insanı, Ramazan’ı hissetmekte zorlanıyor. Åžahsî yapılan bir ibadet deÄŸildir oruç aslında, toplumsal olarak Ramazan’a yakınlaÅŸmak neden bu kadar zor? Bu soruların cevaplarını Prof. Dr. Sadettin Ökten’le konuÅŸtuk.
‘Yeni hayatımız Ramazan'a göre düzenlenmiÅŸ bir hayat deÄŸil’ diyorsunuz bir kitabınızda. Ramazana göre düzenlenmiÅŸ bir hayat nasıl olur? Böyle bir hayatı kiÅŸiler inÅŸa edebilir mi yoksa toplumsal deÄŸiÅŸim mi gereklidir?
Ramazan ayı ve Ramazan ayında yapılması gerekenler Ä°slâm Medeniyeti’nin genel çerçevesi içinde ele alınmalı. Çünkü bu ay ve bu ay içinde Müslümanların yapması icab eden hareketler Ä°slâm Medeniyeti’ne özel. Ä°slam Medeniyeti diger bütün medeniyetlerde olduÄŸu gibi hayatın tümünü kuÅŸatan ve ayrıca daha öncesine ve sonrasına da uzanan farklı ve özgün bir tasavvura sahiptir. Kendisine müntesip olan bireyleri böyle bir tasavvura göre kurgulanmış bir hayatı yaÅŸamaya çağırır. Dolayısıyla Ramazan, Ä°slâm Medeniyeti’ne göre tasarlanmış bir hayatın içinde ÅŸüphesiz toplumsal ölçekte gerçek mânâsını ve etkinliÄŸini kazanır.
Bu dönemde toplumumuzda yaÅŸanan hayat Ä°slâm medeniyet tasavvurunun öngördüÄŸü hayat tarzı olmadığı için Ramazana göre bir hayattan bahsedemiyoruz. Bu noktada Ä°slâm medeniyet tasavvuruna intisabı ve duyarlılığı olan bireyler, Ramazanı ÅŸahsi gayretleri ile belli ölçekte yaÅŸamaya çalışıyorlar. Ancak Ramazan’ın tam mânâsı ile ve Ä°slâm medeniyet tasavvurunun ölçülerine uygun yaÅŸanması toplumsal bir hâdise. Bu sıralar toplumumuz modernitenin önerdiÄŸi hayat tarzı ile Ä°slâm medeniyet tasavvurunun öngördüÄŸü hayat tarzı arasında bir yerde durduÄŸu için Ramazanı da o yerde ne kadar yaÅŸanabilirse o ölçüde yaşıyor.
Modernitenin içinde moderniteye yabancı
Tarihî süreç içerisinde irdelediÄŸimizde ‘Ramazan’ nasıl bir deÄŸiÅŸime uÄŸradı sizce?
Esas itibariyle deÄŸiÅŸen Ramazan deÄŸil. Ramazanı idrak eden ve yaÅŸamaya çalışan insanın hayat tarzı deÄŸiÅŸmiÅŸtir. ‘Birey, içinde yaÅŸadığı toplumdan bağımsız olamıyor’ demiÅŸtik. Bu bağımsız olamama her bireyde farklı düzeylerde olmakla birlikte kendini hissettirir. YaÅŸadığımız dönemde idrak ettiÄŸimiz Ramazanlar modernitenin hayat tarzının ağırlıklı olarak hâkim olduÄŸu hayatımızda kendine bir yer bulmaya çalışıyor. Eski dönemlerde ise toplumda Ä°slâm medeniyet tasavvurunun öngördüÄŸü hayat tarzı hâkim olduÄŸu için Ramazan, bireyde ve toplumda kendini, kendi evinde hissediyordu.
Özetlemek gerekirse, bugün biz modernitenin öngördüÄŸü hayat tarzı içine, moderniteye yabancı olan bir unsuru yani Ramazan’ı yerleÅŸtirmeye çalışıyoruz. Eski dönemlerde ise Ramazan Ä°slâm medeniyet tasavvurunun içinde temel bir öge olduÄŸu için hayatın tabi akışına göre gayet kolay, feyizli ve bereketli bir tecrübe idi.
Osmanlı’da Ramazanlar nasıl geçerdi? O zamanların adetleri neden günümüze kadar yaÅŸayamadı?
Osmanlı’da Ramazanların nasıl geçtiÄŸini bizzat yaÅŸamadım. Fakat yaÅŸayanlar ile beraber bulundum ve onları dinledim. Çocukluk ve gençlik yıllarımda her ne kadar Osmanlı tarih olmuÅŸ ise de o döneme ait Ramazan hayatının bilfiil devam etmiÅŸ olduÄŸunu ÅŸimdi idrak ediyorum.
Kısaca söylemek gerekirse, Ramazan dünyevi ilgilerden olabildiÄŸince tedric edilerek, bir ibadet yoÄŸunluÄŸu içinde, gerçek bir hayat ve nefis muhasebesi demektir. Bu muhasebe bir boyutu ile bireysel yapılsa da diÄŸer bir boyutu ile toplumsaldır.
Ramazan’ın toplumsal boyutunu insanlara hizmet ve ikram ile idrak ediyorduk. Ä°nsan varlığı unutmakla maluldür. Hayatın gayesini ve ehemmiyetini hatırlatan ve toplum ölçeÄŸinde yaÅŸanan en önemli zaman dilimi Ramazan idi. Bu ayda kendisini muhasebeye çeken birey aynı zamanda gönlünü ve zihnini arındırıp ÅŸahsını bayram ile beraber gelecek olan yeni bir doÄŸuÅŸa hazırlıyordu.
Kilit sözcük ibadet
Mânevî ibadetlerin en çok coÅŸtuÄŸu bir aya gireceÄŸiz. Peki, sadece mânevî ibadet ayı mıdır Ramazan? BaÅŸka hangi yönleriyle öne çıkar ve davranışlarımızda görünür hale gelir?
Bu soruda kilit sözcük ibadet kelimesidir. Büyüklerimiz bize ÅŸöyle öÄŸretmiÅŸlerdi: Ä°nsanın her hareketi ve düÅŸüncesi ibadet olabilir. Olmalıdır. Buna gayret etmelisiniz. Nasıl ki her anınız ve varlığınızın her donanımı Allah’ın lütfu ise, siz de o lütfun ÅŸükrünü ibadetle, yani O’na olan kulluÄŸunuzun ÅŸuur ve itaati ile yerine getirmelisiniz. Ramazan ayı ise bu ÅŸükrün yerine getirileceÄŸi en müsait zaman dilimidir.
Yine büyüklerimizden iÅŸittiÄŸimiz üzere ÅŸahsî ibadetlerin yanında topluma karşı olan vazifelerimizi de Allah’ın rızasını tahsil amacı ile yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Bu da hizmet ve merhametle oluyor. Åžu halde Ramazan mânevîyatı, iç dünyamızda Allah’a olan rabıtamız derinleÅŸir ve güçlenirken aynı zamanda kötü ahlaktan güzel ahlaka bir hicreti gerçekleÅŸtirmek demektir. Bu hicret dış dünyamıza muhabbet içinde hizmet etmekle görünür hâle geliyor.
Ramazan AVM kültürüne yabancı
Ramazan ayının mahalle kültürü içinde daha canlı yaÅŸandığını biliyoruz. AVM kültürü Ramazan’ın ruhunu boÅŸalttı mı?
Mahalle kelimesi ilk bakışta belli sınırlarla çevrili fiziksel bir mekânı iÅŸaret ediyor. Fakat bunun ötesinde onun kavram olarak ve mânevî bir anlamı da var. Mahalle, Ä°slâm medeniyet tasavvuruna göre maddeten ve mânen örgütlenmiÅŸ bir topluluÄŸun adı. Bu toplulukta bireyler birbirlerine maddî baÄŸların ötesinde mânevî baÄŸlar ile de baÄŸlıdırlar. Birbirlerini severler sayarlar ve korurlar. Dolayısıyla Ramazan Ä°slâm medeniyet tasavvuruna göre örgütleniÅŸ bir toplumsal yapı içerisinde ki ona bu soru kapsamında Mahalle diyoruz, gayesine ve iÅŸlevine uygun olarak yaÅŸanabilir.
AVM’ye gelince: Bu kavram yine bir mekânı ifade etmekle beraber bunun ötesinde belli özellikleri olan bir toplumsal yapıyı da tanımlar. Bu yapıda birey esastır. Kedini çok güçlü olarak kabul eden, öteki bireylerle ciddi bir rekabet içinde yer alan ve hayatını kazanç - kayıp esasında, maddî ölçekte planlayan birey. AVM kavramı ve mekânı bu tür bireylerin oluÅŸturduÄŸu ve bu tür bireylerden oluÅŸan topluma hitap eden bir olgudur. Ramazan anlam ve iÅŸlev itibariyle bu gerçekliÄŸe yabancı kalır. AVM ile ifade edilen realitenin içine Ramazanı dâhil ettiÄŸinizde ve bunu gerçekçi bir ÅŸekilde çözümlediÄŸinizde, bu yabancılık bütün çıplaklığı ile görünüyor. Tabii Ramazanı belli bir süre aç kalmak gibi çok sıradan ve basit bir kavramsallaÅŸtırmaya mahkûm etmezseniz.
Çevremiz ve ailemizle olan iliÅŸkilerimizde nasıl bir farklılaÅŸma getiriyor? Evlere kapandığımız ÅŸu süreçte çevremizle yaÅŸayamadığımız Ramazan güzellikleriyle ilgili ne gibi önerileriniz olur?
Åžu sıralarda salgın hastalık dönemini yaşıyoruz, bir süreden beri düÅŸlediÄŸimiz ama bir türlü becerip gerçekleÅŸtiremediÄŸimiz tecrit hadisesi için bir fırsat sunuyor. Evlerimize bir yuva olmak istikametinde muhabbet ve hizmetle donanması için bir imkân veriyor. Bu salgından önce çok hızlı akan dış dünyadan ÅŸu veya bu sebeple kopup evlerimize iltica edemiyorduk. Bu gerçeklik maalesef Ramazan geldiÄŸinde de devam etmekteydi. Åžimdi ise mecburen evlerdeyiz. Bu bir fırsat, imkân hatta bir lütuf olabilir. Önce kendimizden baÅŸlayan bir süreç ile hizmeti ve muhabbeti gerçek kaynağının ÅŸuurunda olarak bütün aile fertlerimize intikal ettirebiliriz.
Cesur bir kumandan gibi hissettim
ÇocukluÄŸunuzdaki Ramazanlar nasıldı? Bir Ramazan anınızı paylaşır mısınız?
ÇocukluÄŸumuzun Ramazanları Osmanlı’nın medeniyet yorumunun uzantıları olarak, en azından bizim muhitlerde, yaÅŸanmış Ramazanlar imiÅŸ. Bu gerçekliÄŸi uzun yıllar geçtikten sonra, o Ramazanların bir hayal olması neticesinde anlıyorum. Ben bir sonbaharda dünyaya gelmiÅŸim. Aylardan Åžaban ayı imiÅŸ. Hatırladığım ilk Ramazanlar uzun yaz günlerinin ramazanları idi. 40’lı yılların sonu. Ben de oruç tutmak, teravih kılmak ve sahura kalkmak isterdim. Fakat bu üçlüyü hiçbir zaman bana bütünüyle yaptırmadılar. Her defasında biraz daha büyü, o zaman yaparsın diyorlardı. Nihayet 1948 senesinde uzun bir Kadir Gecesi öncesi oruç tuttum. Teravih kılmak için mahalle mescidine gittik. Teravihten sonra Sakal-ı Åžerif ziyareti yapıldı. Cumhur olarak Salat-ü Selamların heyecanı ile ben de bu ziyarette bulundum çok ÅŸükür. Ve o gece ev halkı ile beraber hiç uyumadan sahur yaptık. Ertesi gün yani Kadir günü oruç tutup tutmadığımı hatırlamıyorum, ama mühim bir savaşı kazanmış cesur ve kendinden emin bir kumandan gibi hissettiÄŸimi hâlâ hatırlarım.
SöyleÅŸi: Sevda Dursun / Kaynak: Gerçek Hayat
Henüz yorum yapılmamış.