Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan: Karantina günlükleri

Oysa ne “eski normal” normaldi, ne de bu yeni normal denen zıkkım zannettiğimiz kadar “yeni.”



Beni, Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nde bir sosyal faaliyete davet etiler. Nasipse bu çarşamba online olarak bir konferansa katılacağım. Üniversiteden hocalar konuyu “Yeni Normalde Gençlik, Kültür ve Sanat” olarak belirlemiş. İtiraz ettim önce. “Yeni normal” kavramı hakkında gayet eleştirel, gayet sert konuşabilirim çünkü. Bu da, muhtemeldir ki etkinliğin ruhuna uymaz. Ardından kabul ettim tabii ki. Zira bunun da böylece konuşulması gerekiyor.
 
“Yeni normal” tanımı, küresel pandemiden önceki hayatımızı da normal kabul, onu meşrulaştıran bir kavram. Yani “eski normal vardı ve normaldi, şimdi de yeni normal var ve o da normal” kabulünü doğal olarak içeriyor bu tanım. Oysa ne “eski normal” normaldi, ne de bu yeni normal denen zıkkım zannettiğimiz kadar “yeni.”
 
Hatta denebilir ki içinde bulunduğumuz hal, -ister lineer yaratılış teorisine inanalım, ister Tanrısal yaratılış teorisine inanalım, ister evrimci yaratılış teorisine inanalım sonuç değişmez- insanın en eski, en temel normali.
 
“Karnını doyurdu, barınak buldu, ölümden sakındı.” Bu sıralı cümleyle izah edebiliriz insanın en eski normalini. 2021’de bize “yeni normal” denilen şey, bu en eski normalin gelişmiş, upgrade edilmiş hali sadece. Eğitimin dumanla ya da hiyeroglifle değil de uzaktan internetle sağlanması değiştirmiyor bu yalın gerçeği.
 
“Yeni normal”, insanlık tarihinin gördüğü en büyük gerilemelerden biridir ve bir takım filozofların açıklıkla ifade ettiği gibi küresel pandemi tehdidi ortadan kalktığında insan haz ve hız Tanrılarına adadığı adakları yerine getirmek için korkunç bir hedonist aşamaya girecek, mehdi ve mesih arayışları tavan yapacaktır.
 
Çünkü kendisini “yeni” bulan modern insan aslında bir antik arketipler toplamıdır. Bütün kaotik dönemlerden sonra şükre değil hazza yönelmiş, bütün kaotik dönemlerden sonra mehdi ve mesih aramıştır. Sağlıklı yaşam mesihi, doğal tarım mehdisi, multivitamin mesihi ve benzerlerini göreceğimiz bir dünyaya doğru ilerleriz bana kalırsa pandemi sonrası.
 
Bir de tabii, bu coşkulu heterodoksinin yanı sıra bir prostestan tavır da geliştiği/gelişeceği açıktır. “Mehdi de yok, mesih de yok, hastalık da yok, maske de yok, aşı da yok, ilaç da yok” diyerek bir arınmanın peşinde olduğunu düşünen protestanlar tersinden bir heterodoksi ürettiklerinin farkında bile olmadan yollarına devam etmektedirler.
 
Bir de tabii ki ortodokslar var. Hayatta kalabilmek için sürekli bir denge oluşturmak gerektiğini düşünen, sürekli aklını kullanmak zorunda hisseden, hazcılığa savrulmayı da, mehdi beklemeyi de doğru bulmayan ve bütün bu olanları bir imtihan zemini olarak kabul eden gariban ortodokslar. Aslına bakılırsa dünya sürekli onların sırtına biner ve onlar da bu yüke rıza gösterirler. Dünyayı değiştirmek için uğraşmakla bazı şeylerin değişmemesi için uğraşmanın birbirine çelişik olmadığını bilen insan topluluğudur onlar.
 
Hal böyle olunca, seni karantinaya aldıklarında bile orada bir şey yapmak, bir şey üretmek, bir şey ortaya koymak zorunda hissedersin kendini. Çünkü dünyayı değiştirmek ve kimi şeylerin değişmemesi için çalışmak temel ödevindir.
 
On yedi gün kaldığı karantinadan bir “kitapla” çıkmış Bilal Kemikli Hoca. Adına da “Karantina Günlüğü” demiş. Kitabın sayfalarını karıştırıp okudukça hem dünyanın değişmesi için verilen çabayı hem bazı şeylerin asla değişmemesi için verilen gayreti buldum satırlarda ve işte gönlüme de bu yazı düştü.
 
Hoca, bir yandan fiziki bir karantinayla boğuşurken bir yandan da insanı son dört yüz yıldır kesintisiz karantinaya almış bir zihin yapısıyla çarpışıyor. Üstelik bize, Hemedanlı bilgenin Yesi’li talebesine öğrettiği bir cümleyi teklif ediyor: “Beklemek, demlenmektir.”
 
Sorular şunlardır: Bekleyebilir mi insan? Beklerken doğru soruları sorma cesareti göstererek demlenebilir mi? Tam demlenmişken “ben oldum” diyerek kendini acıtır, dilde kekrelik bırakır mı? Ve hepsinden önemlisi, insan, o kara gözlü zalim, dünyayı nereye doğru değiştirmesi gerektiğini ve dünyada nelerin asla değişmemesi gerektiğini tespit edebilecek cesarete sahip midir?
 
Ve evet, küresel pandemiden çıktığımızda bizi bekleyen dünya, bu sorulara verebileceğimiz cevaplarla şekillenecektir.
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.