Yasin Aktay: İntikam şövalyesi John Biden
Follow @dusuncemektebi2
Aslında Ermeni soykırımı iddialarının arkaplanında içlerinde ukde kalmış, başarılamamış bir “Anadolu Müslümanı soykırımı” vardır. Ve bu intikam davasının son şovalyesi Joe Biden.
ABD Başkanı Joe Biden, kabul edelim ki, daha önceki ABD başkanlarının eşiğine kadar getirip yapmadıklarını yapmış oldu. Tıpkı selefi Trump’ın Kudüs konusunda yaptığı eşik atlama denemesini Biden, Ermeni meselesinde “soykırım” sözcüğünü kullanarak yapmış oldu.
Trump yaptığını yapmakla ABD’nin Siyonist özünü iyice açığa çıkarmıştı.
Biden ise kendi soykırımlar, katliamlar, insanlık dışı sömürgeci işgaller ve işkencelerle dolu geçmişine ve bugününe bakmadan 106 yıl önceki bir hadiseye karışma biçimiyle ABD’nin altındaki Haçlı özü ortaya çıkarmış oldu. Bilmediğimiz şeyler değildi elbet. ABD bir Siyonist-Haçlı devleti olma niteliğini her geçen gün daha fazla öne çıkarıyor. Bu, onun düşüş içinde olduğunun resmini veriyor bir yandan da. Dünyanın süper devleti olarak âleme nizam vermesi ona dünyanın bütün halkları arasında adalet gözeten bir erdem kazandırmamıştır. Zira ABD kuruluşu itibariyle, bugünkü varlığı itibariyle bu erdemden hareket ediyor değildir.
106 sene önce neler olup bittiğine dair tarihçilerin bile işin içinden kolay çıkamayacağı bir durumdan bir siyasi kararla çıkıvermek için sadece tek taraflı ideolojik-dinsel bir karar vermiş olmak gerekiyor. Bu kararın da adalet nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi yok.
Biden’ın konuşma metninde özellikle bu ifadeyi “Türkiye’yi suçlamak için değil sadece bu tür hadiseler bir daha hiç yaşanmasın” diye kullandığını söylemesi tam bir ikiyüzlülük. ABD daha bugün yaptığı uygulamalarla, doğru kabul edilse bile 1915 hadiselerine atfedilen trajedilerin kat kat fazlasına yol açıyor. Böyle bir hassasiyette zerre kadar samimi olsalardı ne Irak’ta ne Suriye’de ne Afganistan’da ne Yemen’de ne de şimdi Keşmir ve Myanmar’da yaşananlar yaşanırdı. Irak’ta, 1915 yılında katledildiği iddia edilenlerden çok daha fazlası, hiçbir haklı sebebi yokken, en ağır, en vahşi duygularla katledildi, işkencelere tabi tutuldu. Irak hapishanelerinde yaşananlar tarih konusu değil, bugünün konusu, suçüstü olaylar. Bir insanın alçalabileceği en düşük seviyede, insanlığa karşı işlenmiş suçlarıyla yakalanan askerleri dolayısıyla ABD’nin dünyaya özür borcu hiçbir zaman bitmeyecektir. Bugün Ortadoğu’yu içine sürüklemiş olduğu kaos yüzünden ölümler, katliamlar, işkenceler, bilumum insanlık dışı uygulamalar Müslüman halkların rutini haline gelmiş durumda.
ABD’nin ve bilumum soykırım tacirlerinin 1915 yılına kadar gidip oradan yaptığı vicdan sadece kin ve intikam eseri.
Daha önce de söylemiştik, tekrarlayayım: Aslında Ermeni soykırımı iddialarının arkaplanında içlerinde ukde kalmış, başarılamamış bir “Anadolu Müslümanı soykırımı” vardır. Bu ihtimal hiç de bugünden farazi olarak kurgulanan bir ihtimal değil. 1915’te tehcir planını devreye sokan veya o günlerde devlet sorumluluğunu taşıyan bütün Osmanlı devlet ricalinin hepsinin Ermeni Taşnak örgütünce akıllara durgunluk veren bir sürek avı neticesinde bulunup suikastla vurularak öldürüldüğünü hatırlamamız belki yeter de artar bile. Talat Paşa, Enver Paşa, Sait Halim Paşa, Trabzon Valisi Cemal Azim, “Teşkilât-ı Mahsusa”nın yöneticisi Bahattin Şakir, yanısıra Azerbaycan eski Başbakanı Fetali Han Hoyski, eski Adalet Bakanı Halil Bey Hasmemmedov, hatta Ermeni davasında kusuru görülmüş, hain addedilmiş birçok Ermeni ve daha niceleri bu karara istinaden takip edilip teker teker öldürülmüştür.
Bu suikastlar Taşnak örgütünün Erivan’daki 1919 yılında toplanan 9. kurultayında kararlaştırılmış, adına Yunanca “intikam tanrıçası” anlamına gelen “Nemesis operasyonu” denilerek önemli bir bütçe tahsisi ve büyük bir organizasyonla sistemli bir biçimde uygulamaya konulmuştur.
Osmanlı’nın aldığı tehcir tedbirinin hiç de haksız olmadığını gösteren yeterince çarpıcı bir örnektir bu. Aktif bir biçimde çalışmakta olan ve gözünü kan bürümüş çetelerin çok daha büyük bir Müslüman katliamı girişiminde olduklarını teyit eden bir örnek. 1915 yılından 4 yıl sonra bile nasıl profesyonel bir cinayet şebekesi olarak çalıştıklarını ve nelere muktedir olabildiklerini gösteriyor. Son derece organize ve büyük bütçeler kullanarak, uluslararası destekler de alarak bu tür suikastları gerçekleştiriyorlar.
Karşımızda; yaşananların acılarıyla kahrolmuş, ezilmiş, zulmedilmiş bir halk yok yani. O halkların yaşadığı acılara da sebep olarak, sonradan o acıları da kendi propagandaları için en verimli şekilde kullanan gözünü kin, nefret ve intikam bürümüş bir yapılanma var. Bugün diasporada soykırım tarihi yazanlar, bu tarihten trajediler üreterek Türkiye aleyhine koşturanlar bu intikam örgütünün elemanları.
Aslında sözkonusu olan bir borçsa, bu borç defalarca tahsil edilmiş, intikamsa Ermeni örgütleri tarafından bu intikam defalarca alınmıştır: Zaten 1870’li yıllardan itibaren propaganda çerçevesinde girişilmiş katliamlar var. İşgal kuvvetlerinin saflarında Türklere karşı açık işbirliği var. İngilizlerin işgal yönetiminin gözetimi altında kurulmuş mahkemelerde idama mahkûm edilmiş olanlar var. ASALA’nın suikastlarıyla öldürülmüş diplomatlar var.
İntikam tanrıçasını kendine rehber edinince, intikamı da bir hayat tarzı haline getirmek mukadder oluyor. İntikamı bir tanrı gibi tasavvur eden, böylece gözünü intikam ateşi bürümüş bir yapıyı doyurmanın imkânı olmaz. İntikama doymayan, intikam duygusuyla beslenen hasta bir kan davasıdır Ermeni davası.
Ve bu intikam davasının son şovalyesi Joe Biden. Böyle bir kin, nefret ve intikam davasının neferi haline gelmiş olduğuna bakmadan konuşmasında bir de Türkiye ve Ermeniler arasındaki diyaloğun artmasına yardımcı bir rol oynayacağını söylemeyi ihmal etmemiş. İhtilafın bir tarafı, o tarafın kahramanı, hatta ihtilafın daha da derinleşmesinin sebebi haline gelmiş haliyle neyin arabulucu rolünü talep ediyor olabilir?
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.