Sosyal Medya

Rasim Özdenören: Acımız kadar insanız

İnsanı insan yapan şart zaafları ve acılarıdır. Zaafımız ve acımız olmayaydı, insan da olmazdık…



UlaÅŸamayacağı nesnelere yönelmeyi buyuran ego kendinde zaaflar uyandırır. Ulaşılmayı bekleyen hedef maddi veya manevi sferde yer alabilir. Mal mülkçe zengin olmak isteyen biri ona ulaÅŸmaya çaba gösterir. Veya bilim alanında veya sanatta kendi özgül yeteneÄŸini hesaba katmadan varlık göstermek isteyen biri de zaafla malul sayılır.
 
Ä°nsan hayır ve ÅŸer arasında gidip gelen sarkaç gibidir. Kendi dışındaki yaratıklar -melekler ve hayvanlar- seçme melekesinden mahrum olduÄŸundan onların zaafı yoktur. Onlar sadece acıktıklarında yemlerini, günü geldiÄŸinde eÅŸlerini arar. Muratlarına ererlerse onlar için mesele kalmaz. Gelecek kaygısı yoktur onlarda. Öleceklerini bilmezler. Yaralanırlarsa veya hastalanırlarsa kuÅŸkusuz aÄŸrı duyarlar. Ama acı? Acı duyarlar mı?
 
Acı duymak insanca bir duygu… Kaygıyla eÅŸleÅŸmiÅŸ de olabilir. Ama özelliÄŸi bir başına acı duymaktan ibaret bir öz yaÅŸantıdır…
 
Ä°nsan niçin acı duyar?
 
O, daima çözmek istediÄŸi bir sorunla iç içe bulunur. Bir devlet adamı ulusunun istikbalini ve onun için yaptıklarının yanında yapamadıklarını da dert edinerek acı duyar.
 
DüÅŸünür, her zaman çözüm bekleyen bir sorunla içi içedir. Varlık nedir sorusu, ben kimim sorusu, zaman, mekân, ölüm, ölüm sonrası soruları ve daha niceleri onun bitmez tükenmez dertleri arasında yer alır.
 
Bu soruları yok saymak mümkün mü?
 
Teorik olarak belki… Ama o takdirde insan, insan olmaktan çıkar. Sorular onun zaafıdır belki ama insan olmak da bu zaaflarla malul olmayı gerektirir.
 
Ve sadece insan olanın zaafları olduÄŸu için imtihan da insana mahsustur.
 
Ä°nsan inkâr ve isyandan itaat ve teslimiyet sarkacında bir uçtan öbürüne savrulur. Tabii, elbet de insan olan… Böyle dertleri olmayan, yaÅŸantısının anlamını ÅŸiÅŸ kebabına baÄŸlamış biri olarak farklı bir dünyanın üyesi olmaya hükümlüdür…
 
Acı çeken biri çıktığı yolculukta, aynı sarkaçta sonunu kestiremediÄŸi bir arayışın ardında bir uçtan öbürüne salınır… Aradığını bulur veya bulmaz, hedefine ulaşır veya ulaÅŸmaz; ama o, görevinin bu arayış olduÄŸunun bilinciyle yaÅŸar…
 
Aradığını bulamasa da, muradına eremese de yolculuğunu sever. Muradına ermese de murat alanın arayan olduğunu bilir.
 
Bu yolculuÄŸun salt dış dünyada gerçekleÅŸtiÄŸini düÅŸünen umarsız bir sukut-u hayale uÄŸrar. Zahirde dışarıya yönelmiÅŸ görünen bu arayış yolculuÄŸu gerçekte insanın kendi içine doÄŸrudur, iç dünyasının sınırsız ufuklarına doÄŸrudur…
 
Salt kendi arayışının ardında olan belki konuÅŸmaz da… Ama konuÅŸmaya hakkı olan birini arayacaksak, o, kendi arayışının ardına düÅŸmüÅŸ olan biridir…
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.