Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Psikoterapilerin gayyâ kuyusu: Çocukluk

Neden varoluşsal çatışmalar göz ardı ediliyor ve insanın sorunları tümüyle çocukluk yaşantıları üzerinden anlaşılmaya çalışılıyor? Kanaatim, burada kasıtlı bir dikkati başka bir yöne çekme çabası olduğu.



Gözleri karanlık bir bulutla gölgelenmiÅŸ, yüzüne acılı bir anlatım oturmuÅŸ. Acının altında ezilmiÅŸ bedenini koltuÄŸa bıraktığında aÄŸlamamak için zor tutuyor kendini. Bir saÄŸda bir solda bir terapistin yüzünde geziniyor kaygılı gözleri, burada ne iÅŸim var, dercesine. Hastanın adı Filiz olsun. Yaşı otuz dört. Ä°ki sene öncesinde hayatında tek eksik onu seven bir kocaydı. O da oldu ÅŸükür. EÅŸine âşık olup evlendi, eÅŸi de onu seviyor. Evlilikleri iyi gidiyor. Henüz çocuÄŸu yok. Åžu son aylardaki ruh hâline girmeseydi sıra çocuÄŸa gelmiÅŸti. Bir ÅŸirkette yönetici, maaşı dolgun, hayatını maiÅŸet gailesi çekmeden rahat rahat idame ettirecek olanaklara sahip. Her ÅŸey o kadar yolunda gidiyordu ki. Hayat yolu arada sırada ufak tefek virajlarla kıvrılsa da neredeyse hiç aksamadı yolculuÄŸu. "Buraya isteksiz geldiÄŸimi bilmenizi isterim," diyor ve terapistin yüzünü inceliyor. Terapistin yüzünde bir ifade belirmiyor. "Siz ikinci terapistimsiniz. Tam altı ay terapiye gittim. Bir arpa boyu yolu kat edemedik." Sil baÅŸtan yaÅŸadıklarımı nasıl anlatacağım tedirginliÄŸinden sıyrılıveriyor.
 
Filiz giderek açılıyor. Hayattan zevk alamadığını, geleceÄŸini karamsar gördüÄŸünü, aklını bin bir kaygı geldiÄŸini, hayatın anlamsız ve saçma geldiÄŸini, kendini deÄŸersiz, bir hiç gibi hissettiÄŸini anlatıyor. "Aklınıza gelen bir kaygı senaryosunu anlatmanızı isterdim." "Mesela, annem babam ölüyor. Onlar olmayınca hayatta ne yapacağımı bilemiyorum." Duraksıyor. "Daha önce terapistim bu senaryodan ve kendimi deÄŸersiz ve hiç olarak hissetmemden yola çıkarak anne babamdan ayrışamadığımı söyledi. Bu yüzden geçmiÅŸimi, çocukluÄŸumu didik didik ettik birlikte. Birkaç cezalandırma dışında diÅŸe dokunur bir ÅŸey bulamadık. Ayrıca anne babamdan ayrışmadığımı da hiç düÅŸünmüyorum. Üniversiteyi onlardan ayrı yaÅŸayarak okudum, bir sene Ä°ngiltere'de yüksek lisans yaptım. Kendi ayakları üzerinde durmasını bilen biriyim. Benim derdim çocukluÄŸumla deÄŸil. Benim derdim ölümle." Terapi odasından bir süre ayrılalım ve önceki terapistin neden illa da çocukluÄŸa odaklandığını, orayı didik didik araÅŸtırdığını anlamaya çalışalım.
 
Önceki terapist muhtemelen psikodinamik yönelimli bir terapist idi. Psikiyatride, insanın sorunlarının, acılarının kaynağı "çatışma" kuramı üzerine bina edilmiÅŸtir. Freudyen kurama göre çocuk doÄŸuÅŸtan gelen güçlerle yönetilir ve psikoseksüel geliÅŸim evrelerinden geçerek katman katman açılır. Ä°çgüdüler ile içselleÅŸtirilmiÅŸ çevre olan superego arasında bir çatışma vardır. Haz elde etmeye yönelik iç baskıyla hazzın geciktirilmesini talep eden gerçeklik ilkesi arasında kalan ego, bir orta yol bulmak zorundadır. Freud sonrası psikoanalitik kuramlarda (Karen Horney, Erich From gibi) çatışma baÅŸka bir alana kaydırılmıştır. ÇocuÄŸun temel iki ihtiyacı vardır. Birincisi güven, kiÅŸiler arası kabul görme, onay alma. DiÄŸer temel ihtiyacı da özerkliÄŸini elde ederek geliÅŸim gösterme. Özerklik geliÅŸtirmenin önüne anne baba, çevre çıkarak çocuÄŸun seçimleri karşısında yer alırlar. Buradaki temel çatışma hem güven ve onaylanma ihtiyacını giderme hem de özerkliÄŸi aynı anda saÄŸlama arasındadır. Çocuk hem anne babanın sevgisini elinde tutmanın hem de özerk olmanın yollarını arar.
 
Sorun özerk olarak geliÅŸmenin güven uÄŸruna feda edilip edilmeyeceÄŸidir. Bu kuramlara göre insanın sorunları çocuÄŸun geliÅŸim aÅŸamalarında yaÅŸadığı tıkanıklara baÄŸlıdır kabaca. Yine terapi odasına girelim. Bizim terapistimiz varoluÅŸçu bir terapist ve Filiz Hanım'ın çocukluÄŸuna ilgi duymuyor. Onun varlığının en derin yerinde en temel korkuları neler, onlara dikkat kesiliyor. Yani varoluÅŸsal sorunlara. "Ölüm ne zaman gündeminize oturdu?" diye soruyor terapist. "Ä°ki olay yaÅŸadım. Birincisi bir sene önce sol koltuk altımda bir lenf düÄŸümü büyüdü. Hemen doktora koÅŸtum. Doktorun yüzü asıldı. Acil biyopsi yapıldı. Bir hafta sonra çıkacaktı patoloji sonucu. Öldüm öldüm dirildim o hafta. Bir lenf düÄŸümü hayatımı altüst etti." "Ayağınızın altındaki zeminin öyle pek de saÄŸlam olmadığını, her an kayabileceÄŸinizi anladınız belki." Filiz Hanım, koltuÄŸuna daha bir dik oturuyor. Bu terapisti sevmeye baÅŸladı. "Hayatta ilk kez ölebileceÄŸimi anladım," diyor. "Ä°nsanın başına geleceÄŸi aklının ucuna bile gelmemiÅŸ bir ÅŸeyin başına gelmek üzere olduÄŸunu anlamanın ÅŸaÅŸkınlığı." "Evet," diyor, "yaklaşık olarak böyle idi yaÅŸadığım.
 
Sen oyunun dışında olduÄŸunu sanırsın. Sonra güm. Tıpkı herkes gibisin. Bu olay gizemli bir gücün uyarısıydı sanki. Gecenin karanlığına tepe üstü inmiÅŸtim." "KiÅŸiliÄŸinizin güçlü olmasının bile hayat karşısında yetmediÄŸini anladınız belki Filiz Hanım. En güçlüler bile ölüm karşısında güçsüz, en cesurlar bile korkak, en akıllılar bile cahil." "Bu yorumu sevdim. Sanırım en çok ÅŸaşırdığım bu olmuÅŸtu. O bir haftadaki yaÅŸadığım ıstırap çok ÅŸaşırtıcıydı." Devamını getirmiyor. Terapist, Filiz'in kaldığı yerden devam ediyor. "Acılarınızı bastırmasına, duygularınızı köreltmesine, kendinizi unutmanıza yol açacak deÅŸilecek eski yaralarınız, kanamış bir yüreÄŸiniz, paramparça bir çocukluÄŸunuz yoktu. ÅžaÅŸkınlığınız buradan geliyordu." "Bir iki ufak tefek ÅŸey dışında. Ä°lk okulda bir öÄŸrencinin salak aptal demesi, arka sıradaki bir veledin saçımı çekmesi, anne babamın verdikleri haklı cezalar dışında bir travma olarak adlandırılacak bir ÅŸey yaÅŸamadım çocukluÄŸumda. Terapistimin de kafasını karıştıran buydu. Sanki acılar içinde bir çocukluk geçirmem lazımmış gibi."
 
 
Sevilen bir çocuk olmuÅŸ aynı zamanda. Tam kıvamında sevilmiÅŸ hatta. Ne eksik ne fazla. Ne sürekli el üstünde tutulmuÅŸ ne de horlanmış, deÄŸersizleÅŸtirilmiÅŸ. "Patolojiden önemsiz bir sonuç geldi. Doktorun ÅŸüphelendiÄŸi lenfoma deÄŸildim. Derin bir nefes alıp rahatlamam, hayatıma kaldığım yerden devam etmem gerekirken beynime ölümlülük fikri çakıldı kaldı. Anlayamadığım da bu oldu. Kıvamında sevilmenin hayatta yeteceÄŸini zannederdim. Öyle deÄŸilmiÅŸ meÄŸer. Beni seven anne babam, eÅŸim, arkadaÅŸlarım, yakınlarım var sürüyle." Fanilik, ölümlülük kiÅŸisel yaÅŸam öyküsüne ilk büyük, silinmez damgasını vurmuÅŸtu Filiz Hanım'ın. Öykünün orta yerine yerleÅŸivermiÅŸti. Hayatla olan saf ve yalın iliÅŸki gittikçe karmaşıklaÅŸmış, kör düÄŸüm olmuÅŸtu. "Sonra baÅŸka bir olay daha oldu. Hayat bana bir ÅŸeyler öÄŸretmek istiyordu sanki. Bir çığ gibi üzerime yıkıldı hayat. Ä°çimde korkunç bir uçurum açılmış karanlık boÅŸluÄŸa tepe üstü düÅŸüyordum."
 
KonuÅŸmanın etkisini artırmak için bir süre susuyor, masanın üzerindeki bardağı sürahideki suyla doldurup içiyor. Terapistin merakını artırmayı baÅŸarıyor. "Çalıştığım ÅŸirket iki katlı. Üç ay önce, alt katta insan kaynaklarında çalışanlardan biri araba kazasında öldü. Bir yakınlığımız yoktu. Bir hafta masası boÅŸ kaldı. Her yemeÄŸe iniÅŸimde o boÅŸ masayı gördüm bir hafta boyunca. Ä°kinci hafta masanın yerini deÄŸiÅŸtirdiler ve yeni bir eleman alındı." "O boÅŸ masa size epey bir ÅŸey söyledi sanırım." "Bir gün çalışırken ölürsem benim masamın da ileri yaÅŸta ölürsem de yatağımın boÅŸ kalacağı imgesi bir türlü zihnimden gitmiyor. Rüyalarıma bile giriyor. Sık sık aynı rüyayı görüyorum. Ä°çindeki elbiseler boÅŸaltılmış kapakları açık duran bir gardırop. Ben ölmüÅŸüm de tüm giysilerim baÅŸkalarına verilmiÅŸ. Kendimi bir mezarın içinde düÅŸünmekten yoruldum, bıktım usandım. Tüm hayat enerjimi emiyor bu. Bir mezarın içinde olmak, o kadar boÄŸucu ki. Ya da hiç olup puf diye yok olmak. Ä°kisi de çok feci." "Ölen arkadaşınızın masasına bir hafta sonra baÅŸka birinin kurulmasına ne dersiniz?" "Aa bakın bu hiç aklıma gelmemiÅŸti. Ä°lginç bir nokta yakaladınız."
 
Filiz susuyor ve terapistin yorumunu bekliyor. Terapist susuyor, Filiz'in kendisinin keÅŸfetmesini bekliyor. "Anladım, benim yorumumu merak ediyorsunuz. Sanıyorum ölür ölmez yeriniz kısa bir müddet boÅŸ kalıyor sonra hemen birileri dolduruyor." "Dolayısıyla kimse vazgeçilmez deÄŸil," diyor terapist. KonuÅŸma bu minval üzere akıyor. Åžöyle bir özet yapıyor Filiz Hanım. "Bugüne kadar sürdürdüÄŸüm hayatın bana yetmediÄŸini idrak ettim. Buna bir son vermeliyim. Bir ÅŸeylerin deÄŸiÅŸmesi gerek. Karşımda boÅŸa geçen, aptalca bir ÅŸarkıdan ibaret bir yaÅŸam görüyorum. Büyük bir düÅŸ kırıklığı. BoÄŸucu. Nefes aldırmıyor. Üç aydır, ölüm, ölüm sonrası, yaÅŸamın anlamı, Yaratıcı var mı yok mu meseleleriyle uÄŸraşıyorum. Bir Yaratıcı var deyip geçerdim eskiden. Ama ÅŸimdi, bir Yaratıcı varsa bizden ne istiyor, diye soruyorum." "Bu iki olayı daha önceki terapistinize anlattınız sanırım." "Anlatmaz olur muyum? Kafayı ölüme takmamı annemle güvensiz, kaygılı baÄŸlanmaya baÄŸladı. Orada bende film koptu ve terapiyi bıraktım."
 
Filiz Hanım'la terapisti bırakalım seanslarına devam etsinler. Derinlere daha derinlere, varoluÅŸun derinlerine insinler ve esas acılara odaklansınlar. Nedir esas acı? Çocukluk üzerinden psikopatolojiyi ve kiÅŸilik geliÅŸimine odaklanmanın yanında baÅŸka bir çatışma düzeyi de varoluÅŸçu psikoterapi bakış açısıdır. Yalom'un akıllıca formülasyonuna göre insanın yaratılıştan getirdiÄŸi temel varoluÅŸsal çatışmaları vardır. Bunlar temelde ne bastırılmış içgüdüsel çekiÅŸmelerle ne de içselleÅŸtirilmiÅŸ önemli yetiÅŸkinlerle olan çatışmayla ilgilidir. VaroluÅŸçu psikoterapiye göre var olmanın kendisi, içinde çözülmesi elzem çeÅŸitli çatışmalar taşır. Bunlardan ilki ölümdür. Her canlı ve özelde insan canlısı varoluÅŸun devamına sonsuz arzu duyar. YaÅŸlanmak istemez, güç kuvvetten düÅŸmek istemez, sevdiklerinden ayrılmak istemez. Lakin ölüm, ayrılık kaçınılmazdır. Bu çatışma öyle böyle deÄŸildir, sonsuz gerginlik üreten bir çatışmadır. Ä°kinci bir çatışma alanı, anlamdır. Ä°nsan anlam arayan bir varlıktır, buna varoluÅŸsal sonsuz ihtiyaç duyar. Nesnelerle, dünyayla, hayatla anlam bağı kurarak iliÅŸkiye girer. Anlamsız bir yaÅŸam "hiç" yaÅŸamdır.
 
 
DiÄŸer bir çatışma alanı, diÄŸer varlıklarla birleÅŸme, bütünleÅŸme ihtiyacı ile yalnızlık arasında kalışıdır. Bir diÄŸer çatışma da insana tanınan seçme özgürlüÄŸüdür. Ä°nsan neyi seçecektir? Bu seçim "Yaratıcı var mı yok mu, O'na inanacak mıyım inanmayacak mıyım?" seçiminden günlük yaÅŸamdaki basit seçimlere kadar bir yelpazede seyreder. VaroluÅŸsal acılar, nasıl bir çocukluk yaÅŸanırsa yaÅŸansın varoluÅŸunun içindedir insanın. Filiz Hanım'ın çocukluÄŸu ideal bir çocukluktur. Ancak yeteri kadar sevilme, kabul görme hem deÄŸer verilen hem de özerk olmasına izin verilen bir geçmiÅŸe sahip olması onun ölümlülük fikriyle yüzleÅŸip tepetaklak olmasını engelleyememiÅŸtir. Ä°nsan canlısının sonsuzluk arzusu, ölüm ve sonrasını merak ediÅŸi, kendi ölümünü çözümleme ihtiyacı nasıl bir çocukluk geçirirse geçirsin hayatında ÅŸu veya bu ÅŸekilde karşısına dikilecektir. Burada kesinlikle çocukluk çağı travmalarının önemsiz olduÄŸunu, kiÅŸilik geliÅŸimini etkilemediÄŸini savunmuyorum asla. Ancak hayatın çocukluk çağı yaÅŸantılarıyla açıklanamayacak daha derin bir yönünün olduÄŸunu, daha derin yaralarımız olduÄŸunu fark etmemiz gerektiÄŸini söylemek istiyorum.
 
Hayatı bir düzen içinde akıp giden Filiz Hanım hem kanser olma ihtimali hem de o bir hafta boÅŸ kalan masa ile hayatın gerçekliÄŸini derin bir ÅŸekilde idrak etmiÅŸtir. "Ölümü biliyordum elbette. Herkes ölecek bir gün diyordum. Ama benim de bir gün öleceÄŸimi hiç bu kadar derinden hissetmemiÅŸtim." Burada olan, ölümlülükten kendi ölümlülüÄŸüne sıçrayışıyla otantik bir varoluÅŸa yükseliyor. ÖlümlülüÄŸünü derin idrak ediÅŸi, o güne kadar hayatında önemsediÄŸi ÅŸeylerin anlamını sorgulatıyor. Severek aldığı yüzlerce giysinin ölünce baÅŸkaları tarafından giyilecek oluÅŸu ruhunu acıtmaya yetiyor ve hayatın baÅŸka bir anlamı, varoluÅŸun baÅŸka bir sırrı olması gerektiÄŸi sonucuna ulaşıyor.
 
Peki, neden varoluÅŸsal çatışmalar göz ardı ediliyor ve insanın sorunları tümüyle çocukluk yaÅŸantıları üzerinden anlaşılmaya çalışılıyor. Kanaatim burada kasıtlı bir dikkati baÅŸka bir yöne çekme çabası olduÄŸu. VaroluÅŸsal sorunların (her ne kadar Yalom Yaratıcı'yı ölüme karşı insanın uydurduÄŸunu iddia etse de buna hiç katılmıyorum, yine Yalom'un varoluÅŸsal sorunlara çözümleri boÅŸ ve kof geliyor bana) aklı ve kalbi tatmin edecek tek bir çözümü vardır. O da imandır. Yani Yaratıcı ile kurulabilecek saÄŸlam bir baÄŸ, saÄŸlam bir iliÅŸki. Ölüm ve sonrası ancak ahirete iman ile netlik kazanır. Seçme özgürlüÄŸünün yani "Nasıl yaÅŸamalıyım?" sorusunun imdadına dinin uygulamaları yetiÅŸir. Ä°nsanın kendisinin icat ettiÄŸi bütün anlam çeÅŸitleri, ölümlülük hakikatine çarpar, hayatın yükünü kaldıramayıp bel verir, çatırdar, çöker ve hayatın tek anlamı, anlamsız olduÄŸu ÅŸeklindeki absürt inanca hapsolur kalır. Ancak Mutlak Varlığın sunduÄŸu anlam kalbe ve ruha huzur bahÅŸeder. VaroluÅŸsal sorunların insanın sorunlarının temelinde olduÄŸu göz ardı edilmelidir ki insan ile Yaratıcı arasındaki köprü ortadan kaldırılsın.
 
Çocukluk gibi müphem, hafızada delik deÅŸik yer almış, ÅŸimdi oraya ulaÅŸmanın imkânsız olduÄŸu bir alan üzerinden yapılacak çözümleme çabalarıyla bazen olur ki kiÅŸilerin anne babalarına olan öfkeleri artar, her sorunun sorumlusu olarak onları görürler. Bu da kiÅŸiler için çocukluÄŸa dönmek ÅŸimdinin sorumluluÄŸundan kaçmak için iyi bir bahane üretmiÅŸ olur. Filiz Hanım çatışmalarını çözebilecek mi? Nasıl bir tercihte bulunacak? Ölümün hiçlik olduÄŸunu mu kabullenecek sonsuzluÄŸa açılan bir kapı olduÄŸunu mu? Bu bir kurgu hikâyeydi. Herkes nasıl isterse öyle bitirsin hikâyenin sonunu.
 
Müellif: Mustafa Ulusoy / Kaynak: Cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.