Sosyal Medya

İbrahim Kalın: Berlin Duvarına yansıyan Avrupa'nın bitkinliği

Bir zamanların 'idealler' çatışması, yerini vahşi çıkar çatışmalarına bıraktı. Berlin'den Kiev'e, Şam'dan Kudüs'e, Washington'dan Tahran'a yeni bir soğuk savaşın zilleri çalıyor.



Fenomenoloji'nin kurucusu ve 20. yüzyıl Alman felsefesinin önde gelen isimlerinden biri olan Edmund Husserl, 1935'te Avrupa genelinde "Avrupa bilimlerinin krizleri" konulu bir seri konferans vermiÅŸti. Zira, bir Yahudi olarak Almanya'da engellendiÄŸi için konferanslarını ve yayınlarını yurt dışında yapmak zorunda kalmıştı.
 
Husserl, Viyana ve Prag'da verdiÄŸi konferanslarda 'bilimlerin krizi' olarak adlandırdığı ÅŸeyin aslında "Avrupa insaniyetinin keskin hayat-krizlerinin bir ifadesi" olduÄŸunu vurguluyordu. Husserl'e göre Avrupa, varlığa ve yaÅŸama iliÅŸkin asli tasavvurunu kaybetmiÅŸ ve manevi anavatanı olan Yunan felsefesi geleneÄŸine de ihanet etmiÅŸti.
 
Geçen yüzyılın başında doÄŸa bilimlerinin üstün baÅŸarıları ve hızla geliÅŸen teknolojik yeniliklerle büyülenen Avrupalılar, hayatın anlamını varlıkların ölçülebilir olmasına, iÅŸlevselliÄŸine yahut kullanım-deÄŸerine indirgediler.
 
Böylelikle evrensel bilim perspektifini kaybettiler. "Evrensel bilim" kavramını, yani evreni, varoluÅŸun anlamı ve insanın evren içindeki yerini bir bütün olarak anlama yetisini kaybettiler.
 
***
Bugünlerde Almanlar, 20.yy Avrupa'sının en derin ayrılıklarından birinin simgesi olan Berlin Duvarının yıkılışının 25. yılını kutlarken Husserl'in "Avrupa'nın krizini" bir "insanlık krizi" olarak teÅŸhis eden yaklaşımını hatırlamakta fayda var.
 
Ünlü filozof o günlerde Avrupa'nın nihilist, irrasyonel, manasız bir düÅŸünce dünyası ile mahvolduÄŸunu düÅŸünmekteydi. Husserl, 1. Dünya Savaşını görmüÅŸ, hemen ardından eli kulağındaki II. Dünya Savaşının oluÅŸtuÄŸu koÅŸullarda kalkınma ve ilerleme adına yeryüzünde yapılan tahribata tanık olmuÅŸtu. Bu tahribat, Husserl'in neslinin bilim, tarih ve siyasete olan inancını yitirmesine de sebebiyet vermiÅŸti. Zira bizlere tarih yazacağını, çığır açacağını vadeden modernite, insanlığı savaÅŸlara ve Holokost gibi felaketlere sürüklemiÅŸti.
 
Hatırlayalım, Hannah Arendt'in meÅŸhur kitabının da alt baÅŸlığı olan "kötülüÄŸün sıradanlığı" hiç bir dönemde o zamanki kadar Almanların ve Avrupalıların ruhuna iÅŸlememiÅŸti. Bu ÅŸiddet dolu günlerde Avrupa, zengin kültürel mirasını terk etti, istikametini kaybetti ve yüklendiÄŸi misyonları unuttu. Bu manzaraya bakan Husserl, "Tarihsel varoluÅŸumuz tüm anlamını yitirmiÅŸken, bu bitmez tükenmez hayali kalkınma motivasyonu ve acı hayal kırıklıklarıyla dolu bir dünyada gerçekten yaÅŸayabilir miyiz?" diye soruyordu.
 
Bütün bu söylenenler bir yana, Husserl yine de "Avrupalıların birbirlerine ne kadar düÅŸmanlık ederlerse etsinler ortak bir kökenden geldiklerine ve ortak bir ruha sahip olduklarına" inanıyordu. Avrupalıların ulusal farklılıkları bir yana, bütün bu düÅŸmanlıkların ötesinde "içten bir ruh akrabalığı" ile baÄŸlı olduÄŸunu düÅŸünüyordu. Bu ruh akrabalığının, bir Alman, Fransız yahut Ä°talyan'ın Avrupa ve Avrupa dışı dünyaya karşı tutum ve davranışlarını nasıl ÅŸekillendirdiÄŸi hala önemli bir tartışma konusu. Böyle bir iç ruh akrabalığının olduÄŸunu sorgulayanlar da var elbette.
 
Berlin Duvarı'na dönersek, duvarın yıkılışı hiç ÅŸüphesiz hem Almanlar hem de Avrupalılar için bir gurur vesilesi. Amerika'nın yardımıyla gerçekleÅŸen bu yıkım, Husserl'in de altını çizdiÄŸi "Avrupa uluslarını birleÅŸtiren ruhun" sembolü. Dahası, Avrupa BirliÄŸi projesini yerel ve ulusal farklılıkların ötesine taşıyan en önemli baÅŸarılardan biri. Fakat Berlin Duvarı aynı zamanda pek de uzak olmayan karanlık bir geçmiÅŸin acı dolu sembolü olarak da hafızalarda duruyor. Aslında Berlin Duvarı, tıpkı Holokost gibi, 20.yy Avrupa'sının entelektüel ve siyasi yaÅŸamını ele geçiren "irrasyonelitenin ve nihilizmin" simgesiydi denebilir.
 
Berlin Duvarının yıkılışı, 18. yüzyıldan beri peÅŸinde koÅŸulan 'Almanya'nın birleÅŸmesi' hayalinin dördüncüsü olarak da görülebilir. O günlerde Willy Brandt'ın "utanç duvarı" olarak adlandırdığı duvar, bir gün elbette yıkılacaktı. Hatta Rock yıldızı Bruce Sprigsteen, 19 Haziran 1988'de, yani duvar yıkılmadan 15 ay evvel, DoÄŸu Berlin'de verdiÄŸi bir konserde özgürlük çaÄŸrısı yapmıştı. Bu çaÄŸrı, duvardan evvel DoÄŸu ve Batı Avrupa'yı birbirinden ayıran siyasi ve zihni duvarların yıkılması demekti.
 
Ne yazık ki o günden bu yana dünyada baÅŸka utanç duvarları inÅŸa edildi. Ulusları, dinleri, kültürleri birbirinden ayıran zihni duvarlar hiç günümüzdeki kadar rotamızı ÅŸaşırtmamış, insanlığa hiç bu kadar pahalıya mal olmamıştı. Yabancı düÅŸmanlığı, Yahudi düÅŸmanlığı, Ä°slamofobi, kültürel ve siyasi ırkçılığın yeni versiyonları Avrupalıların ve dünyanın baÅŸka yerlerindeki insanların dimaÄŸlarına sinmekte.
 
Husserl, Viyana'da verdiÄŸi konferansın sonunda "Avrupa için en büyük tehlike, bitkinliktir" demiÅŸti. Zira Avrupa, mantık, adalet ve ÅŸefkat çerçevesinde gerçekleÅŸtirmek istediÄŸi "iyi bir dünya" idealinden çok uzaklaÅŸmıştı. Avrupa, savaÅŸlardan, materyalizmden ve rotasını kaybetmiÅŸ bir akılcılıktan harap ve bitap düÅŸmüÅŸ, kimsenin önemsemediÄŸi bir güç haline dönüÅŸme riski ile karşı karşıya kalmıştı. Dahası mutluluÄŸu insanın bireysel egosunun tatmini olarak tanımlamak da yeterli deÄŸildi çünkü Husserl'e göre "…rasyonel bir varlık olarak insan, ancak içinde yaÅŸadığı medeniyet de rasyonel bir medeniyet olduÄŸu takdirde rasyonel olabilir."
 
1930 ve 40lardan bu yana Avrupa bir hayli yol aldı. Avrupa içi savaÅŸlar sona erdi, demokrasi kuruldu ve refah tesis edildi. Fakat Husserl'in Avrupa-merkezci bir bakış açısıyla ortaya koyduÄŸu "Avrupa insanlığının krizi" tespiti, gittikçe yaygınlaÅŸtı, önce Avrupalıları sonra diÄŸerlerini içine alan bir hal aldı.
Ve maalesef, bugün bilim daha insani bir noktaya gelmedi, siyaset daha çok adalet getirmiyor ve çokkültürlülük geliÅŸmiyor.
 
Bir zamanların 'idealler' çatışması, yerini vahÅŸi çıkar çatışmalarına bıraktı. Berlin'den Kiev'e, Åžam'dan Kudüs'e, Washington'dan Tahran'a yeni bir soÄŸuk savaşın zilleri çalıyor.
 
Tüm bunlar olup biterken, Sovyetlerin son cumhurbaÅŸkanı Mihail Gorbaçov'un Berlin Duvarının yıkılışının 25. yılında yaptığı konuÅŸmada; dünyayı, Ukrayna konusunda yeni bir soÄŸuk savaşın eÅŸiÄŸinde olmak hususunda uyarması ironik deÄŸil mi?
 
Kaynak: Sabah Gazetesi / 13 Kasım 2014

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.