Sosyal Medya

Rasim Özdenören: Eşref-i Mahlukat olarak insan

Kendinin bilincinde olan ve kendini tanımlayabilen biricik varlık insandır. Ahsenitakvim ve eşrefimahlukat üzere yaratılmış olan insan, kul olarak, onu böyle yaratmış olan Yaradan’a şükran borçludur.



BaÅŸka hiçbir canlı kendi beninin bilincinde deÄŸildir.
 
Hayvanın dış etkenler karşısında tutum alması, kendi beninin bilincinde olduÄŸu anlamını taşımıyor. O, dış etkenler karşısında korkuyla veya sempatiyle bir tutum alıyorsa, bu, tümüyle kendi benini koruma veya savunma güdüsüyle ilgilidir.
 
Hayvan dış etkene karşı ancak korkup kaçma tepkisini gösterir. Veya içgüdüsüne sempatik gelen etkene karşı yaklaÅŸma güdüsüyle davranır. Acıkmışsa, susamışsa bu duygusunun tatmini olarak içgüdüsü ne buyuruyorsa onu yerine getirir. Buradaki davranış özelliÄŸi, içgüdüsünün onu sürüklediÄŸi istikamete kaçınılmaz olarak sürüklenme olgusudur. O, sadece buna uyar ve onun gereÄŸini yerine getirir, ne fazlası ne eksiÄŸi ile…
 
Oysa insan içgüdüsünün öngörüsüne uyarken de bilinçli bir tutum ile o davranışa karar verir.
 
Bu nedenle insan kadim çaÄŸlardan bu yana “eÅŸrefimahlukat” (yaratılmışların en ÅŸereflisi) olarak tanımlanmıştır.
 
Ä°ÅŸbu temel kadim belirleme günümüze kadar geçerliÄŸini sürdürdü. Ancak Hristiyan Batı dünyası, öteki konularda olduÄŸu gibi insanı tanımlamada da bir uçtan ötekine savrulup durdu.
 
Kilise’nin gücü elinde tuttuÄŸu dönemlerde onun buyrukları karşısında tümüyle edilgin bir konuma itilmiÅŸ olan insan, hümanizma hareketiyle Kilise karşısında güç gösterisine sıvandı. Kilise’nin soygunu, vurgunu, talanı karşısında baÅŸkaldıran bir insan profili ortaya çıkarmak gerekiyordu. O profil, Kilise karşısında iÅŸlevini yerine getirip bitirdikten sonra, insanın varlık tarzı üzerine yeni tanımlar geliÅŸtirilmeye baÅŸlandı. Ä°nsanı olduÄŸundan küçük ve aciz göstermek isteyen anlayış tarzından, onun da en sonunda bir doÄŸa varlığı olarak alelade olduÄŸu görüÅŸüne kadar, çeÅŸitli tanımlarla onu yelpazenin bir kanadına sıkıştırmak isteyen çeÅŸitli görüÅŸler öngörüldü.
 
Nietzsche Kutsal Kitab’ın tanımladığı insan kavramını reddederek onun yerine “üstinsan” tanımı üzerinden fikrini geliÅŸtirdi. Böylece hümanizmanın insan algısına da bir sıçrama yaptırmış oldu.
 
Sartre, insan yapıp etmeleriyle kendini gerçekleÅŸtirir derken onu kutsalla olan baÄŸlantısından koparmaya çalışıyordu.
 
Ä°nsanı sil baÅŸtan algılamaya ve onun kutsala olan nispetini koparmaya dönük algılama tarzı olsun, yapay zekâ ve insan yerine geçmesine uÄŸraÅŸtıkları robot çalışmaları olsun, onu “eÅŸrefimahlukat” konumundan ve tahtından indirmeye matuf çalışmalar cümlesindendir…
 
Ancak bu tür teÅŸebbüslerde bulunanların gözden kaçırdığı bir husus var: bütün bu çabalar her halükârda insanın eÅŸrefimahlukat olmasının yüzü suyu hürmetine gerçekleÅŸtiriliyor. Ve her halükârda onu o tahttan indirmenin üstesinden gelemiyor.
 
Ä°nsan kendi var oluÅŸunun hikmetini reddederken de kendi var oluÅŸ hikmetinin içinde mahsur kalıyor. Böylece onun insan olma ÅŸanından bir ÅŸey eksiltilmiyor. Eksilen ancak onu indirgemeye kalkışanın kendi ÅŸahsından eksiliyor, o kadar, insanın var oluÅŸ ÅŸartından deÄŸil…
 
Son söz ÅŸu: ahsenitakvim ve eÅŸrefimahlukat üzere yaratılmış olan insan, kul olarak, onu böyle yaratmış olan Yaradan’a ÅŸükran borçludur. Bu borcu, ancak kendine öngörülen ÅŸartı yerine getirmek suretiyle ödemeye baÅŸlayabilir. O öngörülerin ne olduÄŸu Kitap’ta ve Sünnet’te belirlenmiÅŸtir.
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.