İsmail Kılıçarslan: Mahsun bir Ramazanın dağınık notları
Follow @dusuncemektebi2
Haz ile aranda sıfır mesafe kalıyor, fakat “zaman gelmeden” o hazza ulaşamıyorsun. Bu aynı zamanda “senden üstte, senden yüksek, senden güçlü bir iradenin/iktidarın” varlığını en çok hissettiğin an da oluyor.
Biraz şu: Geçtiğimiz yıl yaşadığımız Ramazan için “inşallah bunca mahzun yaşadığımız son Ramazan bu olur” diye dua etmiştim. Hatırlayacaksınız. Evlerimizden çıkamamış; anne-babamızla, sevdiklerimizle bir iftar paylaşıp sevincini yaşayamamıştık. Zannediyorum bu sene de mecburen böyle geçireceğiz Ramazan ayını. Belki geçen seneki kadar “sert” olmayacak mahzunluğumuz ama yine de mahzun olacağız.
Biraz da şu: Ramazan, biliyorsunuz “toplumsal bir dayanışma ve bereket ayı” olarak gelir konar kalbimize. Fakirin, ihtiyaç sahibinin “sevindiği ay” olarak kayıtlanır. Küresel pandemi ve hayat pahalılığı yüzünden bu yıl da, tıpkı geçtiğimiz yıl olduğu gibi “ihtiyaç sahibi” olanların hizmetine iki kat seferber etmeliyiz kendimizi. Küresel pandemi ve hayat pahalılığı yüzünden “düne kadar ihtiyaç sahibi olmayan” insanların, ailelerin de ihtiyaç sahibi haline gelebildiğini geçen yıl müşahede etmiştik. Bu yıl da bu durumun sürdüğünü akıldan çıkarmayalım.
İyilik ile teknolojinin imkânlarını birleştirerek “insan onurunu korumak” konusunda iyi haberler aldıkça seviniyorum. Sadaka taşının, zimem defterinin yaptığını artık kartlar yapıyor. Pek çok belediye ve şirket artık “ihtiyaç kolisi” ile değil “alışveriş kartı” ile ihya ediyor Ramazan ayını. Böylelikle “kapısına ihtiyaç duymadığı malzeme gelen ihtiyaç sahibi” tanımı yok oluyor.
Biraz da şu: “Bugün orucu eşsiz kılan şey nedir?” diye soracak olsanız, “bugünün hazcı insanına kendisinden daha büyük bir irade/iktidar karşısında sınanmak” cevabını veririm. Bugün insan, istediği her şeye hemen ulaşmanın eşsiz hazzı ile devam ediyor hayatına. “Erişim kolaylığı” aynı zamanda insanın cehennemi de oluyor. Bugün oruç, bütün hazları ertelemenin ve kendinden üstün bir “şeyin” emrine girmenin deneyimine dönüşüyor günümüz insanı için. Susuyorsun ve su içemiyorsun, acıkıyorsun ve yemek yiyemiyorsun, canın bir sigara tellendirmek istiyor ama yakamıyorsun. Bu “erteleyebilme deneyimi” günümüz insanı için kıymetli, çok kıymetli bir deneyim.
Bu kıymetli deneyimin en üst düzeye çıktığı an ise iftar için sofraya oturulan an. Haz ile aranda sıfır mesafe kalıyor, fakat “zaman gelmeden” o hazza ulaşamıyorsun. Bu aynı zamanda “senden üstte, senden yüksek, senden güçlü bir iradenin/iktidarın” varlığını en çok hissettiğin an da oluyor. Hazzı ertelemek konusunda kendimizi “iftarı beklemek” üzerinden eğitebileceğimize inanıyorum.
Biraz da şu: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu yıl teravih namazlarının camide değil evde kılınmasını kararını doğru buluyor ve destekliyorum. Bunun basit, çok basit bir nedeni var. Camide kılınan teravih yüzünden tek bir insan hayatını kaybetse bunun vebali vardır. Diyanet, bu vebali kimseye yüklememek için doğru bir karar almıştır. Diğer yandan, cuma namazlarında görüldü ki pandemi tedbirlerine uyma konusunda olağanüstü bir performans ortaya koydu Türkiye’de dindarlar. Dolayısıyla “teravih namazları camilerde kılınabilir” kararı çıksaydı da dindarların kurallara riayet edeceğine inancım tamdı.
Burada denebilir ki “kışın kayak merkezleri, oteller, bilmem neler boğazına kadar insan doldu. Yazın da tatil beldeleri, deniz kenarları öyle olacak. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?”
“Yanlış, yapanındır” diye cevap vereceğim buna. Bir durumun yanlışlığı bir başka durumun yanlışlığı ile aklanamaz. Bu yanlışa çok sık düşüyoruz. Bunu yapmamak lazım gelir.
En çok şu: Ramazan orucunu tutup ibadetlerini yapan insan, fakirin-fukaranın yardımına koşan insan aynı zamanda muhteşem bir kurtuluşla kurtulan insandır. Allah, hepimize bu kurtuluşu nasip etsin.
Ramazan mübarek olsun…
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.