Kendimden koÅŸarak uzaklaşıyorum. Yeni hayatları deneyimlemek için. Uçaklar. Biletler. Oteller. Yeni yerler. Yeni lezzetler. Dünya vatandaşı, etrafımda dönüp duran bir tilki. Kürkçü dükkânı olmayan bir tilki. Modern zamanla birlikte yaygınlaÅŸan bir tilki. Günümüzde ise tahtına oturarak emirler savuran büyük bir sektör. Tüm reklam çekiciliklerini acımasızca kullanan bir film. Müzik. Kitap. Dünya dediÄŸimiz her neyse, bu, zihnimizle doÄŸru orantılı. Bilgi ve merakla ilgili. Ninem için dünya, köyü ve yaylasıydı. Ama yüzlerce yıl önce yaÅŸayan bir seyyah için çok daha fazlası. Biliyor oluÅŸumuz merak etmeyi zorunlu kılmaz. Anlatılmış olması kanıtlamamı gerektirmez. Reklam ÅŸunu der: MUTLAKA! Çok yer görmeyi istemek bir hayal kurma eksikliÄŸi mi? Farklı bir kültür on günde öÄŸrenilir mi?
Tüm reklam çekiciliklerini acımasızca kullanan bir film
En yakın arkadaÅŸlarım yıllar önce beni seyahate çağırmaktan vazgeçti. Günlerce anlattılar, defalarca çağırdılar, ısrarla denediler ve anlayışla kabullendiler. Ä°mkânımız dâhilindeki eylemlere karşı olan tutumumuzla, kiÅŸiliÄŸimiz ortaya çıkar. Ben bir kral deÄŸilim. Bir kral sorumluluÄŸuyla yargılanmayacağım.
Yalnız insanlar ve uzak diyarlar kesiÅŸince heyecana dönüÅŸüyor. Turist meselesi üzerine yazılanlardan bir kitaplık kurulabilir. Özgün bir veri yok. Bir arkadaÅŸ dönüp ÅŸöyle diyor: Gerçekten gitmeliyiz, biletimizi önceden alırız, uçakla dört saate ordayız, yarım saat de tren yolculuÄŸu, inanamazsın, hayret edersin. Ve ben ona dönüp uzun uzun anlatacak enerjiyi bulamıyorum. Saatler süren bir anlatı hedefini mutlaka ıskalar. Dünya vatandaşı olalım, kültürler, deÄŸerler, sınırlar üstü bir insan. Süper.
Bu bir oyun. Sırf gidebiliyoruz, uçabiliyoruz, ekonomik gücümüz yetiyor diye seyahat etmeyi anlamıyorum.
Bir coÄŸrafyayı on günde gezmenin, yola çıkmadan her anı belirlenmiÅŸ bir oyuna dâhil olmanın heyecan verici bir tarafı yok. Dünyayı komÅŸu dairenin mutfak balkonu gibi görüp dolaÅŸmak hoÅŸ deÄŸil. Teklifsiz, ısrarla ya da “kralın kızını kurtarmak için” ejderha dağına gitmek mi? Bilinmeyen, planlanmayan, dönüÅŸtüren bir macera. Yolculuk. Evet. “Dünya vatandaşı” tanımının bu yazıda kastettiÄŸimle bir ilgisi yok. Ama bu açıdan gerçek bir post-modern mitoloji maddesi. Hiçbir yere baÄŸlanmayan bir gösterge. Bu paragraf kadar karışık. Kopuk. Zihni dünyayla sınırlandırmak. FotoÄŸraflamak. Aksiyon üzerinden bir dünya kurmak. Aksine biraz daha Ä°hsan Oktay ya da Borges okuyabiliriz.
Dünyayı dolaÅŸmayı önemsiz bulmuyorum. Aksine. Gözlemci olarak deÄŸil, dahil olan biri gibi gezmek. Görmek. DeÄŸiÅŸmek. DönüÅŸmek. Büyümek. Tamamlanmak. Ä°stanbul’da sahili olan bir semtte yaşıyorum ve dünya derdi olmasa hayatımın tamamını burada geçirebilirim. Eksiklik ya da artistlik hareket deÄŸil. Ä°mkân dâhilindeki bir ÅŸeyi tercih ya da reddetmek. Biliyorum o arkadaÅŸla karşılaÅŸma ihtimalim çok düÅŸük. Ama önümüzdeki yaz için gidelim tabii dedim, bence de enfes olur, hayal edemiyorum.
Artık telefonlarına cevap vermeyeceğim.
Binlerce ürün çeÅŸidiyle bizi hastalıklardan koruyan ve ölümsüzlük yeteneÄŸi kazandıran bir büyü
Islak mendil
Kent insanının vazgeçilmezi. Tüket ve at. SaÄŸlık için yok et. Post-modernizmin mükemmel açıklayıcısı. Sözlük için eÅŸsiz bir madde. Binlerce ürün çeÅŸidiyle bizi hastalıklardan koruyan ve ölümsüzlük yeteneÄŸi kazandıran bir büyü. Fantastik bir buluÅŸ.
Dünyayla baÄŸlantıyı doÄŸru kuramıyor oluÅŸumuzun en büyük örneÄŸi, yaÅŸamı düÅŸünürken ortaya çıkıyor: Sonlu bir dünyada sonsuz bir olgu hayali. Tüm deÄŸiÅŸkenleri hesaplayabildiÄŸimizde mükemmele eriÅŸeceÄŸimize olan o taze, kadim inanç. Paradoks.
Hayatlarımızı bir excel dosyasına çeviriyoruz: Titizlik, mikroplar, dünya… Kısaca hâkim olamadığımız her ÅŸey, korkutucu bir ısrarla üzerimize yürüyor. Islak mendil, mükemmel vaatleriyle tam bu noktada çantamızın ön gözünde yerini saÄŸlama alıyor. Bu sözlükte de. Evde, ofiste, metrobüste. Ä°htiyacımız olan her an dünyayı daha temiz bir hâle getiriyor. Anti bakteriyel, anti bilmem ne. Anti dünya. Geri dönüÅŸtürülemez çöplerle doldururken dünyamızı güzelleÅŸtiriyoruz. Ya da ÅŸöyle. GüzelleÅŸtirirken dünyamızı çöplüklerle dolduruyoruz. Pardon yanınızda ıslak mendil var mı, diyor orta yaÅŸlı kadın, toplantı daha baÅŸlamadan. “Arabada unutmuÅŸum da, hiç huyum deÄŸildir.” Masanın üstünü iÅŸaret ediyor, uranyum filan kalıntısı var da bizleri kurtaracak gibi. Ya da kendini. Masanın üstü tertemiz. Her zaman anti bakteriyel büyülerle temizlenen bir toplantı odası burası. Evrenin en temiz masası.
Dış dünya. Gezegenler tüketilmek için yaratılmışsa, en ÅŸanslı devrin insanlarıyız. Dünyadan korkuyoruz. Sterilize etme çabamız daha yaÅŸanılmaz kılıyor. Islak mendil, sorumsuz bir kuÅŸağın ayak izlerini silme umudu. Bu maddelerde çok deÄŸindiÄŸim hızla ilgili. YavaÅŸlamaya vaktimiz yok. Temiz ve hızlı… Normal ÅŸartlar deÄŸil, laboratuvar ÅŸartları altında bir insanlık. Modern bir düÅŸ. Post-modern bir gerçek. Dâhil olmanın çok kolay, çıkmanın imkânsız denildiÄŸi bir çember. Oysa tek mısra “ekmek sıcak, Allah güzel, sen iyi”
Her teması yok ederek planlanmış bir geçmiÅŸ yaratmaya çalışan dedektifler… Dünyanın bahse konu olan tüm kısmı… Herkes biraz Sherlock. Elinde ıslak mendille dolaÅŸan bir deha. Dünyanın ona bulaÅŸmak için can attığı, fakat eriÅŸemeyeceÄŸi bir mucize. Titiz kadın, sorusuna cevap beklerken sessizliÄŸi bozacak pek çok kiÅŸinin olduÄŸunu biliyorum toplantı salonunda. Ev sahibi olmanın avantajıyla bende var tabii ki, diyorum, buyurun lütfen. Ve ekleyemiyorum.
Dünyayı bizden koruyun lütfen.
Müellif: ErtuÄŸrul emin Akgün / Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.