Savaş Barkçin: Zihinlerdeki dünya düzeni
Follow @dusuncemektebi2
Kültürel hâkimiyet, hâkim gücün maddi gücü eriyip bittikten sonra bir süre daha devam edebilen bir düzen unsurudur. En son o kale çöker. Bugün Amerika'nın dünyadaki etkisi askeri veya ekonomik etkiden çok insanları efsunlayan bu "algı" gücüdür. O yüzden Amerikan düzenine olan inanç, Amerika'daki insanlardan çok taşra ülkelerindeki insanlar arasında daha kuvvetlidir.
"Düzen" teriminin olumlu, ümit verici, güven aşılayıcı bir içeriÄŸi var. Çünkü düzen, savaşın, kargaÅŸanın ve başıboÅŸluÄŸun sona erdiÄŸini ima eder. Oysa "düzen" çoÄŸu kere bizatihi bu tür yıkımları meÅŸrulaÅŸtırmak için kullanılan bir kılıftır. Ä°nsanların barış ve refah beklentisi ile destekledikleri dünya düzeni tasavvurları çok boyutludur. Ä°nsanların zihninde düzen, belirli bir devletin; kendi çevrelerini, devletlerini, kazandıkları ve harcadıklarını, beÄŸenip, beÄŸenmediklerini, moda olanı ve olmayanı, haklı olanı ve olmayanı belirleyen bir güce sahip olduÄŸu anlamına gelir. Ä°nsanların düzenle ilgili üç temel tasavvuru vardır. Birincisi, güç tasavvurları, ikincisi coÄŸrafya algıları, üçüncüsü de deÄŸer algılarıdır. Güç: Güç merkezi dışında kalan ve benim "taÅŸrada" dediÄŸim bölgelerde yaÅŸayan toplumların dünya düzeni tasavvuru, güç tasavvurundan doÄŸar. Ä°ktidar yani istediÄŸini yaptırabilme gücü insan tabiatının kadim zamanlardan beri en fazla öne çıkan yönlerinden biridir. Bir ülkenin veya devletin gücü, diÄŸer güçleri ihata ettiÄŸi oranda baÅŸarıya ulaÅŸmış bir güçtür. Yani, yaygınlığı olmayan bir iktidar, itaat edilecek bir güç olarak görülmez.
Ekonomi, ordu, borsa, ticaret, zenginlik, refah, saÄŸlık, dünyanın her yanına külfetsiz ve korkusuz gidebilme, gücün iÅŸaretleri olarak algılanır. Güç algısında bu gibi maddi unsurların öne çıkması ÅŸaşırtıcı deÄŸildir. Hem merkezdeki hem de taÅŸradaki insanlar bu maddi gücün nâmütenahi olduÄŸunu ve dünyanın her yanına istediÄŸi zaman etki edebileceÄŸini sanırlar. Oysa durum hiç de öyle deÄŸildir. Çünkü insanların en çabuk unuttukları ÅŸey, gücü elde etme süreçleridir. Ä°nsanların en son fark ettikleri ÅŸey ise düzeni kuran gücün maddi unsurlarındaki daralma ve zayıflamadır. Çünkü, bir gücün dünya düzenini kurmadan baÅŸlayarak o düzeni kaybetme sürecinde en son ana kadar göstermek istemediÄŸi ÅŸey, o gücün artık eski maddi imkanlardan yoksun olmasıdır. O yüzden maddi gücünün zayıfladığını algılayan devletler daha da saldırganlaşır, daha çok gücünü göstermeye baÅŸlarlar. Bunu yaparken gereksiz ve genellikle zayıflatıcı riskler almaya baÅŸlarlar. ABD'nin 2000'lerden sonra dünyanın çeÅŸitli yerlerinde yaptığı askeri operasyonlar buna örnek sayılabilir.
Maddi gücün tek elde yoÄŸunlaÅŸması kadar bu gücün diÄŸer ülkeler tarafından meÅŸrulaÅŸtırılması da önemlidir. Aslında maddi güce sahip bir devletin dünya gücü olabilmesi, kendini ne kadar meÅŸrulaÅŸtırabildiÄŸiyle orantılıdır. Bu da söylem gücü demektir. Merkezin maddi güç ile tesis ettiÄŸi düzenin mutlaka adalet, refah, iyi muamele, eÅŸitlik gibi kimsenin itiraz edemeyeceÄŸi, hoÅŸ kelimelerle ifade edilmiÅŸ olması gereklidir. SoÄŸuk SavaÅŸ zamanında Sovyetler'de bu hukuk eÅŸitlik ve bağımsızlık söylemi üzerine kurulmuÅŸken, ABD'de ise refah ve kiÅŸisel özgürlükler söylemi üzerine kurulmuÅŸtu. TaÅŸradaki insanların düzene, düzeni kuran devlete, düzenin iÅŸleyiÅŸ tarzına ve külfetlerine rıza göstermelerinin temel sebebi o gücün istikrar, hakkaniyet ve üstünlük sahibi olduÄŸuna dair algılarıdır. TaÅŸradaki insanların düzeni kuran güce ya da güçlere çok fazla direnç göstermeden yeni düzeni meÅŸrulaÅŸtırmasındaki en önemli etken bu psikolojik etkendir. Ä°ster iç siyasette, isterse dış siyasette olsun hiçbir siyasi yapı meÅŸruiyeti olmadan, yani güven saÄŸlamadan kalıcı hâle gelemez.
Fakat insanlar ve ülkeler bir güce illâ hayırlı bir yolda olduÄŸu için güven duymazlar. En baÅŸta kendilerine ondan zarar gelmeyeceÄŸi zannıyla, sonra da o güçten nemalanacakları beklentisiyle onu meÅŸrulaÅŸtırırlar. Düzen tasavvurunun belirli bir güç ahlâkı vardır. Yani tutarlı, geçerli ve evrensel olduÄŸu varsayılan bir davranış ÅŸekli vardır. MeÅŸruiyet kavramı dünya düzeninin hukuki yanını da ortaya koyar. Her düzen, hukukunu kendi gayeleri doÄŸrultusunda oluÅŸturur. Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında ABD'nin oluÅŸturduÄŸu serbest ticaret rejimi kadar, uluslararası savaÅŸ suçları mahkemesi gibi hukuki yapılar da hakim düzenin çıkarlarına göre ÅŸekillenmiÅŸ evrensel kılıflı yapılardır. MeÅŸruiyeti saÄŸlayan unsurlardan biri de dünyaya hükmeden siyasi yapı ve hukuki standardın uluslararası düzene yansımasıdır. Nitekim, ABD baÅŸkanı Woodrow Wilson, 1917 yılında Almanya'ya savaÅŸ ilan ederken, "medeni milletlerin vatandaÅŸları arasında gözetilen tüm sorumluluk ve davranış kurallarının milletler ve devletler arasında da gözetileceÄŸi" yeni bir dönemin baÅŸladığını ilan ediyordu.
Dünya düzeni savaÅŸ meydanlarından, diplomasi salonlarından ve ticaret borsalarından daha fazla zihinlerde kurulan bir kurgudur.
Elbette bu bir palavraydı. Ä°kinci Dünya Savaşı'ndan sonra hukukun gücü yerine gücün hukukuna hizmet eden yapılar kurulunca herkes bunu anladı. Uluslararası düzenin liberal ilkelerinin vaad ettiÄŸi adalet, refah ve demokrasi ilkelerinin istisnaları, kuralın kendisinden daha büyük. Paradoksal olarak, hâkim güç istediÄŸi bir kuralı istediÄŸi yerde ve zamanda istisnaya tabi tutacağını gösterdikçe o kural düzenin asli bir parçası hâline gelir. Güçlü olan kuralı koyarken gücünü gösterdiÄŸi gibi, o kuralı uygulamama tercihinde de gücünü gösterir. Batı'nın bu konudaki en büyük farkı, bu tutarsızlığı "ÅŸartlar böyle gerektiriyor, çıkarlarımız tehdit altında, dünya elden gidiyor" gibi söylemlerle örtebilmesidir. O hâlde meÅŸruiyet sorunu nedir? Bir gücün kendi meÅŸruiyetini, yani ahlâkiliÄŸini gerçekten tutarlı bir ÅŸekilde tanımlayıp, tanımlamamasıdır. Böyle bir ahlâkiliÄŸin gerekli olmadığını, hatta tam tersinin, yani gücün ahlâkı belirlemesi gerektiÄŸini savunan Makyavel gibi düÅŸünürlerin baktığı pratik bir yanılsama deÄŸildir. Zira bugün ahlâk, gücün elinde esirdir.
Hatta çoÄŸu kez gücün en vurucu silahıdır. Bugün ahlâkın gücü deÄŸil gücün ahlâkı dünya düzeninin alamet-i farikasıdır. CoÄŸrafya: Ä°nsanların geçerli ve gerçek bir dünya düzeni olduÄŸuna inanmalarında ikinci belirleyici unsur, coÄŸrafi algıdır. "- Burası" yani taÅŸra ile "orası" yani düzenin merkezi arasındaki coÄŸrafi fark aslında bir iktidar kompleksinin de yatağıdır. Merkez, yani "orası", her bakımdan "burası" için bir modeldir. Meselâ bizde 1950'den beri "küçük Amerika" kompleksi var. Ama unutmayalım ki, Amerika'nın ve Avrupa'nın da asırlardan beri bir "küçük Roma" olma kompleksi var. Nitekim ABD'nin Avrupa ile bir tarihi sürekliliÄŸi olmamasına raÄŸmen baÅŸkentindeki yapıların Roma tarzında yapılması, ibarelerin Latince seçilmesi, Roma'daki konsül sisteminin baÅŸkan ve baÅŸkan yardımcısı olarak yaÅŸatılması buna örnektir. Bu güç kompleksinin ilginç bir yansıması, siyasi yapılarda olduÄŸu kadar mimaride de görülebilir.
Düzeni oluÅŸturan devletin mimari tarzı taÅŸrada hızla yeniden üretilir. Nitekim, bugün ABD dışında inÅŸa edilen modern iÅŸ merkezleri, alışveriÅŸ merkezleri ve sinema gibi eÄŸlence mekânlarının nihai tasarım baÅŸarıları Amerikan modeline yaklaÅŸabilmeleriyle ölçülür. Dünya düzeninin belirleyicisi olan devletin konumu, dünya algısının merkezini oluÅŸturmaya baÅŸlar. Haritalar ona göre ÅŸekillenir, uçak seferleri o merkezlerden itibaren planlanır, savaÅŸ ve barış ile ilgili olduÄŸu kadar ticaret ve kültür ile ilgili önemli olaylar da düzenin merkezinde karara baÄŸlanır. Bu coÄŸrafi etkide zoraki bir yön aramak gereksizdir. Ancak insanların neyin geçerli, estetik ve gurur verici olduÄŸuna karar verirken "orası"nın belirleyiciliÄŸinden kurtulması oldukça güçtür. Düzen telakkisi, coÄŸrafyayı hem dışlayan, hem de mutlak hâle getiren bir telakkidir. Bir yandan merkeze, yani "orası"na ulaÅŸma imkânlarını ve alanını teÅŸkil eder, bir yandan da "burası" ve "orası" ayrımını daha da sabit hâle getirerek, düzenin sahipleri ile düzenin muhatapları arasındaki farklılık ve rekabet duygularının sivrilmesine yol açar.
Kültür: Bu bizi düzen tasavvurundaki üçüncü boyuta, yani kültür boyutuna getiriyor. Merkezin kendine has deÄŸerlerini ve hayat tarzını dünyaya yayması da düzen tasavvuruyla ilgilidir. Düzen, aynı zamanda modeller demektir. Düzeni kuran ve yaÅŸatan devletin yapısı, siyaset tarzı, iktisadi sistemi ve kültürel özellikleri, belirli bir güç halesi içinde taÅŸraya yayılır. Roma düzeni Roma dışında RomalılaÅŸmış milletler, Ä°ngiliz düzeni Ä°ngiltere dışında Ä°ngilizleÅŸmiÅŸ milletler, Amerikan düzeni ise Amerika dışında AmerikalılaÅŸmış milletler demektir. TaÅŸra açısından "burası" ile "orası" arasındaki fark, aÅŸağılık kompleksi ve kültürel taklit ile kapatılmaya çalışılır. Amerikalılar gibi giyinen, onlar gibi bina inÅŸa eden, konuÅŸan, müzik yapan, davranışlarını ayarlayan toplumlar ortaya çıkar. Bu, Avrupa gibi Amerikan düzenine artık açıktan muhalefet etmeye baÅŸlamış güçler için de geçerlidir. Merkezin dili, taÅŸrada da geçerli bir dil hâline gelir. Bugün Avrupa, Asya ve Afrika'da Ä°ngilizce'nin yaygınlığı bu dilin imrenilecek kadar güzel olmasından deÄŸil, Ä°ngiltere'nin ve Amerika'nın sömürgeciliÄŸiyle ilgilidir.
Bugün bir Hintli veya Türk'ün nihai olarak eÄŸitim almak istediÄŸi okullar artık Ä°ngiliz tarzı deÄŸil, Amerikan tarzı okullardır. Bunun için illa ABD'ye de gitmek de artık gereksizdir. Amerikan tarzı düÅŸünüÅŸ, davranış ve bilgi üretme artık taÅŸrada kurulan Amerikan tarzı okullarda da hâkimdir. Meselâ ülkemizde Ä°ngilizce ders veren üniversiteler mevcuttur. Bu dili öÄŸretemedikleri açık olsa da derdin aslında bir dili öÄŸretmek deÄŸil, o dili konuÅŸan toplumlara bu yolla eklemlenmek olduÄŸu bellidir. Kültürel hâkimiyet, hâkim gücün maddi gücü eriyip bittikten sonra bir süre daha devam edebilen bir düzen unsurudur. En son o kale çöker. Bugün Amerika'nın dünyadaki etkisi askeri veya ekonomik etkiden çok insanları efsunlayan bu "algı" gücüdür. O yüzden Amerikan düzenine olan inanç, Amerika'daki insanlardan çok taÅŸra ülkelerindeki insanlar arasında daha kuvvetlidir. Kısacası, dünya düzeni savaÅŸ meydanlarından, diplomasi salonlarından ve ticaret borsalarından daha fazla zihinlerde kurulan bir kurgudur. Her düzen böyle bir zihni temele oturur. Oradan alaÅŸağı edilmesi de aynı yoldan olur.
Tarihin yazgısı deÄŸiÅŸmez: Düzeni bozuk iktidar sazı, zihinlere ve vicdanlara âhenk veremez. O zaman yeni bir saz ile, yeni bir fasla dalma vaktidir iÅŸte...
Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.