Bir süre önce Türkiye’de siyasi ideolojiler konusunda en kapsamlı çalışmalardan birini kaleme almış ünlü bir yazar son dönemde popülerleÅŸen kültürel iktidar tartışmasına atıfla “polis marifetiyle ‘kültürel hegemonya’” ÅŸeklinde bir ifade kullanmıştı. Tabii bu ifade benim zihnimde yazarın kastettiÄŸinden daha farklı bir manzara canlandırdı. Ä°lkokulda annemin beni okula bıraktığı bir sabah biraz geç kalmıştık. Pazartesi günü olmalı ki her gün sıraya dizildiÄŸimiz bahçede bayrak töreni yapılıyordu. Ama biz geç kaldığımızdan herhalde bunun farkına varamamıştık.
Hızlı adımlarla bahçe kapısına yönelmiÅŸken karşımıza birden iri kıyım bir adam dikildi. “Durun bakalım” diye buyurdu. Biz de durduk. Sonra da “tören kanununa muhalefetten hakkınızda iÅŸlem yapacağız” minvalinde bir ÅŸeyler söyledi. Annem de özür diler bir tonda marşın okunduÄŸunu fark etmediÄŸini ifade etti. Yanından yine hızlı bir hamleyle geçip kendimizi bahçeye zor attık. O da muhtemelen bir kadını yaka paça zorla alıkoymaya cesaret edemediÄŸinden ya da bizde yarattığı korkuyu yeterli gördüÄŸünden üstelemedi. Bu olay benim zihnimde daha birçok gündelik tezahürle birlikte Türkiye’de iktidar denen mefhumla onun kültür alanıyla iliÅŸkisi açısından açıklayıcı bir örnek oldu.
Ancak bu kültürel dayatmanın bir kültürel iktidar ya da kültürel hegemonya oluÅŸturduÄŸunu da söylemek tam olarak mümkün deÄŸil. Kültür bir yanıyla doÄŸal olana karşıt olarak iradi ve bu yanıyla siyasi bir olgudur. Bu açıdan her durumda belirli bir oranda zorlamayı içerir. Ancak kültür alanının farklı katmanlarında söz sahibi olmak iddiasına sahip bir kültürel örüntü sadece zora dayanarak ayakta kalamaz. Türkiye’de de Batıcı kültür programı ancak devlet dairesinde ve devlete mücavir sivil oluÅŸumlar gibi belirli mahfillerde kendine karşılık bulabildi. Bu açıdan da tam teÅŸekküllü bir kültürel hegemonya kurmayı hiçbir zaman baÅŸaramadı. Bunu murat etti mi? Bu da ayrıca tartışılması gereken bir konu.
Türkiye’de de Batıcı kültür programı ancak devlet dairesinde ve devlete mücavir sivil oluÅŸumlar gibi belirli mahfillerde kendine karşılık bulabildi. Bu açıdan da tam teÅŸekküllü bir kültürel hegemonya kurmayı hiçbir zaman baÅŸaramadı
Kültürel iktidar meselesi son dönemde çeÅŸitli yayın organlarında tartışılmaya baÅŸlanmasıyla mesele bu zihniyetin de kapsama alanına girmeye baÅŸladı. Bunun son örneklerinden biri olarak güzide bir edebiyat dergimiz kültürel iktidar mevzusuna dalış yaptı. Tabii tamamen siyasal gündem üzerinden ve gayet yüzeysel bir ÅŸekilde.
Derginin sunuÅŸ yazısı meseleyi CumhurbaÅŸkanı’nın ifadelerini temel alıp tartışmayı buradan kuruyor. Bir edebiyat dergisinin bu meseleyi özellikle de son dönemde tartışmanın edebiyat, sanat ve düÅŸünce alanlarında geçtiÄŸi göz önüne alınırsa böyle ele almasını sığlıkta karar kılmanın iÅŸareti olarak deÄŸerlendirmek gerekiyor. Dosyanın yazılarından biri bin yıllık köy enstitüsü romantizmin tekrar üretilmesine dayanıyor. Yakın zamanda Twitter’da bu konu hakkında “bilgilendirici” bir floodun popüler olmasını da göz önünde bulundurursak köy enstitüsü mitinin hala kanlı canlı yerinde durduÄŸunu çıkarabiliriz. Konuya gerçekten ilgi duyanlara Niyazi Berkes’in eÅŸi Fay Kirby’nin yine Berkes tarafından Türkçeye tercüme edilen kitabı önerilebilir. Yine Berkes’in köy enstitüleriyle ilgili bir tespitini burada paylaÅŸmakta fayda var. Berkes köy enstitülerinin Almanya’da nasyonal sosyalistlerin benzer bir uygulamasından esinlendiÄŸini ve Ä°kinci Dünya Savaşı sonrasında da apar topar kapatıldığını söylüyor. Velhasıl köy enstitüleri Türkiye’nin bütün sorununu köylülükte gören zihniyetin bu soruna yönelik pratik çözümü olarak üzerinde düÅŸünülmesi gereken bir mesele olma vasfını koruyor. Tabii bunu etrafındaki mitolojik haleyi dağıtarak yapmak gerekiyor.
Dergideki bir diÄŸer yazı ise Türkiye’deki güncel manzarayı Gezi Parkından beri üretilmiÅŸ söylem cephaneliÄŸini kullanarak tekrar taramaya çalışıyor. Bunu yaparken de “hatim indirme seansı” gibi ifadelerle patlak veren bir duygusal magmanın üzerinde yürüyor. Åžurası açık ki bu söylemin üretebileceÄŸi tek bir bakış açısı var. Bu da dini pratiklerin herhangi bir toplumsal görünümünden ölümüne rahatsız olan ve bunların bir ÅŸekilde bastırılmasını kendine kültür alanında öncelik olarak belirlemiÅŸ bir bakış açısı. Yazıda ayrıca baÅŸörtüsünün kadının kadın olduÄŸunu maskelediÄŸi gibi iddialar da var. Yazı bir manada modern mahrem gibi ifadelerle baÅŸörtüsünü bir tür truva atı olarak görüp benimseyen liberal bakıştan daha arkaik bir evrenden sesleniyor. Bu evrende mesela “giyim tarzı olarak ‘muhafazakar’ çevrelerde genç kız ve kadınların benzer baÅŸörtüsü ve pardösü giymeye baÅŸladıkları” gibi sokaÄŸa çıkan bir insanın aksini kolaylıkla müÅŸahede edebileceÄŸi gözlemler mevcut.
Ä°nsanın bu ideolojik halüsinasyon karşısında “pardösü mü kaldı” diye isyan edesi geliyor. Bunları tiyatro salonlarının kapandığından, görünür yerde içki içmenin yasaklandığına kadar bir dizi benzer gözlem takip ediyor. Halbuki son beÅŸ senede içerisinde bile turist profilinin deÄŸiÅŸimiyle çehresi deÄŸiÅŸen Ä°stiklal Caddesi gibi örnekler dışında kültür sanat ve eÄŸlence mekanlarının sayısındaki artışı nesnel bir gözlemci kolaylıkla tespit edebilir. Yine aynı ÅŸekilde içki ruhsatı almanın AB’yle uyum çerçevesinde zorlaÅŸtırılmasına raÄŸmen içki servis eden mekan sayısı artıyor. Bu mekanlar eskinin meyhane ve birahaneleri gibi dışarıda masası olmayan yerlerden farklı olarak bahçeye ve sokaÄŸa taÅŸan yeni bir yeme içme kültürünün mekanları olduÄŸunu da ayrıca belirtmeli. Yazıda dile getirilen bir diÄŸer iddia da “akaidi ve dogmatik” bir Ä°slamcılığın hakim çalışıldığı yönünde. Ä°slam tarihinin en netameli konularının en derin akaid meselelerinin bile magazinleÅŸtirilip televizyon ekranlarında canlı yayında tartışıldığı bir vasatta bu iddia da insana abuk geliyor. Yazıda bu iddia “yükselen selefilik” retoriÄŸine baÄŸlanarak kültürel antiterör tavrına davetiye çıkarılıyor. Bu konuda adını daha önce duymadığım Ä°bni-Tayyima adında bir alime de atıf yapılıyor.
Derginin kültürel iktidar dosyasının asıl civcivli yazıları bundan sonra yer alıyor. Ancak ÅŸimdilik burada bırakalım. DiÄŸerlerini de baÅŸka bir yazıda ele alalım. Bir ara sonuç olarak ÅŸunu söylemek mümkün. Kültürel iktidar tartışması Türkiye’de kültür meselelerinin yaygın bir ÅŸekilde konuÅŸulmasına vesile olması açısından faydalı olsa da kültür konusunda kendini hakim bir konumda gören çevrelerin bu tartışmayı tahvil ettikleri çerçeve yine baÅŸkasına bu alanda tezgah açmasına bile izin vermeyen kendi kültürel nizamnamelerinden oluÅŸuyor ve tepkileri de sığ ve kinci reflekslerden öteye gitmiyor.
Müellif: Mesut Bostan / Kaynak: Cins Dergi (Eylül 2018)
Henüz yorum yapılmamış.