İbrahim Tenekeci'nin arşivinden: Alıç ağacı
'Bu sene hiç alıç yiyemedik' diye bir cümle kurmuştum. Hemen ertesi gün evime bir poşet dolusu alıç geldi.
'Bu sene hiç alıç yiyemedik' diye bir cümle kurmuÅŸtum. Hemen ertesi gün evime bir poÅŸet dolusu alıç geldi. Serinlemesi ve yol yorgunluÄŸunu üzerinden atması için on dakika kadar buzdolabında beklettik. Nihayet bir tabak alıç masamın üstünde. 'Meyvenin iyisini seçmek sünnettir' diye söylemiÅŸlerdi. En güzelini seçtim. Ä°ri bir kehribar tanesine benziyor. Rengi yetiyor. Kokladım. Mis. Isırmamla geri bırakmam bir oldu. Kurtlu çıktı. Sonra bir tane daha aldım. Aynı son. O da kurtlu. Haliyle üçüncü alıca temkinli yaklaÅŸtım. Bu kez dikkatliyim. Üçüncüsü de kurtlu maalesef.
Devam etme konusunda biraz kararsız kaldım. Yemezsem, bir sene daha beklemek zorundayım. Nasıldı o ÅŸiir? Ya bu gece ölürsem?
Dördüncü taneyi elimde tutuyorum. Bir müddet durduktan sonra yemeye baÅŸladım. Güzel. O andan itibaren alıçların hepsi temiz çıktı, çürük çıkmadı. Belki kırk tane.
Bunun bana bir şey anlatıyor olması lazım. Acaba ne?
Bazı kimseler görürüz. Giyimi kuÅŸamı iyidir. Görüntüsü ÅŸahanedir. KonuÅŸması, davranması düzgündür. Fakat içi çürüktür, çürümüÅŸtür. Bir ÅŸekilde bunu belli eder. Kendini uzun süre gizleyemez. Üzülerek söylemeliyim ki, böyle insanların sayısı hızla artıyor. Birinci alıç bana iÅŸte bunu anlattı. Hatâyî vaktiyle uyarmış zaten: "Ä°çin karartıp da dışın düzeltme." Bu da bizden olsun: "Tefekkür kalbin kandilidir. O giderse kalp için ziya ve ışık yok demektir." (Ataullah Ä°skenderî, Hikem-i Atâiyye, Dergâh Yayınları, Nisan 2010, sayfa 52.)
Ä°lk üç alıcın çürük çıkması, devamında hepsinin saÄŸlam olması, sabır göstermek ve sebat etmek konusuna iyi örnek.
Karıştırmayalım, meyvelerden değil, insanlardan bahsediyoruz.
İnsanlarla tanışır, onlarla ilgileniriz. Emek veririz. Bazı emanetler teslim ederiz. Yahut ona bir iyiliğimiz dokunur.
Faydamız olur. Vesile kılınırız.
Nasılsın iyilik, sonuçlar kötü. Bazen bu duruma geliriz. PiÅŸmanlık hissi uyanır.
Çürük çıkanlara, nankörlük edenlere, vefasızlık gösterenlere bakıp da vazgeçemeyiz. Olumsuzluk, örneÄŸimiz ve ölçümüz olamaz. Bıkkınlık gösteremeyiz. Hüsrana uÄŸrayamayız. UÄŸrarsak orada kalıcı hale geliriz. Åžartlar zorlu olsa da devam etmeliyiz. Çünkü sonrasının ne olacağını bilemeyiz. Allah bilir.
Israrı elden bırakmazsak, yolculuÄŸumuz boyunca hakkaniyetli ve iyi insanlarla mutlaka karşılaşırız. Kıymet bilen, güzellik getiren, ferahlık veren. Yakın zamanda aldığım bir not: Bazı arkadaÅŸları ve tanıdıkları kaybettik, buna karşılık yeni kardeÅŸler kazandık. Böyledir bu.
Yazdıklarımızın hepsini birkaç cümleyle özetlemeye çalışalım: Allah'a inanırız. Çünkü insan inanılır gibi deÄŸildir. Ä°nanılmazdır.
Tekrar alıç bahsine dönelim: Ä°lk üç alıcın çürük çıkması beni olumsuz etkileseydi, devamında gelen güzelliÄŸe kavuÅŸamayacaktım. GüzelliÄŸi 'iyi insanlar' olarak düÅŸünelim.
Elbette biliyoruz. Ä°nsan en ağır yüktür. Bu yüke talip olanlar, hayal kırıklığını ve gönül yorgunluÄŸunu peÅŸinen kabul etmelidir.
Bizim oralarda nankör demezler, namkör derler. Anlamı birazcık zorlayalım. Nankörlük konusunda nam salmış olabilir mi?
Genel huyumuz, mizacımız: Bize yapılan iyilikleri dillendirmez, kötülükleri daima dillendiririz. Fakat konumuz baÅŸka. Bu: Kendi ettiÄŸimiz bin fenalığı bilmez, baÅŸkasının bize yaptığı bir fenalığı biliriz. Daima aklımızda tutarız onu. Peki, bizim yaptıklarımız ne olacak?
Nereye gelmiÅŸ bulunduk? Ä°nsanın insanı hor kullandığı yerdeyiz. Nasıl çıkabiliriz? Ä°çime ilk doÄŸan: Kesemizi dolduracak deÄŸil, kalbimizi çalıştıracak iÅŸlerin ve iliÅŸkilerin peÅŸinde olmalıyız.
Hikmet Birand'ın Alıç AÄŸacıyla Sohbetler isimli kıymetli bir kitabı var. Bu yazının da 'alıç meyvesiyle sohbet' olarak okunmasını isterim.
Yenişafak-Arşiv (19 Kasım)
Henüz yorum yapılmamış.