ÇeÅŸitli ülke sinemalarında Müslüman karakterlerin nasıl temsil edildikleri, toplumun Müslümanlara ve Ä°slam’ın sembollerine karşı geliÅŸtirdiÄŸi refleksleri ve önyargıları ele verir. Bunun en tipik örnekleri, dünya pazarında hâkim olan Amerikan sinema endüstrisinin ürünlerinde görülür. 11 Eylül saldırısından sonraki süreçte yükselen ve yeniden ÅŸekillenen Amerikan idaresiyle ÅŸiddetlenen Ä°slam karşıtlığı; filmlerde Müslüman karakterlerin terörizm, radikalizm ve suçla özdeÅŸleÅŸtirilmesiyle açığa çıkar. KliÅŸelerin kolaylığına, yerleÅŸik kodlara sıklıkla baÅŸvuran Hollywood sinemasında, Ä°slam karşıtlığını tespit etmek bu yüzden zor olmaz. Öte yandan çok milletli, çok kültürlü ABD’den daha derin ve yerleÅŸik Ä°slam karşıtı eÄŸilimlerin olduÄŸu Avrupa’nın ürettiÄŸi filmlerdeki Ä°slam karşıtı kodları çözmek bu denli kolay deÄŸildir. Zira Hollywood’un formüllere dayanan sisteminin aksine Avrupa sineması, karakter odaklı ve detaycıdır. Ä°yi ile kötü, haklı ile haksız arasındaki ayrım siyah ile beyaz gibi ayrılmaz, hep gri kalır. Fakat buna raÄŸmen doÄŸrudan olmasa da dolaylı, makul kılınmış ve örtük Ä°slam karşıtlığını göstergelere sıklıkla rastlanır.
Cihat yaptığına inandığı DEAÅž örgütüne katılmak için ailesini terk eden ve Suriye’ye gitmeye çalışırken yakalanan on yedi yaşındaki genç kızın, Sonia’nın hikâyesini anlatan Fransız yapımı film Cennet Beklesin (Le ciel attendra, 2016) konusu itibariyle bu bıçak sırtı alanda ilerler. Nüfusun yüzden onunun Müslümanlardan oluÅŸtuÄŸu ve sayılar arttıkça Müslüman karşıtlığının yükseldiÄŸi gözlemlenen Fransa’da geçen film, seküler devlet otoritesi ile Müslüman genç kızları karşı karşıya getirir. 2011 yılında yapılan bir araÅŸtırmaya göre toplumun yüzde altmış sekizinin Müslümanların topluma entegre olamadığını, yüzde elli beÅŸinin ise Ä°slam’ın görünürlüÄŸünün çok yüksek olduÄŸunu düÅŸündüÄŸü Fransa, filmdeki çatışma için biçilmiÅŸ kaftandır. Cennet Beklesin, her iki tarafı da anlamaya çalışan bir perspektif takınsa da siyaseten doÄŸruculuk ve inanç özgürlüÄŸü maskesinin ardındaki Ä°slam’a karşı önyargılar görünür.
İslam karşıtğını mazur kılmak
Sonia, Fransa sınırından çıkmak üzereyken yakalanıp ev hapsiyle cezalandırıldığında, ailesi tarafından yapması ilk yasaklananlar Arapça konuÅŸmak, Kur’an okumak ve örtünmek olur. Sonia kadar ÅŸanslı olmayan ve Rakka’ya ulaÅŸan on altı yaşındaki Mélanie’nin annesi ise bir sahnede kızının kaçarken ardında bıraktığı örtüsüyle çarÅŸafını paramparça eder.
Filmin olay örgüsü, ailelerin küçük kızlarını militana dönüÅŸtürdüÄŸünü düÅŸündükleri bu sembolleri yasaklamalarını, onlara karşı öfke duymalarını, böylesi duygusal tepkiler vermelerini doÄŸal ve anlaşılabilir kılar. Ancak film gerçekliÄŸi ülke gerçekliÄŸi ile birlikte okunursa, Müslümanların görünürlüÄŸünü hedef alan kısıtlamaları mazur göstermenin de anahtarı olur. Fransa’da 2011 yılında peçe ve burkayı men eden kanunun kabulünü, tesettürün resmen olmasa da fiilen kamusal alanda dışlandığını gösteren olayları, 2015 yılındaki Charlie Hebdo ve Paris saldırılarından sonra “Arapça konuÅŸmanın” bir terör zanlısının asli özelliklerinden olarak medyada sıklıkla zikredildiÄŸini hatırlamak gerek. Bu toplumsal gerçeklerin gölgeleri, Cennet Beklesin’in satır aralarındaki, baÅŸta bahsi geçen, üstü örtülü Ä°slam karşıtlığını tarif ediyor.
Sonia gibi radikal eÄŸilimler gösteren Müslüman gençlerin veya çocukları ihtida eden Fransız ailelerin bir araya geldiÄŸi eÄŸitim ve dayanışma toplantıları filmde geniÅŸ yer tutar. Filmi zaman zaman “kamu spotu” tadında bir üsluba büründüren bu sahnelerde, devlet görevlileri muhataplarına gerçek Ä°slam’ın ne olduÄŸunu anlatır. Hatta ironik biçimde, bugüne kadar reddedilen ve Avrupa kültürüyle melezleÅŸtirmeye çalışılan geleneksel Ä°slam’a, sevgi dini vurgusuna baÅŸvurulur. Çocukların Ä°slam’ı seçmelerinin vicdan özgürlüÄŸü mü yoksa vicdan esareti mi olduÄŸunun tartışıldığı, Ä°slam dininin emirleri ile örgütün dayatmalarını nasıl ayıracaklarının öÄŸretildiÄŸi bu toplantılar gerekli olduÄŸu kadar da rahatsız edicidir. Gereklidir zira Sonia’nın Arap asıllı babası gibi Müslüman kökenliler dahil olmak üzere toplumun çoÄŸunluÄŸu, bu ayrımı yapmaktan aciz görünür. Fakat yine de rahatsız edicidir çünkü hâkim zihniyetin Müslümanları anlayış gösterilmesi ve eÄŸitilmesi gereken kitleler olarak görmesi söz konusudur. Bu alışıldık yukarıdan bakış ise DEAÅž benzeri radikallerin deÄŸirmenine su taşır. Bu örgütlerin taraftar toplarken baÅŸvurduÄŸu; ikinci sınıf vatandaÅŸlıktan kurtulmak, dinini özgürce yaÅŸamak, kimliÄŸini görünür kılmak ve hatta onu dengi olarak kabul etmeyen “kafirler” topluluÄŸundan öcünü almak gibi vaatleri cazip hale dönüÅŸtürür.
Cennet Beklesin’in de bir parçası olduÄŸu, DEAÅž saflarına katılan Avrupalı kadınları anlamak konulu tartışma, Batı medyasında bir süredir devam ediyor. Son olarak söz konusu kadınların Suriye’deki maceralarını ironik bir dille ekrana taşıyan BBC yapımı hiciv dizisi The Real Housewives of ISIS da bu kervana katıldı. Batı toplumu, kendi kadınlarının “eÅŸit, özgür, feminist deÄŸerlerle ÅŸekillendirilmiÅŸ” yaÅŸantılarını terk edip savaşın ortasına atılmaya ve “ikinci sınıf insan” muamelesi görmeye gönüllü olmasını anlamıyor. Anlamaya da çalışmıyor aslında. Toplumlarının bu radikal eÄŸilimli bireylerini, Fransızlar eÄŸitmeye, Ä°ngilizler kendi mizah anlayışlarınca alaya almaya devam ediyor. Tam da bu noktada örgütün Batılı mensuplarını diÄŸerlerinden farklı bir yere koymaları, onların OrtadoÄŸu’dakiler gibi radikalizme ve savaÅŸa aÅŸina ve meyyal olmadıkları ön kabulünü barındırdığı için -yine- Ä°slam karşıtı refleksleri dışa vuruyor.
Müellif: Aybala Hilal Yüksel / Kaynak: Nihayet Dergi
Henüz yorum yapılmamış.