Sosyal Medya

Ergün Yıldırım: Uygarların cehaleti

İstanbul Sözleşmesi etrafında yürüyen tartışma bize iki farklı sosyolojiyi çok net bir biçimde gösteriyor. Muhafazakar ve milliyetçi kesimler meseleye aile, inanç ve otorite etrafında bakıyor. Laikçi, batıcı ve elitist kesimler ise bu toplumun sosyolojik dinamizmlerinden daha fazla başka bir dünyanın varlığıyla bütünleşerek kimlik ve inanç geliştiriyorlar.



Ä°stanbul SözleÅŸmesi etrafında yürüyen tartışma bize iki farklı sosyolojiyi çok net bir biçimde gösteriyor. Muhafazakar ve milliyetçi kesimler meseleye aile, inanç ve otorite etrafında bakıyor. Onun için ailenin korunması ve kadının aile, çocuk ve kocasıyla beraber deÄŸerlendirilmesi önem taşıyor. Çünkü benimsediÄŸi kültür ve inanç bunu destekliyor. Köklü kentleÅŸme, modernleÅŸme ve sekülerleÅŸme bu konuda önemli savrulmalara yol açıyor. Bu kesimin aile sosyolojisinde, kadın ve koca iliÅŸkisinde sarsılmalar ortaya çıkıyor. Ancak bu sorunlarla beraber yine de bir aile metafiziÄŸine uzanan inanç ve kültürü hala var. Kadını salt kadın görmez, erkeÄŸi de salt erkek. Onları aile ile karşılıklı mesuliyet ve haklarla algılar. Çünkü Kur’an’da, hadislerde, alimlerde buna iliÅŸkin anlatılar, nasihatler ve ilkelere karşı belli bir inanç ve saygı duyarak hareket ediyorlar. Yılların içinde oluÅŸup aktarılagelen anlamlar vardır. Ä°nsanları, aileyi, kadını ve evladı ayakta tutan bunlardır. YaÅŸamda tutunma, dayanışma içinde olma ve ayakta kalmayı saÄŸlıyorlar. Feministlerin ileri sürdüÄŸü gibi “standart kalıp yargılara” indirgenecek kadar basit deÄŸil bunlar.
 
Laikçi, batıcı ve elitist kesimler ise bu toplumun sosyolojik dinamizmlerinden daha fazla baÅŸka bir dünyanın varlığıyla bütünleÅŸerek kimlik ve inanç geliÅŸtiriyorlar. Öncelikle Batıdaki her ÅŸeyin ”en uygar ve en modern” olduÄŸuna inanıyorlar. Bundan dolayı orada ortaya çıkan her trendi sorgusuz sualsiz kabul etmeye hazır bir psikolojileri var. Nitekim Batıdan yükselen ideolojilerin ve trendlerin taarruzuna en fazla bunlar açık. Hemen kabul ediyorlar, hemen benimsiyorlar. Türkiye’nin farklı ve köklü kültür dünyasını algılamıyorlar bile. Bu toplumsal kesimler büyük ölçüde zadece zihnen Batıyla bütünleÅŸmiÅŸ deÄŸiller. Aynı zamanda ticari iliÅŸkileriyle, kendilerinin ve çocuklarının eÄŸitimiyle ve çeÅŸitli lobilere olan katılımlarıyla Türk toplumunda Batı toplumunun uzantıları gibi duruyorlar. Aidiyet kimlikleri Batıyla bütünleÅŸiyorlar. En uygar ve en modern ben bilinçleriyle de kibirli bir sosyolojileri var. Bunu Ä°stanbul SözleÅŸmesinin feshedilmesine iliÅŸkin verdikleri tepkide ifÅŸa ediyorlar.
 
Mesela bunlara göre sözleÅŸmeyi eleÅŸtiren ve istemeyenler, aslında “ne sözleÅŸmeyi okumuÅŸtur ne de sözleÅŸmeyi anlıyor”. Bir sosyal bilim profesöründen çıkan ifade bu. Muhteva çok ÅŸeyi anlatıyor. Bu kesimlere göre muhafazakâr ve milliyetçi toplum kesimleri okumaz. Okuma kim, onlar kim! Cahil yığınlar bunlar! Okuma, Batı baÅŸkentlerinin parlak okullarından geçmekle eÅŸ anlama gelir. Bunlar sadece dar dünyalarında üretilen kitapları okuyup tekrarlayan varlıklar. Ama bir yerden sonra okuduÄŸumuz kabul ediliyor! Okuyoruz. Doktora yapıyoruz, profesör oluyoruz, hatta Batı baÅŸkentlerindeki okullardan da geçiyoruz! Ama okusalar da anlamazlar! Yani bu okumaların da bir kıymeti yok. Çünkü “anlamıyorlar”. Anlamıyoruz. Neyi anlamıyoruz? Aslında bu kesim kendisini anlatıyor. Toplumuna, kültürüne ve inancına yabancılaÅŸan insanlar, bu toplumun ezici çoÄŸunluÄŸunun ortaya koyduÄŸu tepkiyi “anlayamaz”. Çünkü onlar sadece içine yerleÅŸtikleri ve hayranlıkla inandıkları modern Batı anlayışıyla bakıyorlar. Ona iman edip, gerisini dışarda bırakıyorlar. Oysa anlama anlamaya yönelenle, anlamaya yönelinen (muhafazakar ve milliyetçi kesimlerin sosyolojisi) arasında kurulan diyaloglarla gerçekleÅŸebilecek bir bilinç durum.
 
Laikçi ve batıcı kesimden baÅŸka bir ses de bu fesih kararını tarikatların baskısına baÄŸlıyor. Bu bilinç de Kemalizm’in apriorik tarikat karşıtlığının yansıması. Olmayan gücü ve olmayan anlamı tarikatlara yüklüyorlar. Çünkü bununla siyaset yapıyorlar. Ayrıca iktidarı kendi içindeki kesimlerle cebelleÅŸen bir konumla tanımlamaya çalışıyorlar. Elbette bu kesim, bunu baÅŸörtülüler ve Ä°slamcıyım diyenlerin üzerinden de yapıyor. Tarikatlara yapılmadık zulüm kalmadı, köklerini kuruttular ve bu hala yetmiyor onlara. Kendilerini onaylamayan insanları, “tarikatçı bunlar” diyerek damgalamak istiyorlar. Toplumların geniÅŸ taleplerini görme ve anlamaya tenezzül etmiyorlar. Çünkü onlar “en modern ve en uygar” insanlar. Hakikat kendileri. Buna nasıl karşı çıkılır? Merak ediyorum! Macaristan BaÅŸbakanı da tarikat üyesi miydi? Ä°smailaÄŸa Cemaatine mi müntesipti? Mahmut Efendinin müridi mi?
 
Ä°stanbul SözleÅŸmesi, hep dediÄŸimiz gibi Ä°stanbul SözleÅŸmesi deÄŸildir. Çünkü Ä°stanbul’un temsil ettiÄŸi Müslümanların ve Türklerin kadim deÄŸerlerinden ilham almıyor. Amsterdam, Paris, Washington ruhu var. Nitekim feshedilince karşı çıkan ilk Washington ve Brüksel oldu. Kadınlarımızı varlığımıza, ailemize ve deÄŸerlerimize kışkırtan bu Washington ve Brüksel ruhu, bundan böyle bize nasıl yaÅŸayacağımızı söyleyemeyecek. Kızlarımız, evlatlarımız, hanımlarımız ile nasıl iliÅŸki kuracağımızı deklare edemeyecekler. Kendi ben idrakimiz olacak cinsiyet konusunda da.
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.