Mustafa Kutlu: Cemaatte rahmet ayrılıkta azap vardır
Follow @dusuncemektebi2
Cemaatta rahmet tefrikada azap vardır. Müşterek yolumuzun Ehl-i Sünnet olduğunu kabul edelim. Bu kabul ile dünyaya söyleyecek bir sözümüz (tezimiz) olduğunu ilan edelim.
Ä°nancımız ve düÅŸünce geleneÄŸimiz “ben”i deÄŸil, “biz”i esas almaktadır.
Elmalılı Hamdi Yazır “Fatiha” tefsirinde “Ä°yyake na’büdü ve iyyake nesteiyn”i açıklarken “biz” için ÅŸöyle söylüyor: “Cenab-ı Hak kiÅŸiden yalnız kiÅŸisel vicdanı ile bir antlaÅŸma yapmak istemiyor; onun “sosyal vicdanı” ile de anlaÅŸmak istiyor.” Bu “kardeÅŸlik hukuku”dur. Cemaat kuru kalabalık olamaz.
Müminlerin kardeÅŸ olduÄŸu dile getirilirken (Hucurat), tevhid inancı ve din ilkeleri hususunda ayrılığa düÅŸülmemesi, siyasi birliÄŸin ve barışın korunması istenir (Enfal). Hz. Peygamber din kardeÅŸliÄŸini imanın gereÄŸi saymıştır: “Sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe iman etmiÅŸ olamazsınız.”
Dolayısıyla bu birlik ve kardeÅŸlik bir “sosyal ruh” doÄŸurur.
Namaz kılan ve Fatiha okuyan her kiÅŸi vicdanında hissettiÄŸi kardeÅŸlerini de temsil etmiÅŸ bulunacaktır. Bu kardeÅŸlik insanı koruyan ve amellerini yazan hafaza meleklerinden baÅŸlayıp hazır olan ve olacağı düÅŸünülebilen insan topluluklarına kadar gider.
“Her kiÅŸi, Fâtiha ile bu anlaÅŸmayı yapar ve saÄŸlamlaÅŸtırırken, bir insan topluluÄŸunun imamı derecesindedir. Ve bu mâna dolayısı ile Hanefi mezhebinde imamın arkasında namaz kılan cemaat ne Fâtiha, ne baÅŸka hiçbir ÅŸeyi okumaz da hepsinin hesabına yalnızca imam okur. Çünkü Kur’ân okumak Allah Teâlâ ile konuÅŸmak anlamındadır. Yalnız başına namaz kılan kiÅŸi ise henüz gerçekte oluÅŸmamış, fakat düÅŸünce halindeki bir cemaatin imamı yerinde olduÄŸundan mutlaka Fâtiha ve sûreleri okur. Ve bu gibi kiÅŸiler çoÄŸalıp tanıştıkça gerçekten cemaat de kendiliÄŸinden ve kolayca oluÅŸur, hemen içlerinden birini imam tanıyarak ona uyarlar ve sosyal güçleri de imamları ile orantılı olur.
“Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım isteriz” demek hem Allah’ı bir kabul etmeye hem de kulluÄŸu birleÅŸtirmeye delalet eder. Hamdi Efendi’nin sözleri ÅŸöyle devam ediyor: “Kur’an dilinde bu gibi sosyal hitap ve taahhütlerin iki mânası vardır. Birisi toplumu kiÅŸiye, kiÅŸiyi topluma katarak her kiÅŸiye eÅŸit olarak hak ve görev dağıtmaktır ki, bunda kiÅŸisel deÄŸerler hiçe sayılmaksızın onların toplamından bir cemaat vücut bulur. Buna bütünü kapsama veya üyelerin bütün denir ki “farz-ı ayn” ifade eder. DiÄŸerine umumi düzenle ilgili (toplumsal) denir ki “farz-ı kifaye” ifade eder.
Böylece Ä°slâm hem ferdin hem toplumun vicdanını bir noktada toplar (Tevhid).
“Bunlar karşılıklı olarak birbirinin kefilidir.” (Hak Dili Kur’an Dili)
Geldik geldik “en mühim nokta”ya dayandık. Nedir o, diye heyecan yapmayın. BaÅŸtan beri söylüyorum, okuyanların “Ne var bunda, bunları zaten biliyoruz” dediklerini duyar gibi oluyorum.
Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor. Dünyaya söyleyecek bir sözünüz var mı, diye sorulduÄŸunda “hık-mık” ediyoruz. Neyse ki CumhurbaÅŸkanı BM’de “Dünya beÅŸten büyüktür” dedi ve ilave etti. “Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının gelirine 62 kiÅŸi el koyuyor”.
Elbette ki dünyaya söyleyecek sözümüz vardır. Amentü’ye inanan her fert doÄŸru yolun “Ahlâk Nizamı” olduÄŸunu bilir. Ancak bir muhasebeye ihtiyacımız var. Önce “nerede yanlış yaptık” onu bulalım.
Bakınız “zaten biliyoruz” dediÄŸiniz hususları tekrarlıyorum.
“Bir karış da olsa cemaattan ayrılan kiÅŸi Ä°slâm bağını boynundan çözmüÅŸ olur” (Tirmizi), “Cemaatta rahmet tefrikada azap vardır” (Müsned). Birlik-beraberlik-tefrika-imamet-hilafet-içtihad vb. var. Tarihi birikim var. Bu birikimden yeter derecede haberdar olup-olmamak var.
Üniversiteler açılıyor, doktoralar yapılıyor. Yüzlerce dernek, vakıf, uluslararası kuruluÅŸ, profesörler, uzmanlar, hoca efendiler, ÅŸeyhler, kitaplar, kütüphaneler var.
En mühimi bunların özgürce çalışacakları, eser verecekleri, imal-i fikir edecekleri bir iklim (ülkemizde) ve imkânlar dizisi var. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ülkemizin sevilen-sayılan bir lideri, ÅŸunca yıllık iktidarda olan bir partisi var.
Sadede gelelim.
Yukarıda bahis mevzuu edilen türde bir cemaat var mı?
Öylesi bulunmuyor, ama pek çok cemaat var. Olsun, onlar da bizim birer kardeÅŸimiz. Haydi ÅŸöyle bir çaÄŸrı yapalım.
Gün geçmiyor ki yukarıda sayılan kuruluÅŸlar tarafından uluslararası iliÅŸkiler, hukuk, iktisat, siyaset, sanat vb. gibi alanlarda bir kongre, sempozyum vb. yapılmasın.
Hocalar, kanaat önderleri, ilim adamları, siyasiler, uzmanlar, ÅŸeyhler bu toplantılara katılsınlar. ÇaÄŸrı bu.
Gelenler elbette ki toplumun seçkinleridir. SeçkinliÄŸin gereÄŸi olarak akl-ı selim sahibidirler. Tefrikaya, fitneye sebep olmazlar. Lakin toplantının sebeb-i hikmeti nedir?
Åžudur: MüÅŸterek yolumuzun Ehl-i Sünnet olduÄŸunu kabul edelim. Bu kabul ile dünyaya söyleyecek bir sözümüz (tezimiz) olduÄŸunu ilan edelim. Heyet günümüz dünya ve ülkemiz ÅŸartlarında bizim olan hayat tarzının ilkelerini tesbit etsin. (Hududullah çerçevesinde olacağı malumdur). Åžunca yıldır çözülemeyip halının altına süprülen meseleleri, kutuplaÅŸmaları, düÅŸmanlıkları tüm tarafların gönül rızası ile imzalayacakları 50-100 madde ile ifade eden bir metin oluÅŸturup milletin önüne çıkalım.
Umutsuz, kötümserler dudak büküyor: “Çok toplandık efendim, çok. Her toplantı çözüm bir yana bir yeni tefrika doÄŸurdu. Vazgeçin.” Geçemeyiz arkadaÅŸ. DaÄŸ ne kadar yüce olsa da bir kenarı yol olur.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.