Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Türkiye-Mısır ilişkilerinde gerilim/yumuşama denklemi

Mısır'da 3 Temmuz 2013’te Mursi iktidarına karşı gerçekleşen askeri darbeye Türkiye’nin gösterdiği tepki ikili ilişkilerin hızlıca gerilemesine yol açmıştı.



Türkiye ile Mısır arasında son yüzyıldaki iliÅŸkiler ne küresel baÄŸlamından ne de bölgesel düzlemdeki deÄŸiÅŸimden bağımsız ele alınabilir. Bir baÅŸka deyiÅŸle, ikili iliÅŸkiler yalnızca söz konusu iki ülkenin karar alıcılarının basit tercihleri çerçevesinde ÅŸekillenmez ve bu düzlemde ele alınamaz. Özellikle SoÄŸuk SavaÅŸ döneminde dünya siyasetinin ortadan ikiye ayrıldığı ve her bir ülkenin bulunduÄŸu kampın öncelikleri çerçevesinde hareket ettiÄŸini düÅŸündüÄŸümüzde, bu durum daha da açık hale gelir. Türkiye-Mısır iliÅŸkilerinin tarihsel seyri de bu perspektifle anlaşılabilir.
 
OrtadoÄŸu’nun ÅŸekillenmesinde önemli rol oynayan Türkiye ve Mısır’ın, kara sınırına sahip olmamalarına ve birbirlerine yönelik doÄŸrudan tehdit teÅŸkil etmemelerine raÄŸmen, iliÅŸkilerinin tarihsel olarak dalgalı bir seyir izlediÄŸini söylemek mümkün. Halbuki iki ülke arasında doÄŸrudan sorun teÅŸkil edecek aktif ya da potansiyel bir tehdit unsuru olmadığı için, iliÅŸkilerin de stabil olması beklenirdi. Fakat böyle olmadı. Ä°ki ülke karşılıklı olarak büyükelçilerini geri çekecek kadar gerilimli süreçler yaÅŸadı. Bu durumu anlayabilmek için, iki ülkenin —tarihsel baÄŸlamda— küresel güç dağılımı açısından nerede durduklarına bakarak bir analiz yapmak gerekiyor.
 
Türkiye-Mısır iliÅŸkilerinin tarihsel seyri
 
SoÄŸuk SavaÅŸ dönemindeki güç dağılımı, iki bağımsız devlet olarak Türkiye ile Mısır’ın ikili iliÅŸkileri en fazla etkileyen unsur olmuÅŸtur. Türkiye ve Mısır’ın bölgesel politikaları ve ikili iliÅŸkileri de bu durumdan bağımsız deÄŸildir. ABD-SSCB rekabeti 1950’li yılların başından itibaren OrtadoÄŸu’daki konumlanmayı ve ikili iliÅŸkileri de etkiledi. Bu anlamda Türkiye-Mısır iliÅŸkileri açısından en önemli gösterge Cemal Abdünnasır’ın iktidara geldikten sonra SSCB ile kurduÄŸu yakın iliÅŸkilere karşılık Türkiye’nin NATO’da yer almasıdır.
 
1955’te kurulan BaÄŸdat Paktı tam da bu iki vizyonun çarpıştığı bir sahne oldu. 1952’de askeri bir darbeyle monarÅŸiyi deviren ve Mısır’ı Ä°ngiliz ekseninden SSCB eksenine kaydıran Nasır, Bu dönemde Arap milliyetçiliÄŸinin rüzgarını da arkasına alarak Arap dünyasının liderliÄŸine oynamaya baÅŸladı. Türkiye ise Batı politikasına entegre iÅŸbirlikleri yoluyla güvenliÄŸini saÄŸlamaya çalışıyordu. Ä°ngiltere’nin öncülüÄŸünde kurulan BaÄŸdat Paktı da bunlardan biriydi. Bunun yanı sıra ABD Nasır’ın talep ettiÄŸi yardımları ve iÅŸbirliÄŸini BaÄŸdat Paktı’na girmesi ÅŸartına baÄŸlamıştı. Ä°ngiltere’nin Pakt üzerindeki etkisini de hesaba katan Nasır, BaÄŸdat Paktı’nı Mısır’ın Arap dünyasında sınırlandırılması olarak yorumladığı için sert tepki gösterdi. Bu konuda iki ülke arasında baÅŸlayan gerilim, büyükelçilerin geri çekilmesiyle sonuçlandı. Ancak Türkiye’nin SüveyÅŸ krizinde ABD ile uyumlu, soÄŸukkanlı ve Mısır lehine yorumlanabilecek bir davranış sergilemesi, iliÅŸkilerin toparlanmasına yardımcı oldu. Ä°srail ise iki ülkenin dış politikasındaki dikkat çekici ortak noktalarından biri. Kurulmasının hemen ardından Ä°srail’i tanımasına raÄŸmen, Türkiye’nin SoÄŸuk SavaÅŸ boyunca Kudüs baÅŸta olmak üzere birçok konuda Arap dünyasına yakın bir politika izlemesi, iki ülke arasındaki en önemli ortak noktalarından biri oldu.
 
SoÄŸuk SavaÅŸ sonrası dönemde ise ikili iliÅŸkilerde olumlu ya da olumsuz anlamda önemli bir deÄŸiÅŸiklik yaÅŸanmadı. 1998’de Türkiye’nin PKK —dolayısıyla Suriye— ile yaÅŸadığı krizde Mısır CumhurbaÅŸkanı Hüsnü Mübarek arabulucu oldu ve krizin çözülmesine katkı saÄŸladı.
 
Arap isyanları ve gerilimin yeniden başlaması
 
Arap isyanları sürecinde deÄŸiÅŸen küresel ve bölgesel ÅŸartlar birçok ülkenin dış politikasını yeniden güncellemesine yol açtı. Bu süreçte isyanların baÅŸ gösterdiÄŸi Mısır’da Hüsnü Mübarek devrilmiÅŸ ve bir buçuk yıllık geçiÅŸ sürecinin ardından gerçekleÅŸen ilk demokratik seçimlerle Muhammed Mursi cumhurbaÅŸkanı seçilmiÅŸti. Mursi’nin iktidarda kaldığı bir yıl boyunca iliÅŸkiler hızlı bir iyileÅŸme sürecine girdi. Suriye krizinin çözümü için Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan ve Ä°ran arasında oluÅŸturulan dörtlü mekanizma ve DoÄŸu Akdeniz’de deniz yetki alanları sınırlandırılmasına yönelik çabalar, bölgesel politika ve ikili iliÅŸkiler açısından önemli ipuçları sundu. Fakat 3 Temmuz 2013’te Mursi iktidarına karşı gerçekleÅŸen askeri darbeye Türkiye’nin gösterdiÄŸi tepki ikili iliÅŸkilerin hızlıca gerilemesine yol açtı. Karşılıklı olarak geri çekilen büyükelçilerin tekrar görevlerine döneceÄŸi sırada, 23 Kasım 2013’te Mısır Türkiye’nin Büyükelçisini “persona nongrata” (istenmeyen kiÅŸi) ilan ederek diplomatik iliÅŸkilerin seviyesini düÅŸürdü.
 
Mısır bu hareketiyle, konjonktürel ÅŸartlar ve bölgesel vizyonun ayrışmasını dikkate almadan, Türkiye-Mısır iliÅŸkilerinin gerilmesine zemin hazırladı. Bu noktada “Ä°ki ülke yönetimi daha dikkatli bir süreç yönetimiyle iliÅŸkilerin bu denli gerilmesini engelleyebilir miydi?” sorusu akla gelebilir. Fakat küresel ve bölgesel ÅŸartların ve fırsat/maliyet hesabının aktörleri yönlendiren temel etmenler olduÄŸunu söyleyebiliriz. Konjonktürel ÅŸartlardan kasıt, Mısır’da gerçekleÅŸen 3 Temmuz darbesiyle eÅŸ zamanlı olarak Türkiye’de yaÅŸanan Gezi olaylarıdır. Bu eÅŸ zamanlı olaylar Türkiye’nin de içeride çaba harcadığı ve bölgesel düzlemde destek verdiÄŸi demokratikleÅŸme sürecine karşı yeni bir dalganın baÅŸlangıcına iÅŸaret etmekteydi. Türkiye’nin Mısır’daki darbeye verdiÄŸi tepki bu perspektifle anlam kazanmakta.
 
Benzer ÅŸekilde Suriye, Yemen, Libya ve DoÄŸu Akdeniz’de Türkiye aleyhine baÅŸlayan planlı iÅŸbirlikleri Türkiye’yi bir teyakkuz haline soktu. Mısır ve Türkiye bölgesel siyaset düzleminde özellikle Libya ve DoÄŸu Akdeniz’de farklı politikalar izledi ve iki alanda da dolaylı olarak karşı karşıya geldi.
 
2013 yılından itibaren iki ülke arasında üç alanda anlaÅŸmazlık yaÅŸandı: Birincisi ikili iliÅŸkiler. Mısır yönetimi Türkiye’yi içiÅŸlerine karışmakla suçladı. Bu suçlamanın temelinde ise Türkiye’nin konjonktürel ÅŸartlar çerçevesinde verdiÄŸi tepki ve Mursi döneminde görev alan birçok hükümet yetkilisinin ve destekçisinin Mısır’dan kaçarak Türkiye’de ikamet etmesi bulunuyor. Özellikle Müslüman KardeÅŸler teÅŸkilatı ile iliÅŸkili isimlerin Türkiye’de bulunması Mısır yönetiminin suçlamalarına neden oldu. Müslüman KardeÅŸler mensupları Ä°ngiltere baÅŸta olmak üzere birçok Avrupa ülkesine gitmesine raÄŸmen, Mısır yönetimi benzer suçlamaları bu ülkelere yöneltmedi. Dahası ABD “Mısır’ın içiÅŸlerine karışma” olarak yorumlanabilecek birçok açıklamaya imza attı. Daha önemlisi Türkiye bu kiÅŸilerin yalnızca Türkiye’de ikamet etmelerine izin vermiÅŸ, örgütlenmelerine ve Mısır’a karşı herhangi bir illegal faaliyet gerçekleÅŸtirmelerine izin vermemiÅŸtir. Dolayısıyla Mısır’ın Türkiye’ye yönelik suçlamalarının temelini bu durum teÅŸkil ediyor görünse de, anlaÅŸmazlığın esas temel sebebi bölgesel vizyon ve Libya ile DoÄŸu Akdeniz’de yaÅŸanan ayrışmadır.
 
 
Ä°ki ülke arasındaki ikinci anlaÅŸmazlık alanı Libya oldu. Mısır 2014 yılından itibaren meÅŸru yönetime karşı güç kullanarak darbe yoluyla iktidara gelmeye çalışan Hafter öncülüÄŸündeki gruba ciddi ÅŸekilde destek verdi. Fakat Libya krizi DoÄŸu Akdeniz’deki enerji rekabeti ve Türkiye’nin haklarının gasp edilmesi politikasıyla birleÅŸince Türkiye’nin adım atması kaçınılmaz oldu. 2019 yılının sonunda Türkiye’nin Libya hükümetiyle deniz yetki alanları sınırlandırma anlaÅŸması ve güvenlik ve askeri iÅŸbirliÄŸi anlaÅŸmaları imzalaması Türkiye ve Mısır’ın Libya’da dolaylı bir ÅŸekilde de olsa karşı karşıya gelmelerine yol açtı.
 
Üçüncü anlaÅŸmazlık alanı ise DoÄŸu Akdeniz oldu. Bölgesel düzlemde ayrışan iliÅŸkiler, DoÄŸu Akdeniz’de Yunanistan ve Mısır’ın birlikte hareket etmesine zemin hazırladı. Bu politika aynı zamanda 2003 yılında Mısır’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile imzalanan ekonomik bölge sınırlandırma anlaÅŸmasıyla da uyumlu bir çizgideydi. Son yıllarda DoÄŸu Akdeniz’de artan enerji rekabetinde, Yunanistan’ın çabalarıyla Türkiye karşıtı bir blok oluÅŸtu ve EastMed Boru Hattı ve DoÄŸu Akdeniz Gaz Forumu gibi projeler çerçevesinde bir kurumsallaÅŸma çabası baÅŸladı. Mısır Türkiye’yi dışarıda bırakan bu oluÅŸumlara çeÅŸitli seviyelerde katıldı.
 
Küresel/bölgesel ÅŸartlar ve yumuÅŸama
 
DışiÅŸleri Bakanı Mevlüt ÇavuÅŸoÄŸlu geçtiÄŸimiz hafta yaptığı bir açıklamada, iliÅŸkilerin seyrine göre DoÄŸu Akdeniz’de Türkiye ile Mısır arasında deniz yetki alanları sınırlandırma anlaÅŸması imzalanabileceÄŸini, daha sonra yaptığı bir açıklamada ise diplomatik temasların baÅŸladığını ifade etti. Bir hafta arayla yapılan bu açıklamalar Türkiye ile Mısır arasındaki iliÅŸkilerin yumuÅŸamaya baÅŸladığına iÅŸaret ediyor. Ä°liÅŸkilerin normalleÅŸme eÄŸilimi göstermesinde küresel ve bölgesel geliÅŸmelerin etkisi yadsınamaz.
 
Küresel düzeyde ABD’nin dünya ve OrtadoÄŸu siyasetinde oynayabileceÄŸi role dair süren belirsizlik birçok ülkeyi harekete geçirdi. ABD’nin Obama döneminde baÅŸlayan “geri çekilme” politikasının Biden’ın “ABD geri dönüyor” sloganına raÄŸmen bu dönemde de devam edebileceÄŸine dair beklentiler, birçok aktörü bölgesel ve ikili iliÅŸkilerini yeniden düzenlemeye itti. Bu baÄŸlamda, ABD’nin neden olabileceÄŸi krizlerin yaratacağı maliyetlerden kaçınmak ve inisiyatif üstlenmek, birçok aktör için rasyonel politika halinde geldi. Bölgesel düzeyde ise Mısır’ın Libya’da ve DoÄŸu Akdeniz’de Türkiye karşıtı blokta yer almanın bir kazanç saÄŸlamadığını görmesi bir politika deÄŸiÅŸikliÄŸini gerektirmiÅŸtir. Türkiye ve Mısır’ın Libya’da baÅŸlayan normalleÅŸme sürecindeki olumlu katkıları ikili iliÅŸkiler açısından ilk iÅŸaret oldu. Ä°stihbarat düzeyinde bir süredir devam eden görüÅŸmelerin sonuç vermesi ve diplomatik seviyeye gelmesi bu durumla doÄŸrudan ilgilidir.
 
Ä°ki ülke arasında baÅŸlayan normalleÅŸme arayışları ve arka kapı diplomasisinin sonuç vermesi iyimser bir havanın oluÅŸmasına yol açtı. Nitekim Türkiye ile Mısır’ın önkoÅŸulsuz masaya oturması, görüÅŸmelerin sonuç verebileceÄŸine dair iyimserliÄŸi de artırıyor. Bununla birlikte, normalleÅŸme adımlarının sonuç vermesi için, karşılıklı olarak büyükelçilerin atanması veya deniz yetki alanlarına dair bir anlaÅŸmanın imzalanması gerekiyor. Aslında bu ihtimaller uzak deÄŸil. Ancak diplomatik iliÅŸkilerin sekiz yıldır düÅŸük seviyede seyretmesi, bölge politikalarında ayrı kamplarda yer almaları, normalleÅŸme sürecinin biraz daha zamana ihtiyacı olabileceÄŸini gösteriyor. Dahası normalleÅŸme yaÅŸansa bile, dünya siyasetinde geçerli hale gelen “parçalı iliÅŸkiler düzlemi” iki ülke arasında da söz konusu olabilir. BaÅŸka bir deyiÅŸle, çeÅŸitli konularda anlaÅŸmazlıkların çıkabileceÄŸini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu noktada önemli olan, iki ülkenin de yumuÅŸamayla birlikte ortaya çıkabilecek gerilimleri yönetme iradesi göstermesidir.
 
Analiz: Doç. Dr. Veysel Kurt (Ä°stanbul Medeniyet Üniversitesi öÄŸretim üyesi ve SETA Stratejik AraÅŸtırmalar DirektörlüÄŸü’nde görev yapmaktadır)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.