Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Sırrını gizleyen esrar

Bazı bilmeceler, verilebilecek her türlü ipucunu önümüze sürerek cevabını bizden gizler. Kelimeler olmadan sessizliği tarif edebiliyor muyuz?



Bizi, parçası olduÄŸumuz bütünlüÄŸü seziyor olmaktan da alıkoydular. O bütünlüÄŸü bütün hakikatiyle biliyor olmamız, kendi aklımız ve fikrimizle mümkün deÄŸildi ama seziyor olmanın, farklı farklı yollardan giderek de olsa arıyor olmanın imkanlarına sahiptik. Hâlâ da sahibiz aslında. Ancak o mübarek merakın içimizin bir yerinde yeÅŸermesine yol verecek iklimden uzaklaÅŸtık. BütünlüÄŸünden habersiz bir parçaya dönüÅŸtük, parçanın dar kalıpları içinde yaÅŸamaya alıştık. Bütünlük sezgisine sahip olmak, her parça için, tabiatı gereÄŸi kendisini hakikate doÄŸru götürecek adımların ilkini teÅŸkil eder. O adım olmadan baÅŸka adımlar da olmaz; hayatın bütün devinimi faydasız bir yerinde saymaya, hatta kendini gizleyen bir hareketsizliÄŸe teslim olur.
 
Bu durumda kiÅŸi, harekete duyduÄŸu öz ihtiyaçla, dışındaki akışkanlığı kendine mal etmeye yönelir. Bu parçanın her geçen gün artan bir hızla bütünlük bilincini kaybetmesine yol açar ve onu kendi kör sınırlarının tutsağı haline getirir.
 
“Ä°nsan sürekli deÄŸiÅŸen bir rüzgarın rüzgar arpı üzerindeki deÄŸiÅŸimleri gibi -ki onu hareketiyle, sürekli deÄŸiÅŸen melodiye doÄŸru hareket ettirir-, üzerine bir dizi dış ve iç etkinin sevk edildiÄŸi bir alettir. Ama insanın içinde ve belki de bütün hisli varlıkların içinde, lirdekinden farklı davranan ve sadece melodi deÄŸil, ahenk de üreten bir ilke vardır. O ilke söz konusu ahengi, o ÅŸekilde dalgalandırılmış sesleri ve hareketleri onları dalgalandıran etkilere içsel olarak uydurmak suretiyle oluÅŸturur” diyor Percy Bysshe Shelley ‘Åžiirin Bir Savunması’nda.
 
Bir nota kendi başına nedir; bir melodinin dokusu içinde kendine ait yeri bulamıyor, bilemiyorsa... Bir melodi kendi başına nedir; alemin sonsuz musikisi içinde her melodinin bir nota mesabesinde olduÄŸundan habersizsek hepimiz.
 
“Ä°çimden bir ses kulağıma sürekli ÅŸunu fısıldıyor” diye yazdı elindeki deftere, “yolun sonu olduÄŸunu sandığın her yer seni sonsuzluÄŸa körleÅŸtiriyor!”
 
Sırf biz daha fazlasını aramadığımız için; bakınca gördüklerimiz göremediklerimizi, kulak verince iÅŸittiklerimiz iÅŸitemediklerimizi, biraz durup düÅŸününce düÅŸündüklerimiz düÅŸünemediklerimizi, her gün koÅŸar adım yaÅŸadıklarımız yaÅŸayamadıklarımızı kendi esrarı içine örtüp, gizliyor.
 
Her olan ÅŸey, olan bir baÅŸka ÅŸeyden doÄŸar. Hayat sonsuzca doÄŸurgandır. Bizler sürekli olan bitene baktığımız için sürekli bir göz kamaÅŸması yaÅŸar ve yaÅŸadığımız hayatla perdeleniriz. Asıl mesele olan biten deÄŸil, o olan biteni sonsuzca çeÅŸitleyen doÄŸurganlıktır.
 
“Çocukluktan ölünceye deÄŸin iÅŸlenmiÅŸ cürümlere, çekilen acılara ve tanıklıklara raÄŸmen cümle insanın kalbinin derinliÄŸinde maÄŸlup edilemez ÅŸekilde kötülüÄŸü deÄŸil iyiliÄŸi bekleyen bir ÅŸey vardır. Ä°yi, kutsalın yegane kaynağıdır. Ä°yinin ve iyilikle iliÅŸkide olanın dışında kutsallık yoktur” diyor ‘KiÅŸi ve Kutsal’ kitabında Simone Weil.
 
Bazı bilmeceler, verilebilecek her türlü ipucunu önümüze sürerek cevabını bizden gizler.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; herkesin kolayca sonlara teslim olduÄŸu bir yerde sonsuzluk ne hisseder?
 
“Kendimizi ne sanıyoruz?” diye sordu beyaz saçlı adam kendini dinleyenlere, “Kelimeler olmadan sessizliÄŸi tarif edebiliyor muyuz?”
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.