İsmail Kılıçarslan: Vakfın vukfuyeti
Follow @dusuncemektebi2
Bir faizsiz finans kurumunun, Vakıf Katılım’ın yeni reklam filmini izlerken düştü aklıma bu yazıyı yazmak. Bakalım kotarabilir miyiz?
“Va’kfetmek” Türkçenin güzel fiillerinden biri. Arapça “vakf” kelimesi ile Türkçe “-mek” ekinden müteÅŸekkil. “Mal ve mülkünü satılmamak ÅŸartıyla bir hayır kurumuna yahut bir hayır iÅŸine baÄŸlamak” ilk anlamı… Ä°kincil ve yazıda payanda olacak anlamını da çok severim: “Adamak, bir ÅŸeyin bütününü bir iÅŸe vermek.”
Vakıf Katılım’ın son reklam filmi “sadece bir finans kuruluÅŸu deÄŸilsen kendini bu topraklara vakfedersin” cümlesi ile açılıyor. Tam burada da kelimeyle ilgili yeni bir kelime giriyor devreye “vâkıf” yani kendisini bir iÅŸe adayan, bir iÅŸe kendini bütünüyle veren kiÅŸi. “Vâkıf” kelimesinin de bir ikincil anlamı var. Hatta o anlam daha yaygın. “Bir iÅŸi bütün yanlarıyla bilen, efradını cami, aÄŸyarını mani bir bilme biçimiyle donanan kiÅŸi” demek. “O meseleye bütünüyle vâkıfım” cümlesindeki anlamı yani.
Åžimdi burada bir kavramsal çerçeve çizmek lazım belki de. Osmanlı’yı bir “vakıf medeniyeti” haline getiren asıl kimya her iki anlamda da “vâkıf” adamların varlığı ile toplumsal ihtiyaçların bir araya gelmesi yoluyla olmuÅŸtur. Toplumun ihtiyaçlarını doÄŸru süzen “vâkıf”lar, o ihtiyaçların sürdürülebilir ÅŸekilde çözümünü planlayarak Osmanlı’yı bir “vakıf medeniyeti” haline getirmiÅŸtir.
Sözgelimi “fakir gençlerin evlenmelerini temin etmek için Bursa’da hayata geçirilen bir vakıf”, diyelim Koza Han’daki dört-beÅŸ dükkânın ve Yalova’daki 100-150 dönüm arsanın kira gelirleriyle kendini sürdürülebilir hale getirmiÅŸ, tabiri caizse deve diÅŸi gibi vakıf senetleri ile de bu sürdürülebilirliÄŸi garanti altına almıştır.
Bugün bu köklü vakıf modelini sürdürebilen vakıflarımızın sayısı çok deÄŸildir ne yazık ki. Ya devletten ya özel sektörden ya da doÄŸrudan insanlardan alınan desteklerle ayakta duran vakıflarımızın tamamına yakınının “sürdürülebilirlik” sorunu olduÄŸu aÅŸikârdır.
Tam burada bu sürdürülebilirliÄŸi saÄŸlamak ve herhangi bir vakfı “insandan da, devletten de, aktarma sermayeden de bağımsız hale getirmek için ne yapılmalı?” sorusunun cevabı ÅŸurada gibi geliyor bana: “Kalıcı olanı tesis edebilme vukûfiyetini göstermek.”
“Ä°yi de bu anlattıklarının o reklamla ne ilgisi var?” derseniz cevabım ÅŸudur: “Çok ilgisi var.”
Malum, dünyada da Türkiye’de de Ä°slami finans kurumlarının “kendi hayırlarını gerçekleÅŸtirmek” dışında inisiyatif aldığını pek görmüyoruz. “Sosyal sorumluluk projesi” olarak adlandırılan yeni nesil “hayır projeleri” için de bu kurumlara kendi adıma müteÅŸekkirim. Fakat, bu kurumlarımızdan asıl beklentimiz olan “sürdürülebilir kalkınma hamlelerinin motor gücü” olma refleksini zaman zaman biraz ihmal ettiklerini de üzülerek söylemek lazım. Ev-araç kredisi vermek, iÅŸadamlarına kaynak oluÅŸturmak, ihtiyaç kredisi dağıtmak gibi “finans operasyonları”nı belki de “daha az riskli” buluyorlar fakat “Ä°slami finans kuruluÅŸu” dediÄŸimizde aklımıza “bir bankadan fazlasının” gelmesini temin eden hususiyetler de tam “kalkınma odaklı” yaklaşımlar.
“Küçük insanın” derdine “vâkıf olarak” ihya edilebilecek bir “vakıf medeniyeti fikri” tam orada, öylece duruyor iÅŸte. Reklamın temel fikri olan “bilgimizi, birikimimizi vakfediyoruz, gönlümüzü vakfediyoruz, imkânlarımızı vakfediyoruz” ve en nihayet “bütün varlığımızı hayata vakfediyoruz” cümleleri beni bu bakımdan heyecanlandırdı. Oldukça naif bir iyimserlikle “belki de bu sefer bu iddia ile ortaya çıkan bir finans kurumu bazı meselelerdeki reflekslerini standart bankalardan ayrıştırır da gerçekten ‘parayla yapılması gereken iÅŸler’ bahsini düÅŸünmeye baÅŸlar” dedim kendi kendime.
Yazıyı da bu yüzden yazdım iÅŸte. Dünyada pek çok güzelliÄŸe ön ayak ve model olan Türkiye belki de “Ä°slami finans” konusunda da farklı, ihtiyaca yönelik, derdi çözebilen bir model” geliÅŸtirebilir umuduyla yani.
“Vakıf, vâkıf insanlar sayesinde vâkıf olabileceÄŸi yeni bir alan bulursa insanlık için yeni bir umut ışığı belirebilir” umuduyla.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.