Yasin Aktay: Arap Baharı ve yaşanan gerçek
Arap Baharı beklenendi, ama beklendiği gibi değildi. Beklendiği gibi olmadı. Arap toplumları için, bütün Müslümanlar için ve bir yanıyla da bütün dünya için bütün beklenen her şey gibi bir imtihan oldu.
Adına Arap Baharı denilen sürecin 10. yılı münasebetiyle birçok anma ve anlama etkinliÄŸi düzenleniyor. Salgın dolayısıyla çoÄŸu online olarak düzenlenen bu etkinlikler için yaÅŸanılan sürecin isimlendirilmesinden, yaÅŸanılan hadiselerin mahiyetine kadar on yıl her ÅŸeyi gözden geçirebilmek ve üzerinde düÅŸünebilmek için uzun bir tecrübe birikimi. Ancak bu süre kuÅŸkusuz insanlığın tarihinde çok küçük bir zaman.
Daha Bahar’ın en güzel görünen sıcak günlerinde Devrimin Tunus halkasının liderlerinden, Münsif el-Mazruki’ye, sonradan CumhurbaÅŸkanı olarak Ankara’yı ziyaretinde bir konuÅŸmasında, devrimin aksayan yönleri soruluyordu. Hiç unutmadığım, tarihsel sosyolojinin çok önemli bir gerçeÄŸine ışık tutan ÅŸu ifadeleri olmuÅŸtu:
“Devrimi ne zannediyorsunuz? Bir gecede olup biten bir ÅŸey mi? Karşısında hiçbir direniÅŸin olmadığı sürtünmesiz bir ortamda cereyan eden tek yönlü bir süreç mi? Sizin devrim kavramını tarihe mal eden Fransız Devrimi’nin kaç on yıl içinde rayına oturduÄŸundan haberiniz var mıdır? Muhtemelen 1789’da olup bitti ve iki devir arasına kesin bir çizgi çizdi sanıyorsunuzdur. Oysa Fransız devrimi her türlü ihanetin, entrikanın, karşı-devrim teÅŸebbüsünün ortasında kanın da oluk gibi aktığı uzun süren bir süreçti.”
Gerçekten de Marx’ı devrimden 60 yıl sonra bile yaÅŸananlara acı acı güldüren, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’ini yazdıran çetrefil bir süreçtir devrim.
Devrim kavramı, yirminci yüzyılın en önemli ideolojik kavramlarından birisi. Son derece yoÄŸun bir mesiyanik anlam yüklenmiÅŸ tılsımlı bir kavramdır. Bir defa gerçekleÅŸtiÄŸinde bu dünyayla ilgili bütün ÅŸikayetlerimizi bir anda bitirecek, koyunu kuzuyla dost edecek, insanlar arasındaki bütün ihtilafları çözecek, fakirliÄŸi bitirecek, adaleti tesis edecek bir tılsımlı bir an. Ütopyanın bütün imkansızlığıyla bir gerçeÄŸe dönüÅŸme umudunun adıdır devrim. Varolan durumdan rahatsız olan kitlelerin beklediÄŸi bir kurtarıcıdır. Ne kadar laik veya ateist inanç dünyalarıyla iç içe de olsa mehdi-mesih beklentisiyle aynı duygu dünyasına aittir.
Beklenen bir ÅŸeydir. Beklenen ÅŸey aslında hiçbir zaman beklendiÄŸi gibi, beklenen ÅŸekliyle gelmeyecektir. Ä°nsan olarak gelecekle ilgili beklentilerimizdedir çoÄŸu zaman sorun. Gelmekte olana yeterince açık olmayışımız, geleceÄŸi kendi zamanımızın uhdesinde görme, uhdesinde tutma ısrarımızda…
Arap Baharı beklenendi, ama beklendiÄŸi gibi deÄŸildi. BeklendiÄŸi gibi olmadı. Arap toplumları için, bütün Müslümanlar için ve bir yanıyla da bütün dünya için bütün beklenen her ÅŸey gibi bir imtihan oldu. Belki birileri için ne beklendiÄŸini ve ne getirdiÄŸini karşılaÅŸtırma imkanı verdi. Beklentiler bazen kendi sınırlarımızı, kendi sıkıntılarımızı oluÅŸturmuyor mu? Asıl devrim belki de beklentilerimizi deÄŸiÅŸtirmekten geçiyor olmasın?
Arap Baharı’nda bütün devrimlerin darbelerle, karşı-devrimlerle boÄŸulmaya çalışılmış olması, bir çok yerde iÅŸlerin devrim-öncesindekinden bile çok daha kötü bir hale gelmiÅŸ olması devrimin veya yaÅŸanmış olanın, gelmiÅŸ olanın hiçbir iÅŸlevinin olmadığı anlamına gelmiyor. Ä°nsanları kapılıp gitmiÅŸ oldukları rutinin kurulu düzeninden silkelemiÅŸ olması, ebed-müddet gibi görünen statükoların hiç de deÄŸiÅŸmez ve sarsılmaz olmadığını göstermiÅŸ olması baÅŸlı başına önemli bir iÅŸlevi olmuÅŸtur yaÅŸananların.
Gerçekten de Mısır, Suriye ve Yemen’de bugün yaÅŸanmakta olanlar tam da deÄŸiÅŸim isteyen, kendi iradesine sahip çıkmak isteyen halkları zapt-u rapt altın almak için daha ağır bir istibdat gerektiÄŸini düÅŸünen cahiliyenin uygulamaları. Bu cahiliyede yazık ki, dünyanın en medeni, demokratik ülkeleri ile en ilkel müstebit devletleri adı konulmamış bir ittifak halindeler.
Oysa bir rivayete göre Arap ülkelerinde devrim belki Batı dünyasının beklediÄŸi bir ÅŸey deÄŸildi ama ilk anda çok iyi karşıladığı ama sonra yine kafası karışarak tavrının deÄŸiÅŸmesine yol açan bir ÅŸey olmuÅŸtu. Burayı galiba çok iyi anlamak gerekiyor. Batı dünyası Arap Baharı’ndan ne bekliyordu, ne buldu? BeklemediÄŸi devrim geldiÄŸinde onu ilk zamanlar kendi anlam ve deÄŸerler dünyasının bir yayılmasına benzetti zira. Gençler internet ve sosyal medya kullanarak özgürlük, onur ve ekmek istiyorlardı. Bunlar tanıdıktı, Batılı türden talepler ve batılı türden hareketlerdi. Bu hareketler olsa olsa Batılı dünyanın bir yayılması olarak Batılı insanın milli-aidiyet duygularını coÅŸtururdu ancak.
Amma velakin ne olduysa sonradan oldu. O güzelim Devrim, Batı’dan bildiÄŸimiz, tanıdığımız türden deÄŸiÅŸim hiç anlaşılmayan, ne getireceÄŸi bilinmeyen, meçhul bir yöne doÄŸru akmaya baÅŸladı. Hem zamanla Devrimin öne çıkan isimleri, profilleri tanıdık olmaktan çıktı. Devrimci diye öne çıkanlar onların “çocuklarına” (their boys) benzemiyorlardı. O andan itibaren hangi araçlarla olursa olsun kontrol altına alınmayı her durumda hak eden riskli bir durum söz konusuydu.
O yüzden Devrim Arap halklarında her neye yol açtıysa, Batılı güç merkezlerinde kendi kendine karşı iÅŸleyen bir karşı-devrime dönüÅŸtü. Kendi ülkelerinde istedikleri demokrasiyi Ä°slam ülkelerinde aslında hiç de istemediklerini gösterdiler. Ä°slam dünyasında demokrasinin en büyük engelleri arasındaki yerlerini ifÅŸa etmiÅŸ oldular.
Mısır’ın 25 Ocak Devrimi’nin 10. yıldönümü münasebetiyle düÅŸündüÄŸüm bu mülahazalarımıza bilahare devam ederiz.
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.