Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Eksilerek gidenler...

Veda edenin sevilmesi ne kadar da kolaydır! Çünkü uzaklaşan kişi için, gemiden ya da trenin penceresinden sallanan o varla yok arası bez parçasının beslediği alev daha saftır. Uzaklık, gözden kaybolmakta olanın içine bir boya gibi işler ve onu munis bir kora çevirir.



Ayrılığın birçok çeÅŸidi var, vedaların gizli ve saklı hikayeleri. Bazen iki insan, iki uçsuz bucaksız deniz gibi büyük bir sarsıntıyla birbirinden ayrılıyor da, kimsenin haberi olmuyor. Bazen birkaç kelime, hayatı öncesi ve sonrası diye ikiye bölüyor da, hiç kimsenin dikkatini çekmiyor. Bazen nefes alıp veren herkes, kıpırdanıp duran her ÅŸey durup kalıyor da, ayrılık belki de herkesin duyacağı bir fısıltıyla kendi son sözlerini söylüyor. Bazen sessiz bir kırılma, adı çok sonra konacak bir kopuÅŸun ilk kurduÄŸu cümle oluyor. Bazen tanıdığımız ya da hiç tanımadığımız biri, patlamış bir tomurcuÄŸun akÅŸam saatinde yeniden toplanıp kapanışı gibi, kendi alacakaranlığının kederine sarılarak kapanıveriyor içine, bir daha açılmamak üzere. Bazen alabildiÄŸine bir konuÅŸkanlık, kontrolden çıkmış bir lafazanlık sarıyor ortalığı, sözlerin tükeniÅŸini gizlemek, saklamak üzere. Bazen sarpa sarıyor her zaman telaÅŸsızca yaÅŸayıp gittiÄŸimiz her ÅŸey, çünkü o her ÅŸeyi birbirine baÄŸlayan anlam elimizden öylece kayıp gitmiÅŸ oluyor. Bazen nasıl külleneceÄŸini bilmeyen acılar, seÄŸirmeye daha çok benzeyen tebessümler olarak yüzümüzde asılı kalıyor. Bazen göÄŸsümüzde bir batmaya, karnımızda bir sancıya, kafamızın içinde bir zonklamaya dönüÅŸüyor kendini olur olmaz zamanlarda dışa vuran bir ayrılık. Bazen hiç beklemediÄŸimiz yerden çıkmış bir soru olarak aniden karşımıza çıkıyor, hüznü kendisinden daha hızlı büyüyen bir yorgun beden bırakıyor ardında. Bazen her an biraz daha uzaklaÅŸan bir geçmiÅŸ, soluklaÅŸan renkler, aksileÅŸen bir hafıza kalıyor sadece elde avuçta.
 
“Tenha sokaklarda giderken yalnız,/ Durdurur bir baÅŸkası beni dalgınlığımda;/ Sallanır iki el, anlatır bir ağız,/ Kırık dökük sözler kalır aklımda:/ - GörüÅŸelim, siz ÅŸimdi neredesiniz?” diyor Behçet Necatigil, ‘Sisler Ä°çinde Ä°nsanlar’ ÅŸiirinde.
 
Uzaklarda olmak ayrı olmayı gerektirmiyor her zaman. Birbirlerinin çok yakınlarında bulunmak da yakın kılmıyor insanları. Ayrılık, yüzeyde, daha derinlerde, en derinlerde kendini baÅŸka baÅŸka biçimlerde gerçekleÅŸtiren bir ÅŸey. Yüzeyde olan ayrılıkların bıraktığı yaralar, zaman eczanesinin merhemleriyle kolayca iyileÅŸtiriliyor ve kısa zamanda gelip geçiyor. Daha derinlerde yaÅŸanan ayrılıklar daha sarsıcı tecrübeler yaÅŸatıyor, daha dayanıklı acılar, daha uzun bir nekahat devresi... En derinlerde olanlar, onlar bırakıp gitmiyor, her ÅŸeye, her duyguya sirayet ederek büyüyor, habisleÅŸiyor. Tabiatı üzere, yüzeyden bakıldığında görülmese bile alttan alta, derinden derine bütün hikayenin içine iÅŸliyor.
 
“Åžöyle bakınca sanki her ÅŸey tamammış gibi geliyor” diye mırıldandı kendi kendine, “ne kadar arasam da beni neyin eksik bıraktığını bulamıyorum!”
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; gittiÄŸini hiç kimsenin farketmediÄŸini farkeden bir insan ne hisseder?
 
“Veda edenin sevilmesi ne kadar da kolaydır! Çünkü uzaklaÅŸan kiÅŸi için, gemiden ya da trenin penceresinden sallanan o varla yok arası bez parçasının beslediÄŸi alev daha saftır. Uzaklık, gözden kaybolmakta olanın içine bir boya gibi iÅŸler ve onu munis bir kora çevirir” diye yazmış ‘Tek Yön’de Walter Benjamin.
 
“Her yer o kadar kalabalıklaÅŸtı ki” diye geçirdi içinden beyaz saçlı adam, “eksilip gidenleri hiç kimse fark etmiyor!”
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.