Rasim Özdenören: Öfke dolu yıllar
Follow @dusuncemektebi2
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bir öfkeli devlet adamlar kuşağı geldi geçti. Mussolini, Hitler, Stalin, Mao öfkeli ve asabi yönetimleriyle uluslarına cefa çektirmede birbirinden geri kalmadı.
Dünyamız Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan bu yana öfke ve asabiyet sürecinden geçiyor.
Bireysel iliÅŸkilerde öfke ve asabi yaÅŸantı gündemden düÅŸmüyor. Tabii ki buna koÅŸut olarak ikili uluslararası iliÅŸkilerde olsun, çoklu iliÅŸkilerde olsun aynı öfke ve asabiyet gündemdeki yerini bayatlamadan sürdürüyor.
Acaba bireysel yaÅŸantımız mı uluslararası iliÅŸkileri etkiliyor yoksa uluslararası durum mu bireysel yaÅŸantımızın üstüne kâbus gibi çöküyor?
Besbelli, öfkeli adamlar kuÅŸağı Ä°kinci Büyük SavaÅŸ’tan sonra birden patlak vermedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bir öfkeli devlet adamlar kuÅŸağı geldi geçti. Mussolini, Hitler, Stalin, Mao öfkeli ve asabi yönetimleriyle uluslarına cefa çektirmede birbirinden geri kalmadı. Aynı öfkeli ve asabi hissiyat bizim ülkemizde de yaÅŸandı. Åžeyh Sait ve Dersim olayları hatırlanabilir…
Ancak Ä°kinci SavaÅŸ’tan sonra yaÅŸanan öfke ve asabi süreç toplumsal katmandan bireysel katmana inmiÅŸti…
Gerçi biri gelince ötekini ortadan kaldırmıyor. Ä°kisi aynı anda hem bireylerin hem toplumun ve toplumların yaÅŸantısını aynı ölçüde etkilemeyi sürdürüyor.
Devlet adamlarının öfkesinin sonuçları uluslararası iliÅŸkilere yansırken bireysel öfkeler kiÅŸilerin ikili iliÅŸkilerine, aile içi yaÅŸantılarına yansıyor. O da sonu cinayetlere kadar varan ÅŸiddet iliÅŸkilerine kadar gidiyor.
Hükümet darbelerini de bu eÄŸilimden muaf görmek imkân dışı…
Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşının idamı, ABD’de Kennedy suikastı 60’lı yılların baÅŸlarında hatırlanan iki müessif vukuattır…
50’li yılların baÅŸlarından itibaren yaÅŸanan Kore Savaşı, 60’lı yılların ortalarından itibaren Vietnam Savaşı, Güney Amerika ülkelerindeki darbeler, savaÅŸlar… Keza OrtadoÄŸu’nun bitmeyen iç savaÅŸları olsun, dışarıdan yapılan müdahalelerle patlak veren hükümet darbeleri, suikastlar, idamlar, ihtilaflar ve bütün bunların toptan hasılası olan yoksulluk, sefalet, kan ve göz yaşı; öfke ve asabiyetin yavrularıdır…
Hükümet darbelerinin bireysel yaÅŸantıya olan yansımasından gündelik trafik kazalarına, oradan mahalle kavgalarına, oradan iç çatışmalara kadar uzayan kargaÅŸa tabloları gündelik yaÅŸantımızın iptilasına dönüÅŸtü…
Ama illa da bireysel yaÅŸantımızdaki öfke!..
Bu öfkeye üst düzey siyaset adamından, parti yöneticisinden baÅŸlayarak sokaktaki yurttaÅŸa kadar yelpazedeki her kesimden insanın bireysel yaÅŸantısında yansımasına tanık olunabiliyor.
50’li yıllarda Ä°ngiliz yazarı John Osborne’un Öfke piyesinin baÅŸ kahramanı Jimmy Porter, oyunun bir yerinde günün manzarasını ÅŸu sözlerle özetliyordu:
“Öyle sanıyorum ki bizim kuÅŸağımız bir dava için ölemeyecek. 1930’larda 40’larda biz daha çocukken her ÅŸeyi yapmışlar bizim için. UÄŸrunda ölmek için iyi, cesur davalar kalmadı artık. Büyük darbe iner de hepimiz öldürülürsek, eski muhteÅŸem tarzda olmayacak bu. Önemsiz ve budalaca olacak. Kendini bir otobüsün altına atarcasına gayesiz ve ÅŸerefsiz.” (Perde 3, Sahne 1).
Evet, aynen… Bir dava için deÄŸil, yok yere, pislikten nedenlerle, üstelik budalaca ve gayesizce…
Ama o üst deÄŸerler öldü mü, yok mu oldu? Asla… Ama o üst deÄŸerler kendine layık olacak bir kuÅŸağın, onu Babil Kulesinden yere, hayatın yaÅŸanan katına indirmesini bekliyor…
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.