Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Vakit, nakit deÄŸildir-II

Tabiatın saatı gündüzü çalışmaya, geceyi uykuya-dinlenmeye tahsis etmiştir. Doğal olan budur.



Not: Yaının ilk kısmınıokumak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.
 
Bir önceki yazımızda “zaman” denilen karvamın sanayi devrimi ile kâinatın-tabiatın âhenginden, ritminden Cenab-ı Hakk’ın tayin ettiÄŸi “Hududullah”tan koparılarak “Fabrika ayarı”na hapsedildiÄŸini anlatmaya çalışmıştık.
 
Böylece “zaman” uhrevî olmaktan çıkarak “dünyevî” hale dönüÅŸtü, alınıp-satılan bir “nesne” oldu. Elek- triÄŸin icadı ile gece-gündüz farkı ortadan kalkarak gün 24 saate ulaÅŸtı.
 
Tabiatın saatı gündüzü çalışmaya, geceyi uykuya-dinlenmeye tahsis etmiÅŸtir. DoÄŸal olan budur. Tarım toplumunda tabiatın iÅŸleyiÅŸi hayata nizam verir. Mevsimler, sıcak-soÄŸuk, yaÄŸmur-kar, rüzgâr ve yaÅŸanılan yerin coÄŸrafyası-iklimi bu nizamın ilkelerini oluÅŸturur. Ekim, bakım, hasat, gün dönümü, koç katımı vb. gibi eylemlerin icrası “Tabiat saatı”nın akrep ile yelkovanı demektir.
 
“Hududullah”ın çiÄŸnenmesi-inkarı ile kurulan “Sanayi Toplumu”nun zaman algısı çalışmanın kutsanması ile kârın sonsuzluÄŸuna; hasılı nefs-i emmarenin emrine tahsis edilmiÅŸtir. Gün bu gün, saat bu saattir. Makina-fabrika dur-durak, gece-gündüz demez, çalışır. Ä°nsanoÄŸlu artık makinanın esiri olmuÅŸtur. Sadece iÅŸçi deÄŸil patron da aynı tempoda çalışmak zorundadır. Böylece insanlık nefs-i emmarenin emrinde çılgın bir koÅŸu tutturur. Elbette ki bu sonsuz koÅŸunun devamı için hem makinaya, hem insana yeniden ve daha verimli çalışması için ara-sıra “bakım” yapılır.
 
Bunun adına çalışma saatlerinin düzenlenmesi, “Fabrika ayarı”nın verimlilik kastı ile inceliÄŸe kavuÅŸturulması, teknolojinin geliÅŸmesi ile çalışanlara “boÅŸ vakit” kazandırılması ve “tatil” kavramının kabulü denir.
 
“Çılgınca çalışma”nın sonunda tatile çıkılır ve tatilde “çılgınca eÄŸlenme” kanun gibidir. Sanki o bitmek bilmeyen çalışma saatlerinden “intikam” alınmaktadır.
 
Tüketim Toplumu’nda “tatil” dahi paketler halinde sahibine satılan bir “zaman dilimi” olmuÅŸtur. Tatilde ne yapılacağı çeÅŸitli medya-iletiÅŸim-bilgilendirme-yol gösterme vasıtaları ile kalabalığa benimsetilir. Zaten belirli geliri olan bu kuru-kalabalık kesesine göre bir “tatil” satın alabilir.
 
Yine de deniz-güneÅŸ-kum ve yaz aÅŸkları ile bronzlaşılmış, forma girilmiÅŸ, çekilen bir koli fotoÄŸraf-video ile tatil “ölümsüz” kılınmıştır ki; eÅŸe-dosta gösterilerek “ne eÄŸlendik, ne eÄŸlendik” denilebilir.
 
Seçkinlerin “tatilleri” hep rol-modeldir. Çokluk kültürel özgürlüÄŸü beraberinde taşır ve “turizm” bu tatilin organize halidir. Seçim sizin: Ä°nanç turizmi, saÄŸlık turizmi, kültür turizmi, seks-eÄŸlence, öyle ki alternatif sayısız. Açın katalogu beÄŸenin. Nasılsa “boÅŸ saat özgürlüÄŸü” güya elinizde.
 
“Müslüman Saati”nde boÅŸ vakit yoktur. Müminin kalbi saattir ve her an zikrullah ile meÅŸgul olmaktadır. Geçen haftaki yazımızda Ahmet HaÅŸim’in ünlü “Müslüman Saati” baÅŸlıklı denemesinin kısmen sadeleÅŸtirilmiÅŸ metninin yarısını yayımlamıştık. Bu defa diÄŸer yarısını veriyoruz:
 
“Bu Müslüman’ın eski mesut günü deÄŸil, sarhoÅŸları, evsizleri, hırsızları ve katilleri çok ve yeraltında mümkün olduÄŸu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve nihayetsiz günüdür. Unutulan eski saatler içinde eksikliÄŸi en ziyade hasretle tahattur edilen saat akÅŸamın on ikisidir. Artık “on iki” solgun yeÅŸil sema altında, ilk yıldıza karşı müezzinin Müslümanlara hitap ettiÄŸi, sokakların lâcivert bir sisle kaplandığı, ışıkların yandığı, sinilerin kurulduÄŸu ve yarasaların mahzenlerden çıkıp uçuÅŸtuÄŸu o müessir ve titrek saat deÄŸildir. AkÅŸam telâkkisinden koparak, gâh öÄŸlenin hararetinde ve gâh gece yarılarının karanlığında mevhûm bir zamanı bildiren bu saat, ÅŸimdi hayatımızda renksiz ve ÅŸaÅŸkın bir noktadır. Yeni saat, Müslüman akÅŸamının hüzünlü ve gösteriÅŸli dakikasını dağıttığı gibi, yirmi dört saatlik yabancı “gün”ün getirdiÄŸi geçim ÅŸekli de bizi fecr âleminden uzak bıraktı. BaÅŸka memleketlerde fecri yalnız kırdan ÅŸehre sebze ve meyve getirenlerin ahmak gözleriyle ıstırap çekenlerin ÅŸiÅŸkin kapaklar içinden bakan kırmızı ve periÅŸan gözleri tanır. Bu zavallılar için fecrin parıltıları, yeniden boyuna geçirilecek olan hayat ipinin kanlı ilmeÄŸini aydınlatan bir ziyadır. Hâlbuki fecir saati, Müslüman için rüyasız bir uykunun sonu ve yıkanma, ibadet, neÅŸe ve ümidin baÅŸlangıcıdır. Müslüman yüzü, kuÅŸ sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir. Kubbe ve minareleri o alaca saatte görmemiÅŸ olan gözler, taÅŸa en ilâhî anlamı veren o muhayyirü’l-ukul mimârîyi anlamış deÄŸillerdir. Esmer camiler, fecrden itibaren semavî bir altın ve semavî bir çini ile kaplanır ve Ä°slâm ustalarının bitmemiÅŸ eserleri o saatte tamamlanır. Bütün mâbetler içinde güneÅŸten ilk ziya alan camidir. Bakır oklu minareler, güneÅŸi en evvel görmek için havalarda yükselir.
 
Åžimdi heyhat, eski “saat”le beraber akÅŸam da, fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir ve birçoklarımızı güneÅŸ, yeni ve acayip bir uykunun ateÅŸlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarÅŸaflara dolanmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eÅŸiÄŸinde çömelmiÅŸ, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateÅŸ saçan gözlerle beklediÄŸini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve maÄŸrur horozlara bıraktık. Åžimdi Müslüman evindeki saat, baÅŸka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor.
 
Çölde yolunu ÅŸaşıranlar gibi biz ÅŸimdi zaman içinde kaybolmuÅŸ kimseleriz.”
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.