Sosyal Medya

Gökhan Özcan: Kaçırılmış bir tren

Yaşamayı tam olarak bilemediğimiz, kendine özgülüğünün, başkalığının ayırdına varamadığımız, anlamına eremediğimiz özel zamanlar kaçırılmış trenler gibi boş bir istasyonun ıssızlığında kendi başımıza bırakıyor sanki bizi.



Hani bir ÅŸey olur, sizin için atlatılması zor bir halin içine girersiniz de ellerinizi nereye koyacağınızı bilemezsiniz ya... Ä°ÅŸte bazen, aynı ÅŸekilde, hayatın ÅŸu karmakarışık akışı içinde kendini nereye koyacağını bilemiyor insan.
 
Kağıdın üstüne, “Nerede baÅŸladığı ve nerede biteceÄŸi bilinmeyen bir cümlenin içindeki tedirgin kelimeler gibiyiz hepimiz” diye yazdı ve 9kalemi elinden bıraktı; çünkü arasa noktayı yerinde bulamayacağını biliyordu.
 
“Güzel günlerimizi, onların farkında olmadan yaÅŸarız; ancak kötü günler geri geldiÄŸinde, güzel günleri yeniden isteriz. Binlerce neÅŸeli, hoÅŸ saati, asır suratla, tadını çıkarmadan geçiririz ve daha sonra, sıkıntılı zamanlarımızda, boÅŸuna bir özlemle o günleri ararız. Bunun yerine, katlanılabilir olan her ÅŸimdiki anın ve geçip gitmesine kayıtsızca göz yumduÄŸumuz ve üstelik bir de sabırsızca ertelediÄŸimiz gündelik olayların bile deÄŸerini bilmeli, tam da ÅŸimdiki anı, geçmiÅŸin sahnesine geçtiÄŸi bu andan itibaren, ölümsüzlüÄŸün ışığıyla ışıldayarak bellek tarafından korunacağını ve günün birinde, özellikle kötü bir zamanda, belleÄŸin perdeyi araladığı sırada, en candan özlemimizin nesnesi olarak ortaya çıkacağını hiç unutmamalıyız” diyor Arthur Schopenhauer, ‘YaÅŸam BilgeliÄŸi Üzerine Aforizmalar’ kitabında.
 
Dünya, kendinizi içine hapsettiÄŸiniz sürece bir kafa karışıklığından ibaret... Bu yanlışa hemen hepimiz düÅŸüyoruz. Hangi yanlışa? Ä°nsanın sınırlarının dünyanın sınırlarına kadar gidip orada bittiÄŸini sanma yanlışına... Oysa insan dünyadan büyük; dünyanın sınırlarının ötesine taÅŸtığımızda gerçekten insan olmaya baÅŸlıyoruz aslında biz. FiziÄŸin, matematiÄŸin, astronominin geçen yüzyıldan kalma verileriyle aksini ispata çalışanlar, çok daha basit ve yalın bir ÅŸeyi, kendi içlerine bakmayı bilmiyor.
 
YaÅŸamayı tam olarak bilemediÄŸimiz, kendine özgülüÄŸünün, baÅŸkalığının ayırdına varamadığımız, anlamına eremediÄŸimiz özel zamanlar kaçırılmış trenler gibi boÅŸ bir istasyonun ıssızlığında kendi başımıza bırakıyor sanki bizi. KoÅŸsak, artık yetiÅŸilecek bir tren olmuyor ufukta. Orada öylece dursak, sanki her ÅŸeyi olduÄŸundan daha farklı kılacak bütün ihtimaller o trenle birlikte gözden kaybolmuÅŸ oluyor.
 
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; istasyonlar arasında hiç yolcusu olmadan dolaşıp duran bir tren ne hisseder?
 
Turgut Uyar’ın ‘BitmemiÅŸ Åžiirler’inden birinde ÅŸöyle bir ÅŸey: “Åžimdi akÅŸam olur, sular buruÅŸur/ Bir yastığa baÅŸ koyarım güvertede./ Hangi dilden olursa, bir ÅŸarkı isterim/ Ä°çimde kırık dökük besteler dolaşır./ Kalbim avucumdadır artık,/ Bir sahilden sesler gelir, kaybolur/ Uzun uzun nefes alır sular/ Uzun uzun aÄŸlamak isterim”
 
GörmediÄŸimiz ayrıntılar, iÅŸitemediÄŸimiz sesler, farkına varamadığımız anlamlar, yaÅŸayamadığımız anlar, tanışamadığımız insanlar, içinden geçmediÄŸimiz hikayeler, soramadığımız sorular, bulamadığımız cevaplar, eriÅŸemediÄŸimiz sırlar, dile getiremediÄŸimiz itiraflar, sahip çıkamadığımız sevgiler, deÄŸerini bilemediÄŸimiz hüzünler, gerçekleÅŸmemiÅŸ ihtimaller, biz onları yaÅŸamadık diye varlığını tamamen yitiriyor mu?
 
“Ä°nsan sadece yaÅŸadıklarından ibaret midir?” diye sordu beyaz saçlı adam, “YaÅŸamadıklarımız, yaÅŸayamadıklarımız, giderek daha çok yer kaplamıyor mu hepimizin hayatında?
 
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.