Rasim Özdenören: Nasafet ve ilahi adalet
Follow @dusuncemektebi2
Karamazof Kardeşler’in Dimitri’si mahkemece babasını öldürmekle itham edilip cezalandırıldığında, o bir yolunu bulup kaçar. Bu esnada nefs muhasebesine girişir. Verilen cezaya müstahak olmadığını düşünür ve kendi kendine şöyle der: “Evet, ben gerçi babamı öldürmedim ama onu öldürmeyi düşündüm. Çektiğim bunca ıstırap da benim o tasavvurumun cezası oldu.” Dimitri burada kendine nasafetle davranıyor.
28 Şubat sürecinde rol oynayan bir başsavcı o tarihlerde vicdanını rahatlatmak için, kendince, yaptıklarına şöyle bir defi bulmuştu: ne yapalım, diyordu, yasalar böyle, yasama mercii ben değilim, yasama mercii orada duruyor, yasayı değiştirin, ben de o yasaya göre hareket edeyim...
Evet, zahiren makul bir defi gibi duran bu itiraz veya defi, gerçekte o savcının vicdan azabını dile getiriyordu.
Oysa karar vericilerin elinde yalnızca yasanın lafzı bulunmuyor. Onları adil karar vermeye yönlendirecek başka aygıtlar da mevcut: en başta, karar vericinin kişisel ahlakı ki, bunu kişinin doğruluğu ve dürüstlüğü belirler.
Saniyen iyi niyet, ki bu faktörü de ahlakın içinde mütalâa etmek mümkündür.
Salisen, onun adalet ve nasafet (nasfet) duygusu asal bir faktör olarak değerlendirilmelidir. Nasafet duygusu, başlı başına bir ölçek değerindedir. Nasafet insaflılığı, hakkaniyeti ifade eder. Zahiren kanunların şümulünde görünmese bile hakları temin ve ifasına zorlayan fıtri adalet sezisine nasafet veya nasfet duygusu diyoruz. Bunlar, karar vericilerin elindeki müşirler, yön tayin edicilerdir. Kaldı ki Medeni Kanun, yargıcın nasafetle (yasa, yeni düzenlemede hakkaniyet demiş) hükmetmesini buyuruyor.
Bazen mahkemelerin verdiği kararlar kamuoyunca tasvip edilmez. Mahkeme, kuşku yok ki elindeki yasaya ve kanıtlara bakarak o hükmü vermiştir. Ancak kamu vicdanı tatmin olmamıştır. Kamu vicdanı daha farklı (daha ağır veya daha hafif) bir ceza beklerken bunun tersi vuku bulmuştur. İşte bu gibi durumlarda ve her durumda yargıç insaflı olmaya davet edilir.
Karamazof Kardeşler’in Dimitri’si mahkemece babasını öldürmekle itham edilip cezalandırıldığında, o bir yolunu bulup kaçar. Bu esnada nefs muhasebesine girişir. Verilen cezaya müstahak olmadığını düşünür ve kendi kendine şöyle der: “Evet, ben gerçi babamı öldürmedim ama onu öldürmeyi düşündüm. Çektiğim bunca ıstırap da benim o tasavvurumun cezası oldu.” Dimitri burada kendine nasafetle davranıyor.
Nasafet salt bireysel ilişkilerde değil uluslararası ilişkilerde de geçerli olmak zorunda… Ne var ki uluslararası ilişkilerde adalet ve nasafet ahlâkı yerine çıkar ahlâkı ön alıyor.
Ancak iç hukukta ve bireysel ilişkilerde çıkar ahlâkı değil fakat hakkaniyet asıl olmalıdır. İnsaflılık ölçütü ön almalıdır.
“Ilahi adalet” diye adlandırdığımız kavram da sanırım kamu vicdanının nasafet duygusuna tercüman oluyor. Mahkemenin verdiği karardan hoşnut olmayan kamu, hükümlünün, mahkemenin verdiği ceza dışında bir vesileyle cezasının hafifletildiğine veya ağırlaştırıldığına tanık olunca: “hak yerini buldu, ilahi adalet tecelli etti” diyerek teselli bulması nasafetin hükmünü yerine getirmiş olmasının tercümesidir…
Son söz: nasafet yasanın lafzi kapsamını aşan yerlerde hakkın temini ve ifası zımnında vicdanın sesini dile getirir. Kişi o sese kulak verdiği ölçüde beşer olmaktan çıkıp insan katına yükselir, insanlığını algılar.
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.