Sosyal Medya

Savaş Barkçin'in kaleminden: Robotlar Türkiye'de

Yıl 2045. Robotlar Türkiye’ye geleli yirmi yıl oldu. Her yeni zamazingo gibi milletimiz bunu çok arzuladı, istedi, devletimiz de her türlü fedakârlığa katlanarak memleketin dört bir yanına yapay zekâlı robotlar sevk etti.



Yıl 2045. Robotlar Türkiye’ye geleli yirmi yıl oldu. Her yeni zamazingo gibi milletimiz bunu çok arzuladı, istedi, devletimiz de her türlü fedakârlığa katlanarak memleketin dört bir yanına yapay zekâlı robotlar sevk etti. Televizyon memlekete ilk geldiÄŸinde üstüne dantel örüp koyan, CD’ler ilk çıktığında arabasının dikiz aynasına asan asil milletimiz, robotları da kendine benzetmekte gecikmedi. Aslında ilk baÅŸlarda her ÅŸey iyi gidiyordu. Yapay zekânın ilk uygulama alanı okullar olmuÅŸtu. Dilimizi doÄŸru dürüst konuÅŸamayan, öÄŸrettiÄŸi ÅŸeyi kendi bile bilmeyen öÄŸretmenlerin yerine robotlar geldi. Müfredatın hafızalarına yüklendiÄŸi robotlar sınıflara girmeye baÅŸladı. Kadın robotlara Åžaziment, erkek tipindekilere de Ercüment adı verilmiÅŸti. Ama bir süre sonra Ercüment kahvedeki okeye yetiÅŸmek için dersleri asmaya, Åžaziment ise okula günlerce gelmemeye baÅŸladı. Müdür, Mahmut Hoca adında kafa tarafına pos bıyık çizilmiÅŸ bir robottu.
 
Mahmut Hoca, Åžaziment’e sürekli “Dersiniz boÅŸ geçiyor hocanım, neredesiniz?” benzeri sinyaller gönderdi.Åžaziment ise bir gün “başım aÄŸrıdı,” öteki gün “bindiÄŸim otobüs arıza yaptı,” beriki gün ise “bizim kıza görücü gelecekler” diye mesajlar gönderip duruyordu. Mahmut Hoca, kodlandığı gibi durumu bir ay sonra ilçe eÄŸitim müdür robotuna sinyalledi. Åžaziment’in devrelerinin ceza olarak bir ay kesilmesini istedi. Ä°lçe müdürü robot bir saat sonra geri besleme yolladı: “Maalesef Åžaziment Hanım il müdürü robotumuzun akrabası çıktı. Bi’ ÅŸey yapamıyoruz. Ä°dare ediverin.”Mahmut Hoca’nın “ram”i karıştı. Çünkü robotlarda akrabalık olamazdı. Geri dönüÅŸ yaptı. “Nasıl akrabası oluyor efendim?”
 
Ä°lçe müdürü robot fena kızmıştı: “Bana ne soruyorsun ulan, git müdüre sor. Nasıl olduysa olmuÅŸ iÅŸte!” Robot destekli eÄŸitim sisteminde önemli geliÅŸmeler de olmadı deÄŸil. Meselâ ülkemiz PISA sıralamasında hep sonuncu gelirken robotlardan sonra sondan ikinciliÄŸe yükselmiÅŸti. Daha önce üniversite sınavlarında sıfır çeken bir milyon genç yapay zekâdan sonra beÅŸ-on soru yapmaya baÅŸlamıştı. Bu baÅŸarılar yurtta büyük törenlerle kutlandı. Vatan Caddesi trafiÄŸe kapatılıp resmi geçit yapıldı. “Çocuklarını Üniversiteye Sokma” dinine mensup ana-babalar onları çılgınca alkışladı. Robot hocaların sendikası olan “Akıllı ÖÄŸretmenler Sendikası” baÅŸkanı robot Cemal DevreoÄŸlu her cümlenin başında devlet büyüklerine teÅŸekkür ederek yaptığı beÅŸ buçuk saatlik konuÅŸmayı ÅŸöyle bitirmiÅŸti: “EÄŸitimde Türkiye çağı baÅŸladı. Dünya artık bizden korksun!” Normalde böylesine uzun bir konuÅŸmada dinleyiciler sıkılabilirdi. Ama dinleyicilerin çoÄŸunluÄŸu da robot olunca sıkılan pek olmadı.
 
Bu kutlamalardan bir hafta sonra muhalif robotların çıkardığı “RoboTürk” gazetesinde bomba gibi bir haber patladı. MeÄŸerse üniversite sınavlarındaki parlak baÅŸarı gerçek deÄŸildi. Bir robot çetesi sınav sorularını çalmış, talebelere verilen tabletlere online göndermiÅŸti. Ä°ktidardaki Milli Parti hemen bir beyanat ile olaya el konulduÄŸunu ve soruÅŸturma baÅŸlattığını açıkladı. Muhalefetteki Pilli Parti ise Avrupa Robotlar BirliÄŸi’ne baÅŸvurarak sorumlunun iktidar olduÄŸunu söyledi. Böyle sahneler sadece okullarla sınırlı kalmadı. Yapay zekâ projesi trafiÄŸe yaygınlaÅŸtırıldığında memleketin hayatı toptan deÄŸiÅŸti. Åžoförsüz arabalar kullanıma ilk olarak Esenyurt’ta sokuldu. Büyük ÅŸamata oldu. “Bu iÅŸ bitmiÅŸtir. Hep Batı’da mı olacak? Aha da muasır medeniyet ayağımıza geldi” diye sevinçler yaÅŸandı. Fakat ilk gün daha gün ortasına gelmeden ÅŸoförsüz halk otobüslerinin bir kısmının tekerleri çalınmış, camları taÅŸlanarak aÅŸağıya indirilmiÅŸti.
 
 
Motoru henüz çalınmadığı için iÅŸleyen tek-tük otobüs ise karoserleri asfalta sürtünerek gitmeye çalışıyor, çıkardıkları korkunç gürültü ve kıvılcımlar caddelere yayılıyordu. Daha o gün onlarca robot taksi çalınmış, parçalanmış, akÅŸamına Bulgaristan’a kaçırılmıştı bile. Åžoförsüz ÅŸekle çevrilen Kadıköy-Bostancı dolmuÅŸları zincirleme kazalar yapmış, BaÄŸdat Caddesi tümden kilitlenmiÅŸti. Olay yerine giden trafik polisleri ÅŸaÅŸkınlıktan küçük dillerini yutacaklardı. Åžoförsüz minibüsler de aynen eski minibüsler gibi slalom yaparak birbirlerini geçmeye çalışıyor, kırmızı ışığı takmıyor, yayaların üzerine sürüyorlardı. Bostancı’daki dolmuÅŸ durağında daha ilk gün deÄŸnekçi robotlar türemiÅŸti. Durakların kenarlarında da seyyar satıcı robotlar vardı. Mekanik bağırışlarla kimi köfteekmek, kimi de balon satıyordu. Robotlar bürokrasiye girdiÄŸinde iÅŸler iyice kontrolden çıktı. Memurlar robotlara ayak masajından tutun çocuk bakıcılığına kadar her türlü iÅŸi yaptırıyorlardı.
 
Hatta baÅŸka robotların sırtındaki devre kutusuna tornavida sokuyorlar, birbirlerini camlardan aÅŸağıya atıyorlardı. Kamu binalarının önü metal, cıvata, somun ve elektronik devre kırıklarıyla dolmuÅŸtu. Robotlar birbirleri aleyhine durmadan “vatan haini” diye ihbarlarda bulunuyordu. Ankara EsenboÄŸa Havalimanı VIP salonu giriÅŸindeki robot, bir milletvekiliyle beraber gelen üç kiÅŸiyi tanımlayamadığı için müsaade etmemiÅŸ, bunun üzerine herifler “Sen bizim kim olduÄŸumuzu biliyor musun ulan!” diyerek robotu haÅŸat etmiÅŸlerdi. Uçaklar da artık pilotsuz uçuyordu. Hatta baÅŸka bir vekil çantasını alanda unuttuÄŸu için uçağı Ä°stanbul havalimanına geri çevirmeye çalışmış, hostes robotlara “çağırın bana pilotu bakiyim” demiÅŸti.
 
Hostes robotlar pilot diye bi’ ÅŸey olmadığına dair epey dil dökmüÅŸler ama vekilimiz kızmıştı bir kere. “O zaman ben giderim terbiyesizler. Ama sizi de iÅŸten attırmazsam” diyerek kokpite yönelmiÅŸti. Yanında Meclis tarafından tahsis edilen danışman robot DurmuÅŸ vardı. DurmuÅŸ kokpit kapısını yumrukladı, açılmayınca metal kafasını vura vura kabin kapısını kırdı. Ä°çeri giren vekil orada kimseyi göremeyince ÅŸaÅŸalamış, tersyüz bir ÅŸekilde geri dönüp hanımın yanına oturmuÅŸtu. Pavyonlarda kafasına sarışın peruk takılıp, içine flaÅŸ bellek ile Demet Akalın ÅŸarkıları ve Ankara türküleri yüklenmiÅŸ robot ÅŸarkıcılar vardı. Dolapdere’de üç robotu kendine maraba yapan Cıklı Nuri pavyonları basıp haraç topluyordu. Eskinin oto hırsızları da iÅŸi artık robot hırsızlığına çevirmiÅŸti. Daha önce Japon malı arabaları çalma iÅŸine bakan Ankara Dikmen hırsızları Alman, daha önce yerli araba çalma iÅŸine bakan Çinçin hırsızları ise Japon robotlara dadanmıştı. Esnafımız da jet hızıyla robot çağına ayak uydurmuÅŸtu. Ankara Siteler’de, Ä°stanbul Masko’da mobilyacılar artık Suriyeli yerine robot iÅŸçiler çalıştırıyordu.
 
Hatta araba masrafı olmasın diye iÅŸçi robotların sırtına binerek oraya buraya gidiyorlardı. Büyük mobilya maÄŸazalarının giriÅŸine de ürünleri tanıtan robotlar konmuÅŸtu. Her mobilyayı robotun göbek mahalline yerleÅŸtirilen ekrandan görebiliyor, özelliklerini ve fiyatlarını öÄŸrenebiliyordunuz. Ekranlardaki fahiÅŸ fiyatları görüp “Aaa, bu ne yav, çok pahalıymış ama” diyen hanım müÅŸterilere robotlar “Abla, valla bize geliÅŸi bu. Bi’ kuruÅŸ kârımız varsa ne olayım!” diye cevap veriyorlardı. Robot skandalları çoÄŸaldıkça halk homurdanmaya baÅŸlamış, hükümet zor durumda kalmıştı. Bunun üzerine robotların ithal edildiÄŸi Çin, Japonya ve Amerika’dan üretici firma yetkilileri Ankara’ya çaÄŸrıldı. Ä°lgili bürokratlar adamları bi’ güzel haÅŸladı, “Ulan bize bozuk robotları kakalamışsınız. Memleket birbirine girdi. Neyse yakında yerlilerini yapacağız, o zaman görürsünüz” diyerek tehdit etti.
 
Herifler çaresizce kendilerini savunmaya çalıştı: “Valla dünyanın her yanında robotlarımız var ama böyle olaylara hiç rastlamadık. Biz de anlamadık. Lütfen bize biraz mühlet verin de sorunu tespit edelim” dediler. Ecnebiler Ä°stanbul’a döndüler, orada bir toplantı yaptılar. Türkiye’deki robot tecrübesini masaya yatırdılar. Vardıkları sonuç ÅŸu oldu: Robotlar kendilerinden daha ileri bir akıl tarafından kontrol altına alınmıştı. Muhtemelen telekinezi bile olabilirdi. Bunun çaresi kendilerinde olmayıp Türkiye’de olan ileri aklı öÄŸrenip, robotları bu akla göre yeniden programlamaktı. Bu çözümü devlet erkânına sunmak için Ankara’ya geri uçtular. EsenboÄŸa Havaalanı’nda onları bir Türkçe tercüman karşıladı. Beraberce bir ÅŸoförsüz taksiye sığıştılar. Bakanlıklar’a gidiyorlardı. Bir süre sonra tercüman robot taksinin onları dolaÅŸtırdığını fark etti. Åžoför olmadığı için arabanın konsoluna bakarak bağırmaya baÅŸladı: “Hoop hemÅŸerim, nereye gidiyon, adam gibi götürsene!” Ama robot taksi umursamadı, devam etti.
 
Büyük bir Ankara turu attılar, bir buçuk saat sonra taksi Bakanlıklar semtinde deÄŸil Ulus’ta durdu. Havalandırma ızgarasından çıkan boÄŸuk bir erkek sesi Ankara ÅŸivesiyle: “Yüz yuro duttu. Verin la bakalım parayı!” diye bağırdı. Tercüman bağırarak “Seni gidi sahtekâr! Biz bu parayı ödemeyiz. Polis çağıracağız” dedi. Aynı ızgaradan ses geldi: “Kralınıza ÅŸikâyet edin, parayı verin la!” diye kükredi. Tercüman kavÅŸaktaki trafik polisine koÅŸtu. Yana yakıla durumu anlattı. Polis, taksinin yanına geldi. Arabaya hitaben “Ulan turistleri aldatmaya utanmıyon mu?” dedi. Arabadan ses çıkmadı. Polis ÅŸoför tarafının kapısını açtı, içeriye kafasını uzattı. Konsola bakarak: “Adam gibi doÄŸru parayı söyle yoksa yazarım cezanı ha!” dedi. O anda dikiz aynasının kenarından bir cızırtı sesi uyuldu. Elli liralık bir banknot aynanın içinden yavaÅŸça dışarıya doÄŸru çıktı. Polis elli kâğıdı aldı, iç cebine soktu. Tercüman ve yabancılar baktılar ki polisin açılan baÄŸrında kırmızı bir ışık yanıp sönüyor…
 
Kaynak: Cins Dergi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.