Sosyal Medya

İsmail Kılıçaraslan: Bir kırık kazma

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Kötülüğün hızlı yıkıcılığına karşı iyiliğin usul akan iyileştirici ırmağına sığınmak lazım gelir. O kırık kazma iyiliğe, “bizim köftemiz en güzel, biz ısmarlayalım” hödüklüğü kötülüğe dâhildir.



İzmir depreminde daha önceki depremlerde az-çok şahit olduğumuz o tuhaflığın yoğunlaştığını gördük: “Gösterme isteği.”

Türkiye’nin dört bir yanından depremin ilk saatlerinden, hatta ilk dakikalarından itibaren deprem bölgesine giden bazı siyasilerimiz, kimi yerel yönetim ekiplerimiz, bazı ticari işletmelerimiz ve benzerleri medyanın ilgisini kendi tanıtımları açısından lehlerine çevirmek için olmadık şeyler yapıp hepimizi utandırmayı başardılar.

Görevlinin elinden telefonu kapıp konuşan Bakan da, canlı yayında elemanına telefonda “sırtını dön de belediye logosunu herkes görsün” talimatı veren yerel yönetici de, enkazdan mucizevi şekilde kurtulan Ayda köfte-ayran istedi diye sosyal medyadan köfte-ayran reklamı sırasına giren ticari işletmeler de, “Elif’in tüm eğitim masrafları bizden” şovu kesen koca koca adamlar da bütün kamuoyunun tepkisini çekti.

Yine de bu “reklam tanıtım fırtınası”nın kötü görüntüleri değil, şahane güzellikte bazı kareler kaldı depremden aklımda. AFAD’ın, Kızılay’ın, Gençlik Spor Bakanlığı’nın, çok sayıda STK’nın ortaya çıkardığı güzel kareler.

O karelerin üçünden özel olarak bahsetmek isterim.

İlki “yüz akımız” IHH’dan… Sanırım depremin üçüncü günüydü. IHH’nın arama kurtarma ekiplerinden bir arkadaşımız, “azıcık dinleneyim” diye bir koli kartonunun üzerine yatmıştı. Depremzedelerden biri de kendisine verilen “acil durum battaniyesi”ni arkadaşımızın üzerine örtmüştü. “Türkiye’nin ruhu nedir?” diye sorsanız o fotoğrafı gösterip başka açıklama yapmam. O derece güzel bir fotoğraftı.

İkincisi ise bir çocuk şenliğinden… Bu kez Genç IHH, yüzlerce çocukla bir şenlik düzenlemiş, onlara psikososyal destek veriyor. Çocuk zihinlerinden depremin acılarını silmeye çalışıyor. Oyunlar, oyuncaklar, balonlar, kahkahalar havada uçuşuyor. “Orada olmalıydım” dediğim şahane bir manzaraydı…

Üçüncüsü ise bir kırık kazma… Kazmanın hikâyesini anlatacağım ama önce o karenin kurumunu anlatayım: ANDA. Bir süredir faaliyetlerini yakından takip ettiğim, bilhassa yetimhane ataklarını çok takdir ettiğim, kendilerini arama kurtarma konusunda da muazzam yetiştirmiş bir STK olan ANDA.

Depremin ilk dakikalarından itibaren tabiri caizse “akmışlar” İzmir’e. O kırık kazmaya gelene kadar 4 gün aralıksız çalışmışlar. Dördüncü günü beşinci güne bağlayan sabahın 07.46’ısında gördüm ben o kırık kazmayı. ANDA ekibinden bazıları kaldırıma serdikleri kartonların üzerinde battaniyelerine sarılmış uyuyor. Bazıları belli ki uyku mahmurluğunu atıp alana yeniden gitmek için çay ve o diğer dumanlı şeyden içiyor. Ve hepsinin tam ortasında, sapı kırılmış bir kazma var.

“İnsan emeği, fedakârlık, diğerkâmlık” dediğimiz kavramları o kırık kazmadan daha iyi anlatan çok az şey gördüm hayatım boyunca. Hiçbir karşılık beklemeden, ücretlerini sadece Allah’tan isteyen bir insan topluluğu, o kırık kazmayı bilmeden, hatta belki istemeden şahit tutmuşlardı iyiliklerine.

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim. Kötülüğün hızlı yıkıcılığına karşı iyiliğin usul akan iyileştirici ırmağına sığınmak lazım gelir. O kırık kazma iyiliğe, “bizim köftemiz en güzel, biz ısmarlayalım” hödüklüğü kötülüğe dâhildir.

Üstelik kötülerin herkesi kendileri gibi sanma huyları da vardır. Herkesi kötücül, alınıp-satılabilir, kolayca elde edilebilir zannetmek gibi bir pisliğe boğazlarına kadar batmışlardır. İyileri de o pisliğe çekebileceklerini zannederler. Yanılırlar. Yanıldıklarını anlamadıkları için de aptal kötücüllüklerine devam ederler.

“Türkiye’nin ruhu” dedim ya. O ruh, köşeden köfte-ayranı kaptığı gibi Ayda’nın tedavi gördüğü hastanenin kapısına koşan sıradan insandadır, güya süper fikirleri olan reklam ajanslarının ışıltılı tasarımlarında değil. O ruh, çocuklar gülümsesin diye şenlik düzenleyen gençlerdedir, sinyalci tayfanın tuhaf hallerinde değil. Ve en nihayet o ruh o mübarek kırık kazmadadır, kocaman kocaman reklam panolarında değil.

İyilik, Türkiye’nin ruhunun mayasında vardır. Kötülük ise hastalıktır, aşıyla tedavi edilir. Tedavi kabul etmezse de itlaf seçeneği kullanılır. Er ya da geç…

 

Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.