Sosyal Medya

Ömer Lekesiz'in kaleminden: İslam'da sanat ve zikir

Kubbetü’s-Sahra’ya işlenen ayetlerden, surelerden hemen anlaşılacağı üzere, buradaki ilk program, aynı zamanda İslam’ın diğer inançlara farkını hat ve tezyinat ile ibadet mahallindeki yapısal örgütlenmeden ve dolayısıyla sanat üzerinden de beyan eden bir programdır.



Kubbetü’s-Sahra’daki tezhibin, geometrik uygulamaların Ä°slam sanatlarının ilk programı olduÄŸunu, bundaki ilk hareket noktasının ise Kur’an’da zikredilen meyve ve bitkilere, cennet tasvirlerine ve mikro-kozmos insanın akıl, ilâhî bilgi, ilham yoluyla aklının ve görüÅŸünün yöneldiÄŸi makro-kozmosa isnat ettiÄŸini söylemeli, söylemiÅŸsek bile bunu ilgili her bahiste yeniden söylemeliyiz. Çünkü bunlar Ä°slam sanatının idraki / oluÅŸumu esasında ikincil deÄŸil aslî ÅŸeylerdir.

Nitekim Oryantalistler, mezkur ilk programda Bizans etkisinden söz ederek, Ä°slam sanatlarının tümüne yönelik pejoratif dili de tam buradan kurmakla kalmazlar, mezkur etkiyi pekiÅŸtirme tahtında orada kıyamet ve haÅŸredilmenin imgesi olarak kullanılan sur boynuzunu, cennetteki –iaklı örtmeyen– leziz içkilerin imgesi olarak kullanılan kadehleri savaÅŸ ve zaferle iliÅŸkilendirerek, muhataplarını Romalıların zafer kutlamalarındaki ÅŸaraba düÅŸkünlüklerinin etkisine çekerler.

Bu türden bir eÅŸitlemedeki asıl maksat ise, salt Ä°slam’a mahsus bir idrakin olmadığını ihsas ettirmek suretiyle, Ä°slam’ın tanrısının ve kitabının farkını insanlığın sanat kültürü içinde massetmektir.

Oysa ki, Kubbetü’s-Sahra’ya iÅŸlenen ayetlerden, surelerden hemen anlaşılacağı üzere, buradaki ilk program, aynı zamanda Ä°slam’ın diÄŸer inançlara farkını hat ve tezyinat ile ibadet mahallindeki yapısal örgütlenmeden ve dolayısıyla sanat üzerinden de beyan eden bir programdır.

Önceki yazımızda, Rahman suresinin okumasıyla baÅŸladığımız mezkur fark esasındaki bu beyanın, “Allah’ın boyasına bak (vaftiz suyunun boyanışı da n’olacak?): Kim, Allah’dan daha güzel boya vurabilir ki? Ä°ÅŸte biz O’na ibadet edenleriz” mealindeki ayetle (Bakara 2:138) ve “Ä°nsanlardan öyle kimse vardır ki, onun (bu) dünya hayatına aid sözü hoÅŸuna gider ve o, kalbinde olana Allah’ı ÅŸahid getirir. Halbuki o, düÅŸmanların en yamanıdır” mealindeki ayette (Bakara 2:204) dünya hayatına aid söz ibaresini iÅŸarî tarzla sanatlılık ya da doÄŸrudan sanat ÅŸeklinde okuduÄŸumuzda ritüelin bizzat kendisinden baÅŸlatılabileceÄŸini görürüz.

Bu manada Rahman suresini sanat merkezli okuduÄŸumuzda, Müslüman sanatçının ve sanatının hadlerini diÄŸerlerininkine göre farklı kılan beyana ihatalı ÅŸekilde gireriz.

Ä°bnü’l-Arabî’ye göre, “Hatırlanan ÅŸey, ilk bilgiye benzeyen yeni bir bilgidir. Yenilenme unutulanın hatırlanmasının verdiÄŸi açıklıkta gerçekleÅŸir.” Rahman suresindeki ilâhî uyarılar ve vaadler, her ÅŸeyden önce bir hatırlatmadır. Hz. Adem’den beri var olan bu uyarılar ve vaadler, Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından unutturulduÄŸu ya da tahrif edildiÄŸi içindir ki, Rabbimiz evveldeki bilgimizi bize Kur’an’la yeniden hatırlatmıştır. Bu hatırlatmada öne çekilen hususlardan biri “Fanidir her kim var ise yeryüzünde. Celal ve ikram sahibi Rabbinin zatı bakidir sadece”; “Senin, o ‘celal ve ikram sahibi’ Rabbinin adı ne kadar yüceymiÅŸ (bak da gör iÅŸte)”; “Secde eder bitkiler, aÄŸaçlar...” mealindeki ayetlerde kurulan ilâh-melûh alakasıdır.

Ä°bnü’l-Arabi’nin, Ä°seviler’den bahisle “Onların esasları, (misal) yolunda soyutlamanın tevhididir. Çünkü Hz. Ä°sa bir erkek insandan meydana gelmemiÅŸ, (bir kadından) ruhun beÅŸer suretinde görünmesiyle meydana gelmiÅŸtir. Bu nedenle Meryem oÄŸlu Ä°sa ümmetinde, diÄŸer ümmetlerden farklı olarak, sureti benimsemek bulunmuÅŸtur. Onlar, kiliselerinde müsül (ikonlar, suretler) suretlendirmiÅŸ, onlara yönelerek ibadet etmiÅŸlerdir. Çünkü peygamberlerinin aslı, bir ‘suretlenme’ idi. Böylece bu hakikat, günümüze deÄŸin ümmetine nüfuz etmiÅŸtir. Muhammedî ÅŸeriat geldiÄŸinde ise, suretleri yasaklamıştır. Hz. Peygamber, Hz. Ä°sa’nın hakikatini içerdiÄŸi gibi ÅŸeriatı da onun (tahrife uÄŸramamış) ÅŸeriatını barındırıyordu. Bu nedenle bize ‘Allah’ı görürcesine ibadet etmeyi’ emredip, Allah’ı bizim için hayale sokmuÅŸtur. Ä°ÅŸte tasvirin anlamı budur. Åžu var ki, Muhammedî ÅŸeriat, bu ümmete Allah’ı algılanabilir bir suretle tasvir etmeyi yasaklamıştır.” ÅŸeklindeki deÄŸerlendirmesini “Secde eder bitkiler, aÄŸaçlar...” mealindeki ayetle birlikte okuduÄŸumuzda, ilâh-melûh iliÅŸkisindeki farkımızı ihsan esaslı olarak, bitki ve aÄŸaçlardan hareketle varlığın tümüyle irtibatımıza yayarız: “Göklerde ve yerde ne varsa Allâh’ı tesbîh (ve tenzîh) etmektedir. O, (mülkünde) gâlib-i mutlak, (sun’unda) sâhib-i hikmettir.” (Hud 57:1)

Bu durumda, Kubbetü’s-Sahra’nın tezyin ve tezhibindeki tezekkür (hatırlama) insanın unuttuÄŸu ya da hakkında gaflete düÅŸtüÄŸü ÅŸeye döner:

Zakirleri zikrettikleri ÅŸey nedeniyle zikretmek!

 

YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.