Gökhan Özcan: Bir şey hep eksik
Kentler insanlarla dolu. Evler kiracılarla dolu. Oteller konuklarla dolu. Trenler yolcularla dolu. Kafeler müşterilerle dolu. Geziler gezinenlerle dolu. Eskiden sorun olmayan hiçbir şey, artık neredeyse her zaman sorun olmaya başlıyor. O da yer bulmak... Bir şey hep eksik!
Her ÅŸeyin yolunda gittiÄŸini düÅŸündüÄŸümüz zamanlarda bile, hani ortada hiçbir ÅŸey yokken birileri bize güzel bir ÅŸeyler söylediÄŸinde, ÅŸöyle bir geçerken göz ucuyla içimizde açan bir mine çiçeÄŸinin farkına varıverdiÄŸimizde, öyle eflatun, öyle ince, öyle dokunaklı, iÅŸte öyle bir anda bile, denizin gelip bizi bulduÄŸu bir esintili öÄŸle sonrasında, sessizliÄŸin yumuÅŸacık bir yorgan gibi gelip üstümüzü örtüverdiÄŸinde, seslerin bütün hoyratlığını, bütün sertliÄŸini gideriverdiÄŸinde neredeyse, bir çocuk yüzü bütün çirkinlikleri örtüverdiÄŸinde güleç aydınlığıyla, bir duygu, hissetmeyi sevdiÄŸimiz bir ÅŸey kendini büyütüp büyütüp her ÅŸey oluverdiÄŸinde, öyle kendiliÄŸinden, sokuluverdiÄŸimiz yamacına en azından bir kaç dakika... Bir ÅŸey hep eksik! Bir ÅŸeyler olan bitenden kendilerini bizim lehimize ayırdığında, bu baÅŸkalıklarını küçük çini kaselerde zarafetle bize sunduklarında bile... Bir ÅŸey hep eksik!
“Hiç bir ÅŸeyi tamamlayamıyorum sanki, ne yapsam deÄŸiÅŸmiyor bu!” dedi kederle az önce kapadığı gözlerini açarak, “Her ÅŸeyin hem bu kadar eksik kalabilmesi hem bu kadar fazla olabilmesi nasıl mümkün oluyor?”
“Kentler insanlarla dolu. Evler kiracılarla dolu. Oteller konuklarla dolu. Trenler yolcularla dolu. Kafeler müÅŸterilerle dolu. Geziler gezinenlerle dolu. Ünlü doktorların muayenehaneleri hastalarla dolu. Gösteriler seyircilerle dolu. Plajlar denize girenlerle dolu. Eskiden sorun olmayan hiçbir ÅŸey, artık neredeyse her zaman sorun olmaya baÅŸlıyor. O da yer bulmak” diyor ‘Kitlelerin Ayaklanışı’ kitabında Ä°spanyol düÅŸünür Jose Ortega Y. Gasset.
Eksiklik duygusunu çok uzun zamanlar boyunca hissetmiÅŸ olanlar, hayatlarını neredeyse bu duyguyla geçirmiÅŸ, bu duyguyla yaÅŸamış, bu duyguyla büyümüÅŸ olanlar kendilerini eksik hissettiren ÅŸeyin ne olduÄŸunu tam olarak bilemeseler bile o eksikliÄŸin bu dünyadaki bir ÅŸeyle kapanmayacağını biliyor. O eksik parçayla yaÅŸamaya, kendilerini eksik hissettiren o ÅŸeye alışmaları, bu halleriyle barışmaları gerekiyor. Çünkü bu deÄŸiÅŸtirilemez bir ÅŸey... Belki o kadar da kötü bir ÅŸey de deÄŸil bu üstelik. Belki o eksik parça, bir türlü içlerinden çıkaramadıkları o eksiklik hissi, o içimizden hiç eksilmeyen sızı, kendini hiç hissettirmeden bizi tamamlayan ÅŸey aslında!
“Sanki avuçlarımda sürekli/ Yıkanmış, tabaÄŸa konmuÅŸ bir meyvenin ellenmiÅŸliÄŸi/ Ola ki makyajı bir oyuncunun karışmış gözyaÅŸlarına/ Yeni kireçlenmiÅŸ bir duvarın kireci/ Avuçlarımda sürekli/ Bir su yılı denebilirdi üstünde durmuyorum/ Kalmışsa kalmıştır bir çomak gibi/ Kuru/ Artık kullanılmayan bir demiryolu/ Kararmış, kırık dökük/ Üstünde bir yük vagonu” diyor Edip Cansever bir ÅŸiirinde.
Suya atılan taÅŸ suyu birkaç saniye halka halka dalgalandıracak belki; ama hiç ÅŸüpheniz olmasın, göl her zaman dinginliÄŸini yeniden kazanacak. Aslında göle atılan taÅŸ da bunu biliyor.
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; içinde bulunduÄŸu her cümle üç nokta ile biten bir özne ne hisseder?
Hayatının son on yılını tamamen sağır olarak geçiren
Beethoven’in, sağırlığının sesleri duymasına engel olmadığını 9. Senfoni ispat ediyor. Hayatının ondan önceki kırk küsur yılında kaçıp içine sığındığı sessizliklerin varlığının da aynı ölçüde farkında mıyız peki?
“Bitti sandığımız her ÅŸey” dedi beyaz saçlı adam, “tam orada yeniden baÅŸlıyor!”
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.