Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Çin'in karanlık dosyası: Her yıl 25 bin Uygur Türkü organ ticareti için öldürülüyor iddiası

Haaretz'e konuşan Çinli bazı uzmanlar ve aktivistler, Sincan'daki toplama kamplarında tutulan Uygur Müslümanlarından her yıl binlerce kişinin öldürüldüğünü ve bu kişilere ait organların zengin Çinli ve yabancı hastalar için alındığını iddia ediyor. Pekin yönetimiyse tüm suçlamaları reddediyor.



Åžu an Avrupa'da yaÅŸayan Huiqiong Liu adlı kadın, 1990'larda Çin'in baskı uyguladığı Falun Gong hareketiyle mücadele kapsamında 2001'de Pekin'deki evinde tutuklanıp Çin'in "yeniden eÄŸitim kampı" adını verdiÄŸi bir merkeze gönderilmiÅŸti.

Haaretz'e o günleri videolu görüÅŸmeyle anlatan Liu, "Sorgu akÅŸam 9'da baÅŸlayıp ertesi gün öÄŸlene kadar sürdü. Ä°çlerinden 5'i bana vurmadı ancak 6. bir adam beni dövüp 'Organlarını çıkaracağız, sonra da bedeninden geriye kalanları yakacağız' diye tehdit etti" diyor.

Kampta 2005-2007 arasında 18 ay kaldığını, tutuklanmasının ardından test için hastaneye kaldırıldığını belirten kadın, "Doktora kalp sorunum olduÄŸunu söyledim ama bana kalbimin iyi olduÄŸu cevabını verdi. Kalbimi alıp almayacaklarını sordum. 'Buna daha üst rütbeli biri karar verecek' dedi" diye konuÅŸuyor.

Ardından açlık grevine girip 40 kiloya kadar düÅŸtüÄŸünü ifade eden Liu, doktorların da organların artık kullanılabilir durumda olmadığına kanaat getirdiÄŸini anlatıyor.

"Hastaneye götürülenler bir daha geri dönmedi"

HapsedildiÄŸi sırada kan testleri, kan basıncı testleri, röntgenler ve EKG'lerden de geçirildiÄŸini söyleyen Liu ÅŸöyle devam ediyor:

Bazen bizi hastaneye götürürlerdi. DiÄŸer zamanlarda da kampa tıbbi ekipmanla dolu büyük bir araç gelirdi ve kontroller orada yapılırdı. Bize tüm numaraları verdiler, doktorlar durumumuzu takip edecekti. Doktorlar sadece rakamları biliyordu, isimlerimizi deÄŸil. Bazen belirli bir numaranın hastaneye götürülmesini isterlerdi. O insanlar asla geri dönmedi.

Liu iddialarına baÅŸka bir önemli kanıt daha olduÄŸunu söylüyor:

Ä°lk tutuklanmam sırasında hastaneye götürülmeden önce parmak izlerimle imzalamam için bana bir form verdiler. Form zaten doldurulmuÅŸtu ama üzerindeki ad ve adres bana deÄŸil tanımadığım birine aitti. Ä°mzalamak istemedim ama yine de yaptırdılar. Neyi imzaladığımı görmeme izin vermediler ancak benimle tutuklanan diÄŸer kadınlara sorduÄŸumda, içlerinden ölüm cezasına çarptırılan bir kadın bana bunun öldükten sonra organlarımı bağışlamaya istekli olduÄŸumu gösteren bir rıza formu olduÄŸunu söyledi.

Haaretz, sözde "organ bağışçılarının" dosyalarında bu kiÅŸilerin aslında kimler olduÄŸuna dair hiçbir bilgiye yer verilmezken isim olarak da "XXX" ifadesinin kullanıldığını aktarıyor.

Onlarca yıllık süreçte Çin'in yükselen siyasi ve ekonomik gücünün yanı sıra, insan hakları ihlalleri ve azınlıklarla rejim karşıtlarına yönelik baskılarına iliÅŸkin raporlar da gündeme geliyor.

Bu süre zarfında, Çinli yetkililer on binlerce Falun Gong uygulayıcısını iÅŸkence ve infaza tabi tutmak, bu kiÅŸilerden organ toplamak ve organları nakil ihtiyacı olan hastalara satmakla suçlanıyor. Pekin yönetimine, ülkenin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde Uygurlar baÅŸta olmak üzere Müslüman azınlıklara yönelik "baskı, etnik temizlik ve hatta soykırım" suçlamaları da yöneltiliyor.

Sayısız tanıklığa göre, en büyüÄŸü 12 milyonu bulan Uygur Müslümanları baÅŸta olmak üzere azınlık grupların, haklarına ve özgürlüklerine dair kısıtlamalara maruz kaldığı, çocukların ebeveynlerinden ayrı tutulduÄŸu ve bölgede zorla kürtaj uygulandığı iddia ediliyor. Sincan'daki azınlık gruplarının 1 milyondan fazla üyesinin ÅŸu anda zorla çalıştırma, tecavüz ve iÅŸkence ithamlarıyla anılan ve Pekin'in "yeniden eÄŸitim kampı" olarak nitelediÄŸi merkezlerde olduÄŸuna inanılıyor.

"Organ hasadı Sincan'ı hiç terk etmedi, sadece tatile çıkmıştı"

Haaretz'e göre, birçok uluslararası araÅŸtırmacı ve insan hakları aktivisti, Sincan'daki azınlıklara yönelik baskının daha da kötüleÅŸtiÄŸini ve bazı mahkumların öldürülüp organlarının toplandığını ileri sürüyor.

Bu konuda dünya çapında çalışmalarıyla tanınan Amerikalı bağımsız araÅŸtırmacı Ethan Gutmann, bahsi geçen uygulamanın gerçekleÅŸtiÄŸine kesin olarak inanıyor. "Hasat Sincan'ı hiç terk etmedi, sadece tatile çıkmıştı" diyen Gutmann ÅŸöyle devam ediyor:

Çin Komünist Partisi (ÇKP) ilk olarak 1994 gibi erken bir tarihte Sincan'ın infaz sahasında idam sırasındaki suçlulardan canlı organ toplanmasını denedi. 1997'ye gelindiÄŸinde, cerrahlar yüksek rütbeli ÇKP kadrosu için Uygur siyasi ve dini mahkumlardan karaciÄŸer ve böbrek alıyordu.

"Cerrahların infazcı olarak kullanılmasıyla yaÅŸanan nakil faaliyetlerindeki patlamadan" bahseden Gutmann, "Bu iÅŸ, Falun Gong organlarıyla beslendi. Åžimdilerde Çin'in genç ve saÄŸlıklı Falun Gong'u bitiyor gibi görünüyor ve partinin ölüm makinesi de Sincan'a döndü.

Çin'de Organ Nakline Son Verme Uluslararası Koalisyonunun (ETAC) ortak kurucusu, Komünizmin Kurbanlarını Anma Vakfı'nda (VOC) Çin araÅŸtırmacısı ve 2017 Nobel Barış Ödülü adayı Gutmann ÅŸunları ekliyor:

Ä°nfazlar ve organ toplama faaliyetleri düzensiz ya da yerel deÄŸil. Çin'in nakil hacmi yılda 60 bin ile 100 bin arasında deÄŸiÅŸiyor. Pekin'in geniÅŸ nakil altyapısını sökmeye hiç niyeti yok. 15 milyonu aÅŸkın Uygur, Kazak, Kırgız ve Hui doku uyumuyla ilgili kan testlerinden geçirildi. 1 milyondan fazlası kamplarda. Yani evet, ÇKP potansiyel olarak çok kârlı bir etnik temizlik politikası yarattı.

2014 tarihli "The Slaughter: Mass Killings, Organ Harvesting, and China's Secret Solution to Its Dissident Problem" (Kıyım: Toplu Katliamlar, Organ Hasadı ve Çin'in Muhalif Sorununa Gizli Çözümü) kitabının yazarı Gutmann, Sincan'da her yıl en az 25 bin kiÅŸinin öldürüldüÄŸüne ve bu kiÅŸilerin organlarının alındığına inanıyor.

"Alıcılar Japonlar, Almanlar, hatta Müslümanlar"

Bu organların nakledildiÄŸi hastaların çoÄŸunun Çinli olduÄŸunu ancak büyük kâr marjlarının "saÄŸlık turistlerinden" geldiÄŸini belirten Gutmann, listede Japonlar, Güney Koreliler ve Almanların yanı sıra Körfez ülkelerinden Müslümanların olduÄŸunu ileri sürüyor. AraÅŸtırmacı, "Teoriye bakılırsa bunun sebebi, domuz eti yemeyen insanlardan alınan organları tercih etmeleri" yorumunda bulunuyor.

Yine VOC araÅŸtırmacısı ve Avustralya Devlet Üniversitesi doktora öÄŸrencisi Matthew Robertson da Uygurların Sincan'da toplu hapsedilmesiyle organ nakillerindeki artış arasında doÄŸrudan bir baÄŸlantı olduÄŸunu savunuyor:

"Gönüllülerden" organ nakillerinin hızla arttığının iddia edildiÄŸi son birkaç yılda bir milyondan fazla Uygur gözaltı kamplarında ve hapishanelerde tutuluyor… Uygurların, organ uyumu ve naklinde önkoÅŸul olan organ saÄŸlığını deÄŸerlendirmek için gerekli kan testleri ve diÄŸer tıbbi muayenelere tabi tutulduÄŸuna dair raporlar ortaya çıktı. Haklarında idam cezası verilmemiÅŸ olanlar da dahil olmak üzere mahkumların bu iÅŸte kullanıldığı bir geçmiÅŸ var.

Çin'de insanların organlarının alınmasını 2016'da Washington'da düzenledikleri eylemle protesto eden Falun Gong göstericileri

DiÄŸer yandan Çin rejiminden ÅŸüphelenenler sadece Robertson ve Gutmann deÄŸil. Londra'da önde gelen Britanyalı insan hakları savcısı Sir Geoffrey Nice baÅŸkanlığındaki uluslararası bir mahkeme geçen yıl Çin'in masum insanlara yönelik zorla organ toplama kampanyasının, dünyanın "iÅŸlenmiÅŸ en kötü zulümlerinden biri" olarak "insanlığa karşı suç" kapsamına girdiÄŸine dair bir rapor yayımlamıştı.

Uygurlar Ä°çin Kampanyası'nın kurucusu RuÅŸan Abbas da 2019'da yaptığı bir konuÅŸmada, Çin'in "milyonlarca insanın zorla DNA testinden geçirildiÄŸi ve kesilmeye hazırlandığı organ çiftlikleri kurduÄŸunu" ileri sürmüÅŸtü.

"Bugün burada gördüklerinizi unutun dediler"

1990'larda Sincan'ın baÅŸkenti Urumçi'nin kuzeyindeki bir hastanede genç bir cerrah olan Enver Tohti de o sıralarda başından geçenleri Haaretz'le paylaÅŸtı. 1995'te iki kıdemli cerrahın ona "vahÅŸi bir ÅŸey yapmak isteyip istemediÄŸini" sorduÄŸunu söyleyen Tohti, Londra'daki evinden telefonla verdiÄŸi röportajda ​​şunları anlatıyor:

Benden en büyük mobil ameliyat kitini almamı ve ertesi sabah asistanları, hemÅŸireleri ve anestezistleri hastane kapısına getirmemi ve ambulansa katılmamı istediler. Ertesi sabah kapıda toplandık ve baÅŸcerrahlar bize onları takip etmemizi söyledi. Batıdaki daÄŸlık bölgede yer alan hastanemize doÄŸru ilerledik ancak yolculuÄŸumuzun ortasında sola döndük ve ÅŸoförümüz infaz alanına gideceÄŸimizi söyledi.

"O anda sıcak yaz havasında bile üÅŸüdüm" diyen Tohti, sahada bir tepe olduÄŸunu ve cerrahların ona beklemesini ve silah sesleri duyduÄŸunda gelmesini söylediÄŸini hatırlıyor:

Dedikleri yere gittik. Orada 10-20 ceset vardı. Kafaları tıraÅŸlanmış ve hapishane üniforması giymiÅŸlerdi. Alınları havaya uçmuÅŸtu. BaÅŸlarının arkasından vurulmuÅŸlardı. Bir polis memuru - sanırım infazcılardan biriydi- bize bağırıp "En saÄŸdaki senin" dedi. Kafam karışmıştı. Oraya gittim ve cerrahlarımız beni tutarak "Acele et, karaciÄŸeri ve iki böbreÄŸi çıkar" dedi. Söyleneni yaptım. Görevini yerine getirmek için eÄŸitilmiÅŸ bir robota dönüÅŸmüÅŸtüm. Memurlar ve asistanlarım cesedi kamyonetin içindeki yataÄŸa koydu. Kurban 30'larında bir adamdı.

Çıkarılan organların tuhaf görünümlü bir kutuya konduÄŸunu anımsayan Tohti, "Bana ‘Hadi ekibini toplayıp hastaneye dön. Bugün burada hiçbir ÅŸey olmadı, bunu unutma' dediler. Bu bir emirdi. O günden sonra kimse bu olaydan bahsetmedi" diye konuÅŸuyor.

Tohti her ne kadar 25 yıl öncesini hatırlıyor olsa da araÅŸtırmacılar Sincan'da söz konusu durumun o tarihten sonra çok daha kötüye gittiÄŸini söylüyor.

"Ölenlerin bedenini ailelere göstermiyorlar"

Åžu an Avrupa'da yaÅŸayan Uygur dili ve kültürü uzmanı Abdulveli Eyup ise Sincan'da 2013'te tutuklandığını, hapishanede Çinli memurların emriyle diÄŸer mahkumların toplu tecavüzüne maruz kaldığını belirtiyor.

Ä°kinci tutuklanmasında, hapishaneye siyasi suçlamalarla getirilen Abdurrahman adında bir idam mahkumunun ayaklarına zincir vurulduÄŸunu, bir elinin ayaklarına zincirlendiÄŸini ve yerde yatırıldığını anlatan Eyup, bu kiÅŸinin öldükten sonra inancına göre yıkanma isteÄŸini yetkililere ilettiÄŸini ancak gardiyanların bunu reddettiÄŸini, adamın elleri ve ayakları çözüldüÄŸündeyse ayaÄŸa kalkamayıp "maymun gibi" dört ayak yürümek zorunda kaldığını anımsıyor.

Serbest kaldıktan sonra Türkiye'ye geçebildiÄŸini söyleyen Eyup, burada Abdurrahman'ın eÅŸi ve arkadaÅŸlarıyla görüÅŸtüÄŸünü anlatıyor:

EÅŸinin söylediklerine göre infazdan sonra aileye bilgi verilmiÅŸ ancak kadına kocasının bedenini deÄŸil yalnızca yüzünü görme izni tanınmış. Ailenin mahkumun cenazesini yıkamasına da müsaade edilmemiÅŸ. Aile infazdan bir ay sonra sadece mezarlığı ziyaret edebilmiÅŸ.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.