İsmail Kılıçarslan: Tümden gelen nereye gider?
“Bizim adam” belirsiz tanımı, Türk siyasetinin de, Türk bürokrasisinin de en berbat tanımlarından biridir ve gerçek anlamda bir “sosyal çöküntü alanı”dır orası. Her türden liyakatsizliği, her türden yetersizliği, her türden basiretsizliği temize çeken bir zırhdır.
Bana değer veren ve değer katan dostlarımdan biri, Süleyman Demirel’den nakille “makamlar, öğrenme yerleri değildir” dedikten sonra “ben tümdengelim yöneticiliği fikrine inanıyorum” dedi.
Aslında hemen hepimiz için lise kompozisyon konusu olan “tümdengelim, tümevarım” meselelerinin “yöneticilik” alanında vereceği sonuçları
üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyorum ama Türkiye’de neredeyse hiç görmediğimiz bir tarz olduğu için “neye benzediği” konusunda pek bir fikrim yok. Dolayısıyla dostumun “inancı” epey ilgimi çekti ve sohbeti biraz derinleştirdik.
Önce şu “makamlar, öğrenme yerleri değildir” cümlesinin üzerinde duralım. Biz Türklerin kadim sözlerinden biridir malum “kervan yolda düzülür/dizilir/düzelir” önermesi. Bu önerme, bütün yarım yamalıklıkların bir bahanesi olarak hayatımızda yer etmiştir. Kervanın yola sağlam çıkmasını temin etmek yerine “vakit kaybetmenin âlemi yok, hele yola çıkalım da yolda gereğini yaparız” diyerek özetleyebileceğimiz bu anlayış, kabul edelim, biz Türklerin neredeyse toplumsal genetiğinde yer etmiştir. “Planlama ve ikmal” aşamalarını önemsememek manasına gelir “kervan yolda düzülür” mottosu. Ve karşımıza
en çok “devlet denen çatık kaşlı
zat”ın mekanizmalarında çıkar.
İnsan kaynağı yönetimimizin neredeyse en belirgin yöntemidir “kervan yolda düzülür” yöntemi. Bir yere, bir kuruma, bir vazifeye atanan ve yapacağı işle ilgili gerekli donanımdan uzak olan yönetici bir yandan kervanı yolda düzmeye çabalar, bir yandan da ne iş yapacağını öğrenmeye koyulur. Bu hem kaynak israfını hem de başarısızlığı beraberinde getirir. Yapacağı bakanlığı öğrenene kadar halka “ekmek bulamazlarsa pasta, et bulamazlarsa
balık yesinler” diyen bakanından
tutun da çok temel bir kavram olan
“sosyal çöküntü alanı”ndan habersiz ilçe
belediye başkanına kadar bir sürü “yarım karakterle” zaman ve moral kaybedilir.
Aslında bunun çözümü çok basittir: “Yetişmiş insan kaynağı ile çalışmak.” Fakat bizimki gibi ülkelerde rahatsız edici bir hayalet gibi dolaşımda
olan başka bir gerçeklik vardır:
“Yalnız, o bizim adam değil.”
“Bizim adam” belirsiz tanımı, Türk siyasetinin de, Türk bürokrasisinin de en berbat tanımlarından biridir ve gerçek anlamda bir “sosyal çöküntü alanı”dır orası. Her türden liyakatsizliği, her türden yetersizliği, her türden basiretsizliği temize çeken bir zırhdır.
Bu zırhı kuşanan adamın tümdengelim, tümevarım, yönetim, yönetişim gibi çok temel kavramlar hakkında bilgi sahibi olması gerekmez. Bağlı olduğu üst yöneticinin tweetlerini RT edebilmesi, hamaset üretebilmesi ve güvenilir(!) olması kafidir.
Bu, burada bir dursun.
Örneği futbol takımından vereyim.
“Bu sezon takımı güçlendirmek zorundayız” diyen teknik direktörle “beş yıl sonra şampiyon olmalıyız” diyen teknik direktör arasında bir yöntem farklılığı oluşmasını doğal olarak bekleriz değil mi? İlki o sezonu kurtarmanın, ikincisi geleceği kurgulamanın derdindedir. Üstelik belki ilki o sezonu kendisinden beklenenden de yukarıda bir sıralamada bitirtecektir takıma. Diğeri de düşmekten son anda kurtulacaktır belki. Fakat geleceği kurgulamak için gereken şey bazen gerilemek, geriye düşmek, sükûneti korumak olabilir. Ajandandan vazgeçmediğin sürece “katlanılabilir kötü durumlar” listenin dolu olmasının bir önemi yoktur. Fakat tabii korkunç olanı “ajandanın olmamasıdır.” Tümevarımı, tümdengelimi, organizasyon yapısını, kurum kültürünü falan hiç önemsemeden “sinyalcilik ve diğer Türk meslekleri” ile iştigal edip
göz boyamak… Bugün Türkiye’nin böyle net bir sorunu vardır ve bu sorun çözülmeden mesafe almak zordur.
Ülkemizde şu meşhur “liyakat tartışmaları” ne yazık ki “beni niye görmüyorsunuz, ben de buradayım” sinyalciliğine dönüşmüş durumdadır.
“Ben işimi ondan daha iyi yaparım”
iddiası değil, “ben ondan daha sadık davranırım” iddiası gibi geliyor bana liyakat tartışmaları. Eh, öyle olunca da o tartışmadan bir bereket hasıl olmuyor.
Ülkemize, elindeki takımı 5 yıl sonra şampiyon yapmayı başaracak insanlar lazımdır. Ve bu insanlar her yerde varlardır. Bakmasını bilene, gözü olana ayandırlar.
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.