Prof. Dr. Mustafa Öztürk: Charlie Hebdo özelinde İslam'ı şeytanlaştırma
Hem Tanrı’ya karşı edepsizlikten, hem Hz. İsa’ya karşı ihanetten hicap duymayan bir geleneğin bugünkü haydut temsilcilerinin İslam’a, Peygamber efendimize ve müslümanlara son derece çirkin ve çirkef bir üslupla dil uzatmaları ve hemen her fırsatta müslümanların varlığına dahi tahammül edemeyecek ölçüde kin ve nefret kusmaları sürpriz olmasa gerektir.
Amerikalı stratejist ve siyasetbilimci Samuel Huntington, 1993 yılında ilkin Foregin Affairs dergisinde makale olarak yayımlayıp daha sonra geniÅŸleterek kitap haline getirdiÄŸi “The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order” (Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması) isimli çalışmasında farklı medeniyetler arasındaki zıtlaÅŸma ve çatışmaların müstakbel dünya düzeninde son derece belirleyici olacağı tezini savunmuÅŸ, bu baÄŸlamda Ä°slam dünyasını Batı medeniyetine karşı potansiyel bir tehdit olarak kodlamış ve aynı zamanda Türkiye’yi de kapsayan bir dizi ülkeye dair ilginç deÄŸerlendirmelerde bulunmuÅŸtur.
Fakat Huntington’dan önce Bernard Lewis de 1990’da (Atlantic Monthly, Vol. 266, No. 3) yayımlanan “The Roots of Muslim Rage” (Müslüman Öfkesinin Kökenleri) baÅŸlıklı makalesinde “medeniyetler çatışması” kavramı üzerinde durmuÅŸtur. Lewis’e göre II. Viyana kuÅŸatmasından (1683) bu yana sürekli olarak savunma hattında kalan “ezik, fakir ve baÅŸarısız” müslümanların “üstün, zengin ve baÅŸarılı” Batı’dan nefret etmeleri gayet doÄŸaldı. Bu sebeple, Yahudi-Hıristiyan medeniyeti liderliÄŸi nezdinde sorulması gereken soru, “Müslümanlar niçin bizden nefret ediyorlar” deÄŸil, “Niçin bize saygı göstermiyor ve bizden korkmuyorlar” olmalıydı.
Müslümanların ayırt edici özelliklerini düÅŸmanlık, öfke, kızgınlık, tiksinme, kin, nefret, öç, intikam, cihad, saldırı gibi kelimelerle tarif eden Lewis “müslüman öfke” diye isimlendirdiÄŸi psikolojik ruh halinin, Ä°slam dünyasında modernizme duyulan derin öfke ve nefretin irrasyonel yansıması olarak teÅŸhis etmiÅŸtir. Buna göre müslümanlar modernizm ve modernitenin dinamik ve deÄŸiÅŸken yapısını kavrayamadıkları için, “Tek Yol Ä°slam” gibi totaliter, mutlakiyetçi ve hikmet-i hükümetçi çözüm yollarına yönelmiÅŸ ve böylece çoÄŸulcu demokratik bir toplum yapısından çok uzaÄŸa düÅŸmüÅŸlerdir.
Lewis’in “öfke, tiksinme, kin, nefret, düÅŸmanlık, öç, intikam, saldırı” gibi vasıfları müslümanların karakteristik özellikleri arasında göstermesi, ister istemez “Dinime dahleden bari müselman olsa” sözünü akla getirmektedir. Bu sözün bu baÄŸlamda akla gelmesi “Tencere dibin kara seninki benden kara” sözünde ifadesini bulan apolojik (savunmacı) bir refleksin tezahürü deÄŸildir.
Zira asırlar öncesinden bugüne kadar uzanan sayısız tarihsel tecrübe hangi medeniyetin ne tür bir sicile sahip olduÄŸunu açık seçik biçimde gözler önüne sermektedir. Bu sebeple, bugün insanlık ailesi için yüz karası ve utanç vesilesi olarak gördüÄŸümüz Charlie Hebdo adlı derginin akla ziyan terbiyesizlikleri ile Fransa cumhurbaÅŸkanı Macron’un Ä°slam ve müslümanlarla ilgili hadsizlikleri Lewis’in “Ä°slam dünyası ve müslümanlar öfke, tiksinme, intikam, düÅŸmanlık, saldırı gibi vasıflarla mümeyyizdir” ÅŸeklindeki tespitinin “halt etmek”ten pek farklı bir ÅŸey olmadığını ispata kâfidir.
Öte yandan, Lewis’in ve dahi Batı dünyasında ona hak veren herkesin bugün Yahudi-Hıristiyan medeniyetinin liderliÄŸinden dem vurmadan önce, ruhsal esrimeli ÅŸefkat, merhamet ve sevgi abidesi Hz. Ä°sa’nın ümmeti olarak biraz durup düÅŸünmeleri, mesela “15. yüzyılın sonlarında Ä°spanya’daki Sefarad Yahudilerine yahut II. Dünya Savaşı sırasında kurulan Auschwitz gibi kamplarda yaklaşık bir milyon Yahudiye biz neler ettik?” deyip, ardından da “Biz Hıristiyanlar bu kadar öfke, nefret ve husumeti sinemizde nasıl biriktirdik” diye kendi kendilerine sormaları ve insanlık namına kendilerinden hicap duymaları gerekir.
Bu noktada, David Hume’in, “(Din konusunda) iÅŸ lafa gelince, insanların söylediklerini dinleyin: Kendi dinsel inançları kadar kesin bir ÅŸey yoktur. Ama bir de yaÅŸamlarını inceleyin, bunlara en küçük bir inanç beslediklerini düÅŸünemezsiniz bile…” ÅŸeklindeki çarpıcı ifadesinin, öncelikle ve özellikle, Ä°ncillerde “Bir yanağına vurana diÄŸer yanağını çevir” dediÄŸi nakledilen Hz. Ä°sa’nın bu sözünden “tendre l’autre joue” ÅŸeklinde bir Fransızca deyim üreten kültürün haydut çocukları konumundaki Macronlar ve Çarli Hebdocular için geçerli olduÄŸunu belirtmek gerekir. Ayrıca XVIII-XIX. yüzyılların Avrupa’sında yaÅŸayan Baron d’Holbach ve August Comte gibi Fransızların tebcil ettikleri materyalizm ve pozitivizm gibi “Allahsız” fikir akımları sayesinde bugünkü Fransızların Hıristiyanlıktan bile “bulantı” (J. P. Sartre) hissettiklerini, yani din ile sahici bir iliÅŸki kurmak istemediklerini söylemek abartı olmasa gerektir.
Hülasa, bugün en tipik ÅŸekliyle Macron figüründe ve “Hebdonun Çarlisi”nde ete kemiÄŸe bürünen sözde Hıristiyan gelenekten kendine yönelik bir özeleÅŸtiri ve/veya kendiyle hesaplaÅŸma beklemek nafiledir. Kaldı ki resmi Hıristiyanlık teolojik olarak Tanrı’ya karşı bile çok büyük bir edepsizlik yapmaktan hicap duymamış bir medeniyettir. Daha açıkçası, Kur’an’ın “Ä°sa da annesi de yemek yerdi” (Mâide 5/75) mealindeki kinayeli/tarizli ifadeyle imada bulunduÄŸu bu büyük edepsizlik, her insan gibi yiyip içen ve dolayısıyla kaza-i hacet için ayakyoluna giden bir insan evladını (Hz. Ä°sa) “Tanrı” veya “Tanrı oÄŸlu tanrı” sıfatıyla teslisin bir uknumu kılmak ÅŸeklinde kendini göstermiÅŸ ve böylece Hıristiyanlık tevhid temelli inanç geleneÄŸinde en büyük skandala imza atan teoloji olarak tarihe geçmiÅŸtir.
Sonuç olarak, hem Tanrı’ya karşı edepsizlikten, hem Hz. Ä°sa’ya karşı ihanetten hicap duymayan bir geleneÄŸin bugünkü haydut temsilcilerinin Ä°slam’a, Peygamber efendimize ve müslümanlara son derece çirkin ve çirkef bir üslupla dil uzatmaları ve hemen her fırsatta müslümanların varlığına dahi tahammül edemeyecek ölçüde kin ve nefret kusmaları sürpriz olmasa gerektir.
Henüz yorum yapılmamış.