Sosyal Medya

ABD ve Avrupa'yla ilişkiler yeniden düzelebilecek mi?

“Türkiye ile batı arasındaki ilişkiler düzelme yoluna girer mi?” sorusunun sıkça sorulduğu ve zihinleri meşgul ettiği böyle bir ortamda, önceki gün Akdeniz’den gelen bir haber yeniden sinirlerin gerilmesine yol açtı.



Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Kasım ayının ikinci haftasında “Ekonomide ve hukukta yeni bir seferberlik başlatıyoruz” sözleriyle gündeme gelen bir sürecin içinden geçiyoruz.

Deyim yerindeyse yeni bir tünelin içine girmiş durumdayız.

Önümüzdeki günlerde, Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün iş dünyasıyla bir araya gelip istişarelerde bulunacağını biliyoruz.

Devamında bir paket hazırlanacak ve atılacak adımlar, tahminlere göre Aralık ayının ilk ya da ikinci haftası, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kamuoyuna duyurulacak.

Bu sürecin bir ayağında ekonomi ve hukukta atılacak adımlar, diğer ayağında ise Avrupa ve ABD ile ilişkileri düzeltme arayışları var.

İkisinin eşzamanlı yürümesi önem taşıyor.

Neden derseniz, sadece ekonomi, demokrasi ve hukuk alanında atılacak ‘iyileştirme’ adımları yetmiyor, yatırım atmosferinin güçlenmesi için aynı zamanda Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin de olabildiğince ‘dingin’ ve ‘öngörülebilir’ halde olması gerekiyor.

Hatırlayalım, piyasaların özellikle Amerika ile ilişkilere ne kadar duyarlı olduğunu Rahip Brunson krizinde gördük.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomi ve hukukta atılacak adımlarla eşzamanlı olarak batı ile ilişkileri düzeltmek için güçlü bir irade ortaya koydu:

“Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” sözleriyle.

Daily Sabah Gazetesine verdiği demeçte, bu adımların mahiyetini anlamamıza yardımcı olacak değerlendirmeler yapan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Avrupa’ya “Türkiye ile ilgili açmazı aşma” çağrısında bulundu.

Aktaralım:

“AB ortak bir gelecek düşüncesiyle ayrımcılık yapmadan, uzun vadeli ortak çıkarlarımız ışığında artık Türkiye ile ilgili açmazını aşmak zorundadır. AB ekonomisi, siyaseti ve dış politikası için bir dahaki en büyük hamle Türkiye’nin tam üyeliği olacaktır. Biz buna hazırız.”

“Türkiye ile batı arasındaki ilişkiler düzelme yoluna girer mi?” sorusunun sıkça sorulduğu ve zihinleri meşgul ettiği böyle bir ortamda, önceki gün Akdeniz’den gelen bir haber yeniden sinirlerin gerilmesine yol açtı.

IRINI operasyonu kapsamında Libya’ya malzeme götüren bir Türk gemisine yapılan baskın ve saatlerce süren aramalar, Ankara’nın bu yeni yönelimini sabote etme niyeti taşıyor gibiydi.

Baskını yapan IRINI kapsamında görev yürüten bir Alman gemisiydi.

Böyle olmakla birlikte, Ankara’daki kaynaklar, Alman gemisinin olay yerine en yakın yerde bulunan gemi olduğu için bu aramayı yaptığını, asıl problemin ve hukuksuzluğun kaynağının IRINI operasyonu ve onu yönetenler olduğunu dile getiriyor.

Türkiye’nin Avrupa’ya yaptığı çağrıların birinci derecede muhatabı Almanya olsa gerek.

AB’nin hem lokomotif ülkesi olması hasebiyle, hem de dönem başkanlığını yürütmesi nedeniyle, Almanya’nın nasıl bir yaklaşım sergileyeceği merak konusu.

Bu konuları, Avrupa ülkelerinde yaygın teşkilatları bulunan ve Ak Parti ile yakın işbirliği içinde hareket eden Uluslararası Demokratlar Birliği’nin Başkan Yardımcısı Bülent Güven’e sordum.

Almanya ve Avrupa gündemini yakından takip eden, Alman politikacılarla yakın diyalog halinde ve iyi nabız tutan bir isim olan Güven, Avrupa açılımı somut adımlarla ilerlerse, bunun Avrupa kamuoyunda çok olumlu algılanacağını söylüyor ve şunları dile getiriyor:

“Avrupa’da Cumhurbaşkanımız söz geçiremedikleri bir lider olduğu için, kızmalarına rağmen hala sözüne en fazla itibar ettikleri bir devlet başkanı konumunda. Avrupalılar açısından, AB ile ikili ilişkilerde her zaman verdiği sözü tutan lider olduğunu Avrupa’daki muhalif kesimler de söylüyor.”

Türkiye’deki muhalefet ise, Erdoğan’ın “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz” sözleriyle ortaya koyduğu iradeyi “U dönüşü” nitelendirmesiyle tahfif edip, eleştiri konusu yaptı.

Hâlbuki Türkiye’nin Avrupa ve ABD ile ilişkilerinde yaşanan iniş/çıkışlar, gerilimler/yumuşamalar, ilerlemeler/gerilemeler, ‘nedensellik’ bağından bağımsız şekilde değerlendirildiğinde, sağlıklı bir analiz yapılamayacağı gibi, bu konuda olduğu gibi, bazı durumlarda haksız yorumlara da kapı aralamış olur.

Türkiye’nin batı ile son yıllarda yaşadığı gerilimin odağında, hiç kuşkunuz olmasın

15 Temmuz var.

Daha doğrusu 15 Temmuz sırasında ve sonrasında Avrupa ve ABD’nin sergilediği tutum ve bu tutumun Ankara’da ürettiği büyük hayal kırıklığı.

Bu durumu göz ardı ederek, Avrupa’nın çifte standart taşıyan tutumunu hesaba katmadan yapılacak yorumların bir kıymet-i harbiyesi olamaz.

Mehmet Acet / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.