İnsan yaratılışının mı, yoksa kendisinin mi eseridir?
Kayadan demiri çıkardık, peki demirden altın yapabilir miyiz?.. Hayır! Çünkü “Demir madeni eğitilerek altın hâline getirilemez., çünkü her şeyin [bir] limiti vardır. Yaradılışın, çevrenin, kalıtımın çizdiği bir sınır, değiştirilmesi mümkün olmayan bir cevher, gizemli bir öz, hamur, maya…
André Gide’in “Pastoral Senfoni”sinde (Çev. Buket Yılmaz, TimaÅŸ Yay., 2018) anahtar cümle “EÄŸer kör olsaydınız, hiç günahınız olmazdı.” (s. 92) ifadesidir. Bu cümleyi, bütün bilgilerimizi, iyiyi-kötüyü, çirkini-güzeli, hareketlerimizi; dolayısıyla ‘ben’i inÅŸa eden her ÅŸeyi canlandıktan sonra dışarıdan alıyoruz ÅŸeklinde anlayabilir miyiz? Kör olmak, aslında tüm duyu organlarımızla dışarıya kapalı olmak, dışarıdan bir ÅŸey almamak demek!.. Bu mümkün mü? Hayır! Çünkü insan doÄŸduÄŸunda dışarıya, bir mekâna, zamana ve sosyal çevreye maruz kalır!.. Ve bu maruz kalmalar neticesinde ‘fert’ olur.
Mark Twain daha da ileri giderek diyor ki; Ä°nsan, “Sadece dış etkenler tarafından yönlendirilir, yönetilir, komuta edilir. Hiçbir ÅŸey oluÅŸturmaz, fikir bile.” (Ä°nsan Nedir, Çev. Esra Damla Ä°pekçi, Dedalus Kitap, 2020, s. 10) Bu cümleleri okuduÄŸumda afalladım, çünkü Twain insanı kendi dışındaki etkenler tarafından inÅŸa edilen bir ‘makine’ye benzetiyor; hatta iradesini reddediyordu. Bense insanı kendi seçimlerinin ürünü bir ‘ÅŸahsiyet’ olarak görüyordum.
Öyle miydi?.. Bütün insanlar, ham bir varlıktır doÄŸuÅŸta; tıpkı içinde türlü madenler bulunan kaya gibi. Kaya, içindeki madenleri kendi ortaya çıkaramaz, ayrıştıramaz; dışarıdan gelen bir etkiyle, iÅŸlemden geçirilmesi gerekir. Ä°nsan da böyledir, baÅŸlangıçta hamdır, dış etkenlerle -eÄŸitimle- birtakım iÅŸlemlerden geçirilmesi ve örneÄŸin birinci sınıf bir demir çıkarılması mümkün. Sonuç aynı: Ä°nsanı inÅŸa eden dış etkenlerdir!..
Ama bir soru daha!.. Kayadan demiri çıkardık, peki demirden altın yapabilir miyiz?.. Hayır! Çünkü “Demir madeni eÄŸitilerek altın hâline getirilemez.”, çünkü “Her ÅŸeyin [bir] limiti vardır” (s. 10). Yaradılışın, çevrenin, kalıtımın çizdiÄŸi bir sınır, deÄŸiÅŸtirilmesi mümkün olmayan bir cevher, gizemli bir öz, hamur, maya… Bu limitler nedeniyle ‘altın insanlar’ ve ‘teneke insanlar’ vardır. EÄŸer böyle ise ‘dış etkenler’in de; yani eÄŸitimin de deÄŸiÅŸtiremeyeceÄŸi bir öz’den bahsedebiliriz. O hâlde insanı inÅŸa etmede dış etkenlerin rolü olmakla beraber bunun da bir limiti var. Twain bu konuda kendisiyle çeliÅŸiyor.
Ama durun! Yine çok keskin bir cümle: “Hiçbir insan, bir ÅŸey oluÅŸturmaz. Tüm düÅŸünceleri, tüm dürtüleri dışarıdan gelir.” (s. 12) Bunu okuduÄŸumda kendimi bütünüyle edilgen, çaresiz bir varlık gibi hissettim. Lâkin soÄŸukkanlılıkla düÅŸündüÄŸümde insanın bilgiyi, duyguları ve dürtüleri doÄŸuÅŸtan mı, sonradan, kendi dışından mı edindiÄŸinin tartışıldığını fark ettim. DoÄŸruydu! Hz. Adem’e bilgi ve dürtüler ‘dışarı’dan gelmiÅŸti, kendi üretmemiÅŸti.
Peki sanatçıların eserleri?.. ÖrneÄŸin Shakespeare, eserlerini kendi yaratmadı mı? Hayır! Shakesperae, kendisi hiçbir ÅŸey yaratmadı, sadece taklit etti, “DoÄŸru biçimde gözlemleyip fevkalâde resmetti. Tanrı’nın yarattığı insanları oldukları gibi tasvir etti…” (s. 13) Çünkü Shakespeare yaratamazdı, çünkü “O bir makineydi ve makineler yaratamazdı.” (s. 13). Tam itiraz edecekken bir kahkaha patlattım. DoÄŸruydu! MüthiÅŸ bir zekâ oyununun, mantıksal önerme ve kıyaslar zincirinin içine düÅŸmüÅŸtüm!.. Kitap, bir genç adamla yaÅŸlı bir bilgenin diyalogları hâlinde devam ediyordu. Tıpkı eserdeki genç gibi heyecanla bazı ÅŸeylere itiraz ediyor, ama her itirazda yaÅŸlı bilgenin cevaplarıyla maÄŸlûp oluyor, üstelik maÄŸlûp olmaktan büyük bir haz alıyordum.
Ve sonra gelip ÅŸuraya dayandım: Âdem yalnızca bir insandı. Ondan bir de Tanrı yaratmaya çalışmamalıydık (s. 13). O, bilgiyi kendi dışından edindi, çünkü bilgi elmayla birlikte dışarıdan geldi, insan beyni tek başına kendiliÄŸinden bir ÅŸey yaratamazdı, sadece dışarıdan saÄŸlanan materyali kullanabilirdi.
YaÅŸlı bilgenin ÅŸu sözüyle kitaba ara verdim:
“Tanrı dışında kimse, dışarıdan gelmemiÅŸ bir düÅŸünceye sahip olmadı.” (s. 13)
Müellif: Alaattin Karaca / Karar Gazetesi
Henüz yorum yapılmamış.