Kemal Sayar: Kapitalizm, modern yaşam ve narsizm arasındaki ilişki
Follow @dusuncemektebi2
Narsisistik klon bütün dünyaya yayılırken, biz de hakkın gücüne değil, gücün hakkına inanmaya başlıyoruz. Ruhları ele geçiren bir istila karşısındayız ve elimizde savaşmak için kadim insanlık değerlerinden başka bir silah yok.
ÇocuÄŸu için telaÅŸlanmayı hayatının biricik meÅŸguliyeti haline getirmiÅŸ olan anne, sesinde çelimsiz bir kuÅŸun ürkekliÄŸiyle soruyor: “Bugüne kadar ona hep insanlara iyi davranmayı bir erdem olarak öÄŸrettik. Görüyorum ki bu bilgi onu hayatta geri düÅŸürüyor, daha fazla ezilmesine yol açıyor. Yanlış mı yaptık?” Psikiyatri uzmanı bir meslektaşımla St. Exupery’nin kitap ve özlü sözlerinden konuÅŸuyoruz. “Bütün kitaplarını döne döne okudum” diyor, “Ama ondan aldığım düsturlar beni hayat karşısında savunmasız bıraktı”. Katı olan her ÅŸey buharlaşıyor. Yırtıcılığın, hodbinliÄŸin, bencilliÄŸin öne çıktığı ve bildik erdemlerin deÄŸer kaybına uÄŸradığı bir gösteri çağında yaşıyoruz. Zamanımızın gözetim toplumu seyretmeye ve seyredilmeye her ÅŸeyden çok önem veriyor. Yeni yetmeler, ergenler, hayatı sanki karşılarında ‘hayalî izleyiciler’ varmış gibi yaÅŸar; dışarıdaki dünya tarafından sürekli izlendiklerini düÅŸünürler. Ä°mgenin arsız saltanatı artık bütün bir toplumu böyle yaÅŸamaya zorluyor. Herkesin gösterecek ve görünecek bir ÅŸeyi var: Kimileri bedenleriyle, iliÅŸkileriyle, sahip olduklarıyla; kimileri de sahip olamadıklarıyla, yani acılarıyla, yoksulluklarıyla, ÅŸaÅŸkınlıklarıyla ekrandalar.
Kapitalizm önce arzuyu üretiyor, sonra sattığı mallarla onu doyuruyor. Åžehirlerde katedral ve caminin merkezî yerini artık ticaret kuleleri aldı; ÅŸehre yaklaÅŸanlar mabetlerin gölgesiyle deÄŸil, paranın kibriyle selamlaşıyor önce. Modern kültür gençliÄŸe, genç tarzı hayat kalıplarına vurgu yapıyor. YaÅŸ ve yaşın getirdiÄŸi bilgelik artık geçer akçe deÄŸil. Bütün bir toplum çocuksulaÅŸma eÄŸiliminde; eÄŸlence programlarının karşısında göbek atıyor, ergenlerin tüketim kalıplarını benimsiyor ve onlar gibi ben-merkezci yaÅŸamaya baÅŸlıyor. “Bana! Önce bana! Sadece bana! Hep bana!” diyen ve dünyanın sadece kendi çevresinde döndüÄŸünü düÅŸünen, büyümemiÅŸ, ıstırapla sınanmamış, aÄŸrı ve acıyı görünce hayalet görmüÅŸ gibi kaçan bir kuÅŸak dünyayı istila ediyor. Ä°nternet ve mobil telefonlar gibi hız ve akışkanlık saÄŸlayan, bunun ötesinde fiziksel dünyanın sınırlamalarını kaldıran yeni teknolojik dinamikler toplumu adeta yeniden biçimlendiriyor. KiÅŸisel mekânımız daralıyor (bir telefonun ne zaman çalacağını kim bilebilir!), yarattıkları müptelalık ve sundukları eÄŸlence seçenekleriyle de zamana tasarrufumuz azalıyor. Bir önceki kuÅŸaÄŸa hayatın anlamıyla ilgili sorular sordurtan deneyim ve yaÅŸantılar bu yeni gençlik kültü içinde deÄŸer kaybediyor. GeçmiÅŸin ve geleceÄŸin önemi yok; artık sadece burada ve bu anda yaşıyoruz. Niçin istediÄŸimiz deÄŸil, ne istediÄŸimiz önemli ve bunun hemen yerine getirilmesi gerek; yoksa sıkıntıdan patlarız. Beynimiz çoktan bilgisayar oyunlarının hızına ayarlı; hayat ve insanlar daha hızlı akmalı, her ÅŸey hızla zaplanabilir bir akışkanlıkta olmalı, sûretler hızla deÄŸiÅŸmeli. Çabuk tatmine ayarlı yeni kuÅŸak, hayatı fast-food tarzında tüketiyor. BelleÄŸi dikkate almayan, bilgiden ve bilgelikten mahrum bir ergen kültürü, bütün bir toplumu inhisarına alıyor. “Tek hakikat hazdır” diyor bu yeni gençlik kültürü ve “hiçbir ÅŸey için beklemeye deÄŸmez, hiçbir ÅŸeye katlanmaya deÄŸmez.”
Erich Fromm “her toplum ihtiyaç duyduÄŸu karakteri üretir” demiÅŸti. SavaÅŸ sonrası kapitalizmi de nevrotik karakterini üretmiÅŸti; kendi sahici duygularına ve hakikate yabancılaÅŸarak pazar ekonomisine uyum saÄŸlayan bir tür. Bu pazarlama karakteri için her ÅŸey mala dönüÅŸtürülebilirdi; sadece eÅŸya deÄŸil, kiÅŸinin bizatihi kendisi de -becerileri, duyguları, bilgisi, enerjisi, hatta gülümsemesiyle- bir mal haline getirilebilirdi. Bu insanlardan içten bir ilgi beklemek safdillik olurdu; çünkü bencillerdi ve gerek kendi aralarında, gerekse baÅŸkalarıyla kurdukları iliÅŸki çok sığdı. Küresel kapitalizm bu pazarlama karakterlerine ihtiyaç duyuyor ve onları üretiyor. Bir ‘bencillik çağı’nda yaşıyoruz; doÄŸruluk ve meÅŸruiyeti, kabul görmüÅŸ ahlâk kaideleri deÄŸil, ihtiyaçlarımızın ÅŸiddeti belirliyor. “Bir ÅŸeyi ben çok istiyorsam, o olmalıdır ve doÄŸrudur” diyoruz. ‘Benlik kültü’nü kutsayan ve baÅŸarıyı sadece maddi ifadeler içinde anlamlandıran bir ticarî ahlâk, insanı önceleyen bir ahlâkla kıyaslandığında daha az sevgi üretiyor. Ä°nsanlar arasında dayanışmayı çoÄŸaltmak, kapitalizmin yapması gerekenler arasında anılmıyor. Kameranın modern hakimiyeti ve imgenin dile göre daha önemli sayılması, ÅŸeylerin anlamından çok görünüÅŸüne dikkat etmemize yol açıyor. Görüntü ve imge, özün önüne geçiyor. Narsisistik kiÅŸilik bozukluÄŸunun temel tanı ölçütlerinden birisi olan, baÅŸka insanları kendi çıkarları için istismar etme davranışı, günümüz toplumunda kınanmak bir yana, övülüyor. Ekonomik sistemin özünde, baÅŸka insanları bir ürünü almaya ikna eden kiÅŸileri ödüllendirmek yatıyor. Åžirketlerin dünyasında baÅŸarmak; sadakat, adanmışlık, bütünlük ve samimiyet gibi deÄŸerlerden daha önemli hale geliyor.
Narsisizm, ‘modern zamanların Protestan etiÄŸi’ olarak küresel yaygınlık kazanıyor. Elektronik medya yüzeysel imgelere yaslanıyor; öz ve derinlik yok sayılıyor. Batı ülkelerinde bugün yaÅŸlıların %80’i çocuklarından ayrı yaşıyor; oysa bu oran, yüzyıl önce %25’ti. Ölümden, yaÅŸlılıktan, hastalıktan, acıdan tiksinen ve hep genç, güzel, her an hareket halinde olmak isteyen bir narsisistik insan tipi, küresel rüzgarlarla, metastaz yapan kanserli doku misali, dünyaya yayılıyor. Böylece merhamet, dayanışma ve erdem hayatlarımızdan çekiliyor. Güvenli bir sığınak olan ailenin çözülmesi, anne babanın iÅŸyerlerinde geçirdikleri uzun ve yorucu saatlerden sonra çocuklarına yeterli düzeyde eÅŸduyum gösterememeleri, geleneksel toplumun ve siyasî ideallerin yetersizliÄŸi, politika ve edebiyattaki ÅŸüpheciliÄŸin artması gibi bir dizi durum narsisistik kiÅŸilik bozukluÄŸunun artan yaygınlığı ile iliÅŸkilendiriliyor. Bu kiÅŸiliÄŸin baÅŸat özelliklerinden haset duygusu, modern reklamcılığın marifetiyle azgın bir ejderhaya dönüÅŸüyor. Rekabet kültüründe, “ötekinin mutluluÄŸu benim mutsuzluÄŸum, ötekinin baÅŸarısı benim baÅŸarısızlığım” oluyor.
Narsisistik kiÅŸiliÄŸin temel özelliklerinden birisi eÅŸduyum yeteneÄŸi gösteremiyor oluÅŸu; karşısındakinin duygularını anlamakta ve yorumlamakta gösterdiÄŸi yoksunluk. Yalnızca kendisi için yaÅŸayan, diÄŸerlerine sadece kendisini yüceltsin ve övsünler diye deÄŸer veren, istediÄŸini aldıktan sonra bir kâğıt mendil gibi onları atan, cinselliÄŸi aÅŸksız ve nezaketsiz, iliÅŸkileri sığ, sevebilmekten âciz bir kiÅŸilik; zamanımızın bir kahramanı. YaÅŸadığımız çaÄŸda bu tarz bir kiÅŸiliÄŸin uyum gücü yüksek; zira kendisini göstermek için iÅŸ hayatında çok baÅŸarılı olmak ister ve olur da. Gösteri dünyasına bakın; kendilerine yönelmiÅŸ kameralarla sarhoÅŸ olmuÅŸ, “ufak daÄŸları ben yarattım” havasında, ürettiÄŸi en küçük bir deÄŸer olmayan, çok sayıda besleme narsisistle karşılaÅŸacaksınız. Yahut ÅŸirketler dünyasının lider profiline, siyasete, spor dünyasına bakın. Mahremiyet, yerini laubaliliÄŸe; aÅŸk, yerini duygusuz cinselliÄŸe bırakıyor. Narsisistik klon bütün dünyaya yayılırken, biz de hakkın gücüne deÄŸil, gücün hakkına inanmaya baÅŸlıyoruz. Ruhları ele geçiren bir istila karşısındayız ve elimizde savaÅŸmak için kadim insanlık deÄŸerlerinden baÅŸka bir silah yok. Kibre karşı tevazu, sığlığa karşı derinlik, bencilliÄŸe karşı diÄŸerkâmlık, hasede karşı dayanışma, hıza karşı yavaÅŸlık, yalnızlığa karşı yârenlik, som akla karşı gönül… Bir toplumda gönlün ÅŸarkılarını söyleyenler varsa, narsisizm hastalığı burçları aşıp orada otaÄŸ kuramaz. “Tarab benim, ben tarabım” diyor büyük ÅŸair; iÅŸ, mutribin sesini duyacak kulak olmakta!
Kaynak: Anlayış Dergisi / sayı: 29
Henüz yorum yapılmamış.