Gökhan Özcan: Soğuk kentlerin ıssız insanları
İnsanların birbiriyle hiç olmadığı kadar iç içe, dışa dönük, ‘teşhirci’ yaşadığı bir devirde, herkes neredeyse kendi içinde kilitli kalmış durumda. Bu ıssızlığı, farkında olsun olmasın herkes yaşıyor bir parça içinde bugün.
“Herkes kendi kendine konuÅŸuyor aslında” dedi yanındakine, “birilerinin onu dinliyormuÅŸ gibi görünmesi bu gerçeÄŸi deÄŸiÅŸtirmiyor”
Bir insanın bir diÄŸerinin içinde gidebildiÄŸi yol, alabildiÄŸi mesafe her geçen gün kısalıyor. Ä°nsanın insanı bilmesi, anlaması, hissetmesi en iyimser nitelemeyle zorlaşıyor. Herhangi birimizin böyle bir gayreti var mı, o da tartışılır. Ä°nsanların birbiriyle hiç olmadığı kadar iç içe, dışa dönük, ‘teÅŸhirci’ yaÅŸadığı bir devirde, herkes neredeyse kendi içinde kilitli kalmış durumda. Bu ıssızlığı, farkında olsun olmasın herkes yaşıyor bir parça içinde bugün.
“Ey zaman, uzaklaÅŸmaktasın benden ÅŸimdi./ Yaralanıyorum her kanat çırpışınla./ Ama kalınca yalnız, söyle, neye yarar ki/ dudaklarım, gecem ve gündüzüm tek başına?/ Yok bir sevgilim, bir dört duvar,/ ne de bir iklim, gönlümce./ Bütün kendimi adadıklarım, ömrümce,/ ansızın zenginleÅŸip beni harcamaktalar” diyor Rainer Maria Rilke, bir ÅŸiirinde.
Devre özgü olumsuzlukların ötesinde, bir insanın diÄŸerini tamamen anlaması, anlayabilmesi, sözlerini, davranışlarını, hissediÅŸlerini, hayallerini anlamlandırabilmesi yine insanın tabiatı icabı kolay deÄŸil ve hatta pek o kadar mümkün de deÄŸil. Çünkü herkesin kendi olduÄŸu yerde baÅŸkalarından ayrılması, baÅŸkalaÅŸması kaçınılmaz. Aksi halde hepimiz aynı insanın birer kopyası olurduk. Duyguların, hissediÅŸlerin, düÅŸünüÅŸlerin, özleyiÅŸlerin farklı köklerden beslendiÄŸi yapılarız hepimiz. Bir parça birbirimize yaklaÅŸtığımız, yakınlaÅŸtığımız zamanlar oluyor olsa da, esasta aynı insanda bütün bütüne buluÅŸabilmemiz, duygusal ve zihinsel olarak örtüÅŸebilmemiz mümkün deÄŸil. O halde, hayatını derinleÅŸtirecek anlamı arayan herkes, onu kendinde aramalı... Çünkü hakikatin tarifi, duygusu, düÅŸüncesi orada, bunu baÅŸkalarından bulup alamayız. Kendimizle içten bir irtibatımız yoksa, uzayın derinliklerindeki uzak yıldızlar kadar yalnızız bu dünyada. Kendimizle konuÅŸmanın bir yolunu bulamamışsak, dilini kuramamışsak, bazı ÅŸeyler hiç konuÅŸulmamaya, ifadeye hiç kavuÅŸmamaya mahkum!
“Ä°nsanın tek başına olduÄŸu ve hiç kimseyle konuÅŸmadığı zaman bir ÅŸeye inanması çok zordur. Ä°ÅŸte tam o dönemde, Drago, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiÄŸinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiÄŸinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diÄŸerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaÅŸamdaki yalnızlığı iÅŸte bu durumun oluÅŸturduÄŸunu fark etti” diye yazmış Dino Buzzati, ‘Tatar Çölü’ kitabında.
Ä°çindeki o bir tek cümle eksiksiz birikebilsin diye, yeryüzünde söylenmiÅŸ hiçbir söze açmadı kulağını.
Her sayfasına bir tek kelime yazılmış bir ÅŸiir kitabı gibi hayat, o sayfaları çevirmek, o kelimeleri anlamlı bir sırayla bir araya getirerek ÅŸiiri ortaya çıkarmak gerekiyor.
Bir tepeye çık, ÅŸehre uzaktan bak. Arabalar nasıl uÄŸulduyorsa trafikte, insanlar öyle uÄŸulduyor sadece. Binalar ne kadar soÄŸuksa birbirine, insanlar o kadar soÄŸukluk içinde. Yollar ne kadar bir yere varmıyormuÅŸ gibi görünüyorsa, hikayeler o kadar umarsızca akıyor boÅŸ yere. Åžehir nasıl güçlükle alıp verebiliyorsa nefesini, anlamlar o kadar tıknefes kalmış gibi...
“Ben de iÅŸitmiÅŸ olmasaydım” dedi beyaz saçlı adam, “ÅŸahidi olmayacaktı sözlerimin!”
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.