Sosyal Medya

İsmail Kılıçarslan'ın kaleminden: Kamalizm'in açık kalmış yaraları

Seyit Rıza ve Şeyh Sait meselelerinde öyle çok dezenformasyon var ki kimin haklı kimin haksız olduğu konusu kendiliğinden önemini kaybetmiş görünüyor.



Bayılıyor Kamalistler yol açtıkları cümle yaraları açık tutmaya. Bunu, bir bakıma, “güçlerinin sürdürülebilir olmasını temin fırsatı” olarak da görüyor, öyle kurguluyorlar. Üzerinden 80, 90, 100 sene geçmiÅŸ yaraların kapanması ihtimali bile deliye döndürüyor bizim Kamalistleri. Yara açık kalırsa, kapanmazsa, kanamaya devam ederse bin yıldır sürdürdüklerini düÅŸündükleri ve aslında epeydir sürdüremedikleri iktidarlarının devamını saÄŸlayacaklarını hesaplıyorlar.

Kamalistlerin Seyit Rıza ile Åžeyh Sait’e aynı anda rahmet dileyen Yıldız Tilbe’ye, ellerinden gelse kadını bir kaşık suda boÄŸacaklarmış gibi saldırmaları bu bakımdan ibretliktir. Bu düÅŸmanca dille, bu linç kültürüyle devam ettirebiliyor zira Kamalistler kendi varlıklarını.

Oysa köprünün altından çok sular aktı. Ne 1920’lerin Türkiye’sindeyiz, ne Türkiye’nin en makbul sınıfı “oligarÅŸik Kamalizm’in oluÅŸturduÄŸu yeni nesil”, ne de Kamalizm muktedir. Tuhaf, kavgayı sürdürmeye meyyal, deÄŸiÅŸip dönüÅŸene, yeni dünyanın yeni diline uyum saÄŸlayamamış, kaybetmiÅŸ, kaybetmeye devam etmeye de mecbur bir sosyolojik kitle artık Kamalistler. DoÄŸu Perinçek, Yılmaz Özdil vd. sevimsiz ideologları dışında bir temsil güçleri de kalmış görünmüyor.

Bu, burada bir dursun.

Son 10 Kasım’da, beklemediÄŸimiz isimlerden gördüÄŸümüz “Atatürk’e rahmetle” mesajlarının çokluÄŸu kimseyi yanıltmasın. Kimse bunun üzerinden bir “Kamalizm ölmedi” sonucu çıkarmasın. Kamalizm, çaÄŸdışı bir akıl tutulması ideolojisi olarak çoktan öldü. DoÄŸrusu Atatürk’e rahmet dileyen kitlenin günden güne büyümesi de Kamalizm’in ölmesi ile doÄŸrudan ilgili. Ä°lgili zira Kamalizm, Atatürk’le eÅŸitlenmediÄŸi oranda ölen bir ÅŸey.

Bu da burada bir dursun.

Seyit Rıza ve Åžeyh Sait meselelerinde öyle çok dezenformasyon var ki kimin haklı kimin haksız olduÄŸu konusu kendiliÄŸinden önemini kaybetmiÅŸ görünüyor. Bana sorarsanız elbette Åžeyh Sait ve Seyit Rıza haklı. Zira ikisi de büyük bir maÄŸduriyet ve mazlumiyet yaÅŸamış. Üstelik ikisinin de genç, yönünü tayin etmeye çalışan bir ülkenin “doÄŸrusu budur” zannederek katledildiÄŸi çok açık. “Alınabilecek son tedbiri” en baÅŸta almak, belki genç Türkiye Cumhuriyeti için “zannedilen bir gerçeklik” olarak orta yerde durmuÅŸ olabilir ama 2020’de “olmuÅŸ artık olan” deyip meselelerin üzerini kapatmak dururken, insanların kendilerini yaralanmış hissettikleri yerden konuÅŸmalarına bile engel olmaya çalışarak alınabilecek bir gram mesafe yok, olmayacak. MaÄŸdur edilerek katledilmiÅŸ iki insana rahmet dilemenin bile bir sürek avına döndürülmesi tek başına Kamalizm’in nasıl bir “azınlık ideolojisi”ne dönüÅŸtüÄŸünün açık göstergesi.

Bakın net ÅŸekilde tekrar söyleyeyim. Üzerinden 100 yıl geçmiÅŸ yaralarımızı bile kapattırmamaya çalışmak, bunu yaparken de aÄŸzından salyalar akıtarak “buralar hep bizim” demek tek başına Kamalizm’in sefaletini anlatmaya yeter.

Aslına bakılırsa Kamalistlerin bu tavrı en büyük zararı Atatürk’e veriyor. Bu düzlem, geniÅŸ toplumsal kesimlerin Atatürk algısını da sürekli kısıtlı bir alana hapsediyor.

Aslında mesele ÅŸu: Yahu bırakın da acılarımızı, sevinçlerimizi, umutlarımızı birlikte yaÅŸayabileceÄŸimiz bir ülkenin hayalini kurmaya devam edebilelim. “Acı sadece benim acımdır, sevinç sadece benim sevincimdir” tavrıyla varabileceÄŸimiz yer çok korkutucu.

GördüÄŸüm odur ki Åžeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın, Ä°skilipli’nin yanında olanlar bütün güçleriyle “o çirkin gerçeÄŸi” unutmaya, olanı biteni büyük oranda kapatmaya meyyaldirler. Kavgadan da büyük oranda kaçıyorlar. Gelin görün ki maÄŸdur deÄŸil katil kapatmamaya çabalıyor meseleyi. Kavgayı o sürdürüyor. Kamalizm’i “akıl tutulması” haline getiren ÅŸey de tam budur ve buradadır iÅŸte. Basit bir “rahmet dilemeyi” bile havsalalarına sığdıramayan bir küstahlık, bir buyurganlık biçimi icat etmeyi baÅŸarıyorlar.

Konya’da çarÅŸafıyla gezen bir hanıma küstahlık eden 70 yaşındaki pisliÄŸin de, Yıldız Tilbe’ye “ölürsün inÅŸallah” yazan ahmağın da derdi aynı. Kendilerini memleketin tek, yegâne, deÄŸiÅŸmez sahibi sanıyorlar. Fakat haber ÅŸu: Bu yeni dünyada kimse kimsenin sahibi de deÄŸil, efendisi de… Eski çamlar çoktan bardak oldu. Bu yeni duruma uyum saÄŸlamayı öÄŸrenirlerse ne âlâ. ÖÄŸrenemezlerse müzelerde “fosil” diye sergilenmekten baÅŸka bir iÅŸe yaramayacaklar.

 

YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.