Sosyal Medya

Devşirme bilim ve yabancılaşma

Devşirme aydın ve entelektüeller, bir bilim misyonerliği tavrına sahip. Kendilerine yabancılaşan dünyayı önce şeytanlaştırırken arkasında da onu bulunduğu kötülükten kurtarmak için “uygarlık ihracatçılığı” rolüne girerler. Buna modernlik, gelişme, kalkınma, medenileşme adını verirler.



Akademik devşirme, dünya sistemi içindeki hâkim konumuzu kaybetmekle beraber başladı. Aydınlar, entelektüeller ve akademisyenler yeni egemen dünya düzeninin merkezlerinde devşirme olma çabasına girdiler. Özellikle entelektüel kamuda oryantalizme alternatif bir yol olarak çıktı Oryantalizm, yeterince ağır eleştirilere muhatap olduğu ve özellikle Edward Said’in teorisiyle beraber ipliği pazara çıktığı için eski gizemli gücünü sürdüremiyor. En azından kendini daha Türk, daha Müslüman, daha Arap ve daha milli hissedenler üzerinden etkisi sınırlı. İşte tam bu kırılma sürecinde devşirme bilim ortaya çıkıyor. Devşirme bilimin devşirme akademisyenleri ve entelektüelleri boy atıyor.

Devşirme bilim, özellikle sosyal bilimler alanında kendini tamamen toplum, tarih ve ilahiyat gerçekliğine yabancılaşan bir bilimsel yöntemi ifade etmek için kullanıyorum. Bu devşirme bilimin devşirme akademisyen ve entelektüelleri de batılı sosyal teorinin tornasından geçtikçe tarihlerine, toplumlarına ve inançlarına yabancılaşırlar. Zamanla kendi sosyal varlık dünyasıyla da bu yabancılaşma temelinde ilişki kurmaya başlıyorlar. Onu yabancı, anlaşılmaz, vahşi, geri, gayri insani ve barbar bir alan olarak algılıyorlar. Burada Müslüman toplumun tarihsel gerçeklikleri ve dini yapıları kölelik, talan, çok karılı evlilik, despotik yönetimler ve geri kalmış bir sosyal depo olarak muhayyile edilir.

Devşirme aydın ve entelektüeller, bir bilim misyonerliği tavrına sahip. Kendilerine yabancılaşan dünyayı önce şeytanlaştırırken arkasında da onu bulunduğu kötülükten kurtarmak için “uygarlık ihracatçılığı” rolüne girerler. Buna modernlik, gelişme, kalkınma, medenileşme adını verirler. Üstlenilen bu rolle aslında kendilik gerçekliğine ve toplumsal varlık dünyalarına olan yabancılaşmalarını da aşmış oluyorlar. Elitizm buradan doğar, hegemonyanın bilimi de. Elbette Batı bilim ideolojilerinin hegemonyasının sözcülüğüdür bu. Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, Viyana’da psikanaliz eğitimini alan Dr. Ramiz ile ilgili analizlerinde bu tipleri gösterir. Dr. Ramiz psikanalize bir ideoloji ve din gibi bakar. İman ettiği Batı modern toplumları ve bilimine ulaşmak için milleti psikanaliz ile kurtaracağını düşünür. Tanpınar, bunun beyhude ve traji-komik bir çaba olduğunu gösterir.

Entelektüel ve aydın, elbette eleştiri sahibidir. Hükümetini, devletini ve toplumunu da eleştirir. Ancak devşirmeden farkı şudur. Bunları yaparken kendi toplumuna, coğrafyasına ve inancına yabancılaşmaz. Hem eleştirir hem de onu kendi dinamikleriyle ihya etmek için entelektüel varlığından firar etmez. Nurettin Topçu böyledir. Sorbonne Üniversitesi’nde doktora yapar, Avrupa’nın felsefesinden ve düşüncesinden yararlanır. Türkiye’de devleti de, iktidarı da ve aydınları da eleştirir. Hatta dini de eleştirir. Bunu yaparken ne tarihine, ne toplumuna, ne de İslam’a yabancılaşır. İsyan Ahlakı düşüncesini yayar. Ama aynı zamanda Yarınki Türkiye’yi de yazar. İşte yabancılaşmadan eleştiri yapmayı başardığı için önemli bir düşünürdür. Benzer durum Kemal Tahir ve Cemil Meriç için de geçerli. Jurnal’ı okuduğumuzda Cemil Meriç’in toplum ve siyasetle yaşadığı çatışmaları trajik bir biçimde hissederiz. Türk toplumuna, “Düşünmenin köpek kuduz gibi kovalandığı ülke” der. Ama aynı Cemil Meriç, Bu Ülke diye de manifesto yazar. Entelektüel varlığına ve sosyal varlığına yabancılaşmadan kritik sahibi olmayı başarmak budur.

Siyasi merkezden bir tokat yiyen akademisyen, hemen Batı’da devşirme olmaya koşarsa bütün saygınlığını kaybeder. Ne kendi toplumunda saygınlık edinir ne de Batı toplumlarında. Sadece bir elitler cemaatinin mensubiyeti içinde yaşar. Bu entelektüel cemaati ve merkezi memnun ettiği oranda ödül sahibi olur, para kazanır, etkili araştırma merkezleri tarafından patlatılır. Ortadoğu ve İslam üzerine yazdığı sıradan metinler, bu hegemonik bilim pazarıyla el üstünde tutulur. Bütün kazancı budur. Kendi coğrafyasının ve tarihinin varlığına yabancılaşmanın bedeli ile heybede kalan budur. Batı modernliğinin misyonerliğini yapmanın karşılığı budur.

Ne şahıslarla işimiz var, ne de modernliği reddetmekle. İslam içi savaşı entelektüel ve bilim alanında devşirmelerle başlatan güç merkezlerine karşı duyarlılık içinde olma derdimiz var. Müslümanları kendi inançlarıyla ve varlıklarıyla çelişkiye girmesi için seferber olan Batı’daki Müslüman bilim insanlarının zihni tutum ve rolleriyle bilimsel kavgamız var. Coğrafyamıza, tarihimize ve inancımıza sahip çıkmanın entelektüel namusunu koruma derdimiz var.

 

Ergün Yıldırım / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.