Taha Kılınç: Gaz lambası eşliğinde Fas'ın siyasi serencamı
Berberî komutan Târık bin Ziyâd’la Kuzey Afrika’nın Arap valisi Mûsâ bin Nusayr ve askerleri arasındaki çekişmelere dair bolca rivayete rastlanır. İber Yarımadası’ndaki Müslüman hâkimiyetinin yumuşak karnı olmayı sürdürmüştür. Mahcûbî Aherdân’ın ölümü bağlamında Fas siyaset sahnesine bir kere daha göz atarken, kökleri yüz yıllar öncesine uzanan bazı meselelerin günümüzde de ayniyle vakî oluşu, “Neden tarih okumalıyız?” sorusunun açık bir cevabına dönüşüyor.
Bugünkü Fas Krallığı, 1912’den itibaren Fransa’nın “himaye”si altına girmişti. Komşu ülke Cezayir’i işgal edip sömürgeleştiren Fransızlar, Fas’ta biraz daha gevşek bir yönetimi tercih ettiler. Ancak resmî adı “himaye” de olsa, Fas’ın kontrolü tümüyle Fransızların elindeydi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyada yükselen trendlerle uyumlu biçimde, Fas da belli bir sürecin sonunda, 1956’da bağımsızlığını kazandı. Fas artık krallık yanlıları, milliyetçiler, çiftçiler, tüccarlar, ülkede kalan Fransız bürokratlar, askerler, Araplar, Berberîler gibi pek çok sınıfın güç mücadelesine sahne olacak, kavgayı da nihayetinde krallık kazanacaktı.
Fas’ta, Fransız idaresine karşı direniş hareketinin öncü isimlerinden biri, Abdulkerîm el Hatîb idi. Tıp fakültesi mezunu bir cerrah olarak çalışırken, bir yandan da ülkesinin bağımsızlığı için faaliyetlere girişen Hatîb, kendisi gibi “himaye” karşıtı hareketin tanınmış isimlerinden Berberî asıllı Mahcûbî Aherdân ile birlikte, 1959’da “Halk Hareketi”ni kurmuştu. Zaman içinde Aherdân’ın Berberî kimliği üzerinden siyaset yapmaya başlaması üzerine, Abdulkerîm el Hatîb, hareketin 1967’nin başında düzenlenen beşinci kongresinde üyelikten istifa etti.
Abdulkerîm el Hatîb, bu sırada devlet yönetiminde önemli vazifeler de almıştı. 1960’da çalışma ve sosyal işler bakanı, 1961’de Afrika işlerinden sorumlu bakan ve nihayet 1965’te parlamento başkanı olmuş, Fas’ın bağımsızlıktan sonraki her iki kralıyla da -Beşinci Muhammed ve İkinci Hasan- yakın mesaide bulunmuştu. Krallarla çalışmak, ona ülke siyasetinin görünmeyen yüzüne dair çok şey öğretmiş, yönetim nezdinde onu “güvenilir” bir şahsiyet haline getirmişti. Mahcûbî Aherdân’la yaşadığı görüş ayrılıklarının temelinde, kendisinin Fas Kraliyet Ailesi’ne olan şahsî yakınlığı da muhakkak rol oynamıştı.
Kurucusu olduğu Halk Hareketi’nden ayrıldıktan kısa bir süre sonra, yeni bir siyasî parti için kolları sıvayan Abdulkerîm el Hatîb, 1967’nin şubatında, “Demokratik Anayasal Halk Hareketi”ni kurdu. Yeni partinin sembolü, ışığı etrafı aydınlatan bir gaz lambasıydı. 1992’den itibaren, “İslâmcı” eğilimleriyle bilinen “Islah ve Tecdîd Hareketi” üyeleri Abdulkerîm el Hatîb’in partisine üye olmaya başlayacak, oluşan yeni siyasî koalisyonun ismi de 1998’de “Adalet ve Kalkınma Partisi” olarak değiştirilecekti. 2004’te yerini Sa’deddîn Usmânî’ye (d. 1956) bırakarak aktif siyasete veda eden Hatîb, 28 Eylül 2008’de Fas’ın başkenti Rabat’ta hayatını kaybettiğinde, cenazesine Fas Kraliyet Ailesi’nin ve Fas hükümetinin üst düzey temsilcileri de katılacaktı. İşin ilginç yanı, Hatîb’in partisini emanet ettiği Usmânî’nin Berberî bir aileye mensup olmasıydı. Usmânî, 2017’de “Fas’ın ilk Berberî başbakanı” unvanıyla da tarihe geçecekti. Kral Altıncı Muhammed’in Usmânî’yi başbakanlığa getirmesi, 2011’de “Arap Baharı” çerçevesinde Berberîce’nin resmî dil ilân edilmesinin tamamlayıcı halkasıydı.
Berberî lider Mahcûbî Aherdân, Hatîb’in ayrılmasından sonra bir yandan siyasî hayatını, diğer yandan da Halk Hareketi’nin liderliğini sürdürdü. 1961’den 1983’e kadar savunma, tarım, ulaştırma, sosyal dayanışma gibi bakanlıklarda bulundu. Halk Hareketi’nin 1986’daki genel kongresinde görevi bırakıncaya kadar, Fas’ta Berberîlerin hakları için mücadelesine devam eden Aherdân, hayatının sonraki dönemlerini yazarak ve resim yaparak geçirdi. Üç büyük cilt halindeki hatıraları, ülkesinin yakın tarihine tutulmuş güçlü bir projektör gibiydi.
Mahcûbî Aherdân, geçtiğimiz pazar sabahı -15 Kasım 2020- Fas’ın başkenti Rabat’taki bir hastanede hayata gözlerini yumduğunda, 100 yaşına yaklaşıyordu. Aherdân’ın ölümü vesilesiyle yazılıp-çizilenlerin satır aralarında, Mağrib’deki Arap-Berberî ayrımına dair kodları fark etmek mümkündü. Ancak Aherdân’ın temsil ettiği çizgi artık Fas merkezî yönetimi için “tehlike” teşkil etmiyor olmalı ki, Fas Kralı Altıncı Muhammed, müteveffâ siyasetçinin arkasından sıcak bir taziye mesajı bile yayınladı.
Mağrib’in tarihi okunduğunda, daha en başta, Berberî komutan Târık bin Ziyâd’la Kuzey Afrika’nın Arap valisi Mûsâ bin Nusayr ve askerleri arasındaki çekişmelere dair bolca rivayete rastlanır. 711’den itibaren Endülüs’ün fethine başlandığında daha da derinleşen bu çekişmeler, sonraki asırlar boyunca İber Yarımadası’ndaki Müslüman hâkimiyetinin yumuşak karnı olmayı sürdürmüştür. Mahcûbî Aherdân’ın ölümü bağlamında Fas siyaset sahnesine bir kere daha göz atarken, kökleri yüz yıllar öncesine uzanan bazı meselelerin günümüzde de ayniyle vakî oluşu, “Neden tarih okumalıyız?” sorusunun açık bir cevabına dönüşüyor.
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.