Özel / Analiz Haber
Başörtüsünü açmak
Başını açanların meselesi aslında ebeveynlerinin kuşağının hazırlayamadığı bir pedagojinin, ilmihalin, fıkhın ve kamusal alan boşluğunun meselesidir.
BaÅŸörtüsünü baÅŸta dikenli bir bez gibi taşımamak gerekir elbette, kahrolarak örtmenin sahibine bir faydası yok. Ancak böyle bir eÄŸilim Ä°slami kesimlerin, bütün olarak da Müslüman dünyanın bir yenilgisi ÅŸeklinde takdim edildiÄŸinde, orada süreçleri eksik okumaktan ileri gelen bir yanlış anlama olduÄŸunu söyleyebiliriz.
Dünyada vuku bulan olaylar bizi hep ÅŸaşırtıyor, geçmiÅŸte olup bitenler üzerine yeterince düÅŸünmemiÅŸsek. Åžimdilerde baÅŸlarını açıp mutlu olan kadınlarla ilgili haberler okuyoruz.
BaÅŸörtüsünü baÅŸta dikenli bir bez gibi taşımamak gerekir elbette, kahrolarak örtmenin sahibine bir faydası yok. Ancak böyle bir eÄŸilimin ortaya çıkması Ä°slami kesimlerin bütün olarak da Müslüman dünyanın bir yenilgisi ÅŸeklinde takdim edildiÄŸinde, orada süreçleri eksik okumaktan ileri gelen bir yanlış anlama olduÄŸunu söyleyebiliriz. Yerkürede hiçbir ÅŸey kimse için eskisi gibi deÄŸil. Bu nedenle öznel hikâyelerin oluÅŸturduÄŸu bir eÄŸilimi, kiÅŸiselliÄŸin aile veya toplumsal varlık içinde eridiÄŸi dönemlerin dalgalarıyla kıyaslamak özellikle yanlış.
BaÅŸörtüsünü yeniden keÅŸfetmek
Yüz elli yıl öncesine kadar neredeyse bütün toplumlarda kadınlar baÅŸörtülüydü. Batı modernleÅŸmesini takip eden hızlı süreçte kadınların baÅŸörtülerini atması, Hristiyan geleneÄŸinin kadın kodlarından özgürleÅŸme anlamına da geldi. Önce Avrupa’da, eksik insan, doÄŸuÅŸtan günahkâr, akıldan ve ruhtan yoksun bir varlık olarak kabullenmeyi sineye çekmeyen feminist kadınlar din adamlığı oligarÅŸisinin bu kabullerle biçimlendirdiÄŸi kavram, kabul ve âdetleri toptan reddederken bu dinin anlam dünyasında dünyevi bir hegemonyanın kabulünü gösteren baÅŸörtüsünden de uzaklaÅŸtılar. Yepyeni bir hayat tarzı arayışı daha güçlü çatışmaları getiriyordu. Süreç hızlandı. Oy hakkı mücadelesi gibi alanlarda kendini gösteren özgürlükçü söylemler, ataerkil kültür ve toplumsal kodlara dönük sorgulamalar, feminizm genel baÅŸlığı altında deÄŸerlendirildi hep.
Yüz yıl geçmeden feminist kadınların mücadeleleri sonucunda elde ettikleri oy hakkını halkı Müslüman ülkelerdeki kadınlar da yönetimlerin bir bağışı olarak kullanmaya baÅŸladı. Oysa oy veya rızanın onayı Akabe Biatları’nda Müslüman kadınlara da verilmiÅŸti. Bunu kimi unuttu, kimi hatırladı, kimi göz ardı etti...
Konu çok saçaklı, o yüzden dağılmaya hazır. Kimi kadınların “özgürleÅŸme” adına baÅŸörtüsünden kurtulmaya çalıştıkları dönemlerde kimi kadınlar da “özgürlük” adına baÅŸörtüsünü yeniden keÅŸfetti.
Abdullah Cevdet Kur’an’ı kapatıp kadınları açmak suretiyle elde edilecek kestirme modernleÅŸmeyle çöküÅŸün önleneceÄŸini düÅŸünüyordu. Baskı ve tahakküm olguları çarpıtarak çığrından çıkarırken tevazu, rıza ve takva arayışının da önünü alıyor. II. Abdülhamit’in sıklıkla yayımlattığı kılık kıyafet genelgeleri ne toplumun müreffeh kesimlerindeki kadınları lüks ve ihtiÅŸam içindeki hayatlarını sergileme heveslerinden vazgeçirdi ne de savaÅŸların yol açtığı yoksullukla mücadele eden kadınların evlerine kapanmasını saÄŸladı.
Mithat Cemal’in Üç Ä°stanbul romanının Süheyla’sı ve Halide Edip’in Yeni Turan’ının Kaya’sı sade bir tesettürün peÅŸinde oldular. “Pozitivizm metafizikçi Ä°ttihatçıları tasfiye etti, genç pozitivistleri de materyalizm tasfiye edecektir”der Abidin Nesimi Yılların Ä°çinden isimli hatıratında. Bu tasfiyeler sürerken Ä°slami kesimler kendi özel alanlarına kapanarak mevcut kamunun hayat tarzı yaptırımlarından korunmaya çalıştılar. Ulusalcılığın ideal kadın bedeni model ÅŸeklinde kamuya yerleÅŸiyor ve bütün ÅŸartlarıyla kadın kitlelerini örtülerinden vazgeçmeye zorluyordu. Talim ve terbiye kanallarında örtülü olmak cahil, köylü ve asalak olmakla bir tutuluyordu adeta.
Hidayet sosyolojiyi ÅŸaşırtır. 1991’de vefat eden Abidin Nesimi bu dönemin de ÅŸahidi olmuÅŸtu, nasıl yorumladığını bilmek isterdim.
Hızlı geçiÅŸler sürecinde baÅŸörtüsü sadece agorafobiye zorlanmış kadınların kullanımıyla sınırlı kalmadı, pozitivist eÄŸitim görmüÅŸ genç kızlar da baÅŸlarını örterek “ulusal kadın modeli”nin veya kapitalizmin ideal kadın bedeni ölçülerinin dayatmalarına, yaratılmışlığın ÅŸükründen ayrı düÅŸünülemeyecek “emanet beden” kabulüyle itiraz ettiler.
Yasakların gündeme getirdiÄŸi tartışmalarla keÅŸfedilen kavramlar ve böylelikle süren yeni öÄŸrenmelerle de kadınlar baÅŸörtüsüne yöneldi. Tesettürlü kadınların kamusal alan mücadelesi sadece kendileri için öÄŸretici olmadı, aile ve çevrelerini de etkiledi. KuÅŸkusuz göçler ve ÅŸehirleÅŸme bu denli yoÄŸun yaÅŸanmasaydı, genç kızlar ve kadınlar için bu deÄŸerleri yeniden tanıma ve keÅŸfetme ortamları aynı ÅŸekilde oluÅŸmayacaktı.
Mithat Cemal’in Üç Ä°stanbul romanının Süheyla’sı ve Halide Edip’in Yeni Turan’ının Kaya’sı sade bir tesettürün peÅŸinde oldular.
Ya ona benzeyecek ya da bir hiçe dönüÅŸeceksiniz... Çok sonraları aile ortamında örtünen kimi genç kızlar annelerinin hayatlarını tekrar etmelerinin imkansızlığını fark ettiler. Bir medeniyete özgü sükûnetin görgüsü, muaÅŸereti, fıkhı açısından deÄŸil, düzenini arayan bir bunalım çağının gel-gitleri açısından bakabileceÄŸimiz bir olgu bu: Başında bir örtüyü severek taşımak kendine has bir keÅŸif süreci talep ediyor. Elbet hidayet süreci diye de adlandırılabilir böyle bir süreç. Soyut veya somut tesettür devriyeleriyle mükemmel örtülü ancak köÅŸeyi döndüÄŸünde baÅŸörtüsünden kurtulmaya çalışan kuÅŸaklar yetiÅŸiyor, Ä°ran Devrimi sonrasındaki uygulamalar bize bunu öÄŸretmiÅŸti.
Baskıya karşı baÅŸörtüsünü benimsemek
BaÅŸörtüsünün aynı açıklama olamadığı ÅŸartlar altında kimi gençler aile hikâyesinin onları götürdüÄŸü baÅŸörtüsünden vazgeçmeye baÅŸladı, çünkü o hikâyenin bazı unsurlarını bir türlü bulamıyorlardı aradıkları yerde. Ahlakın sadece baÅŸörtüsü, baÅŸörtülü kadınlar üzerinden konuÅŸulması da ne ikna ediyordu ne de teÅŸvik; 20 yıl önce Ä°slâmiyât dergisinde yayımlanan “Ä°ran’da Siyah YorgunluÄŸu” baÅŸlıklı yazımda bunu anlatmıştım: Halk hareketlerini baskılamaya çalışan yasakçı iktidarlara karşı hak arayışının yanında olan kadınlar, halkla özdeÅŸ ve hakkaniyetle baÄŸlı baÅŸörtüsünü canla baÅŸla benimsediler. Ancak süreç içinde bu özdeÅŸleÅŸmeyi mümkün kılan baÄŸlar gevÅŸemeye, kul hakkı kapsamına giren sorunlar zahiri dindarlık söylemleriyle perdelenmeye baÅŸlandığında, gençler için de baÅŸörtüsü eski cazibesini yitirmeye baÅŸladı.
“Gençler niye başını açıyor?” sorusu sonradan başını örten benim kuÅŸağımı iÅŸte ÅŸu soruya götürüyor:
Biz gençliÄŸimizde başımızı ailelerimizin muhalefetine raÄŸmen niye örtmüÅŸtük? BaÅŸörtüsü kuÅŸkusuz Allah’ın emriydi ve yanı sıra baÅŸka bir dünyaya aitliÄŸin bir göstergesiydi. Böyle bir dünyaya inanmak bir güç gerektirir ve gençlik bu güce sahiptir. Bizim kuÅŸağımız bunu gerçekleÅŸtireceÄŸine inandı. BaÅŸörtüsü yasakları karşısında direniÅŸin aradığı yeni kamusallık bu muydu peki?
Hep Necdet Subaşı’nın sözüne atıfta bulunuyorum bu konularda: “Bizim çocuklarımız bizim hikayelerimizde yaÅŸamak istemiyor.” Kendisi bu tespiti Çorum’da 2014’te düzenlenen DünyevileÅŸme Sempozyumu’nda yapmıştı.
1980’lerde herkes aynı safta durduÄŸu kiÅŸinin baÅŸörtüsünün deseni, boyutları, rengi, pardösüsünün etek uzunluÄŸuyla, vakti giren namazı kaçırıp kaçırmadığıyla ilgilenirdi. Bir eksik varsa edinilmiÅŸ yeni bir bilgiyle düzeltme sorumluluÄŸu hissedilirdi. Karşı cinslerin kaçak göçek ayak basılan kamusal alanda ortak bir dil ve muaÅŸeretten yoksunluÄŸunun oluÅŸturduÄŸu büyük sessizlikler, yanlış anlamaların veya anlamaktan uzak durmaların kırgınlıklarıyla derinleÅŸirdi. Gerçekten saygı duymak nasıl olur, kiÅŸinin kendine özsaygısı da sürekli kendini haklı ve mazur bilmekle nasıl kazanılır, bizlerin güçlü bir sesle sormadığı bu sorular gelecek kuÅŸaklara intikal etti hikâyeler yoluyla. Kimse baÅŸörtüsünün desenleriyle, boyuyla, markasıyla ilgilenmiyor artık, kamusal serbesti birbirine sahip çıkma samimiyeti ve sorumluluÄŸu veren dayanışmaların silikleÅŸtiÄŸi bir dönemde gerçekleÅŸti. BaÅŸörtüsü serbest oldu, ancak yepyeni sorunları var sistemin; mazlumun aynadaki siması sürekli deÄŸiÅŸir.
BaÅŸörtüsü kuÅŸkusuz Allah’ın emriydi ve yanı sıra baÅŸka bir dünyaya aitliÄŸin bir göstergesiydi.
Serbesti sonrası çoÄŸu genç birçok olgunun yanı sıra yasakların sembolleÅŸtirerek aşırı anlamlar yüklediÄŸi baÅŸörtüsünü de yeni dönemin mazlumiyet hikâyeleri açısından yorumluyorlar. “Yükseklerde bir yere baÄŸlılığın” gereklerini temsile ÅŸamil göremedikleri ölçüde sorguluyorlar baÅŸta taşınanın artık ne anlama geldiÄŸini... Burada da kuÅŸkusuz baÅŸka türlü bir yüceltme var, insan başında örtü olsa da olmasa da zaafları olan bir varlık. Kimi gençler, mücadelesini vermedikleri bir direniÅŸin “yüce” anlamını taşımaya gönüllü olsalar bile güç yetiremedi buna, kimisi gönül baÄŸlarını da koparma noktasına taşındı. Her birinin kendine göre bir sebebi olmalı ve farklı sebepler bir araya geldiÄŸinde birçok baÅŸörtüsünden vazgeçme hikâyesi çıkıyor karşımıza.
Annelerin hikayeleri
BaÅŸörtüsü yüzünden masum görülüp sürekli uyarılar almak, baÅŸörtüsü yüzünden iktidarın bütün yanlışlarının hesabını vermeye çaÄŸrılmak, kul hakkı, emanetin ehline verilmesi gibi Ä°slami birçok deÄŸer ve erdem konu edilmezken baÅŸörtüne aşırı anlam atfedildiÄŸini düÅŸünmeye baÅŸlamak ve daha önemlisi, baÅŸörtüsünü küçük yaÅŸtan itibaren anne ve babaların büyük hikâyelerinin bir gereÄŸi hâlinde taşımak. Annenin baÅŸörtüsünün yüklendiÄŸi direniÅŸ boyutundan yoksunluÄŸunda yine anneye ait bir mücadelenin hikâyesi tarafından biçimlendiÄŸi hissinin itirazı, yukarıda saydığım sebeplerle güçleniyor. En yaygın ve etkileyici semboldü baÅŸörtüsü, en göze görünen tepki ve itirazlar da onu açmakla geliyor.
Yasakçı iktidarlara karşı hak arayışının yanında olan kadınlar, halkla özdeÅŸ ve hakkaniyetle baÄŸlı baÅŸörtüsünü canla baÅŸla benimsediler.
Bu gençler gördüÄŸümüz baskıların, fedakârlıkla sürdürdüÄŸümüz direniÅŸ ve hizmetlerin hikâyeleriyle, ancak korunaklı ortamlarda büyüdüler, böyleyken anne ve babalarının zorlu hayatlarının özümsediÄŸi her bilgi ve tecrübeyi erkenden yaÅŸlanmış bir ruh hâliyle benimsemeleri beklendi. Haklı davanın çıkarımlarıyla yaÅŸayıp gideceklerdi sanki kendilerine ait baÅŸka bir anlama çabası olmaksızın... BaÅŸörtüsünü çıkaran kızların bir kısmı bir duygu ve düÅŸünce özümsemesi yaÅŸamaksızın örtmüÅŸtü başına bir davanın sembolünü. Hep anlatılan fakat hazırlanmadığı dolayısıyla henüz kabullendiÄŸi söylenemeyecek bir temsili henüz ulaÅŸamadığı bir olgunlukla sürdürmeliydi. Bu bir reddediÅŸ deÄŸil, bir hazırlanamama hikâyesi. Bir de hem Ä°ran’da hem de Türkiye’de baÅŸörtüsünü açan genç kızlardan duyduÄŸum bir sorgulama hikâyesi var: Niçin baÅŸörtüsü konusundaki hassasiyet faiz, sömürü, ÅŸiddet, rüÅŸvet, adam kayırmacılık gibi konularda gösterilmez! Neden ahlak sadece kızlar ve kadınların giyim kuÅŸamı, hâl ve hareketleri üzerinden konuÅŸulur!
Bir kuÅŸak kendi geniÅŸ hikâyesiyle çocuklarını ve sonraki kuÅŸakları dava adına sarıp sarmalamak istedi. Oysa kamusal yasak nedeniyle büyük anlamlar yüklenen baÅŸörtüsünün eyleme alanı kamusal serbesti döneminde yarıda bırakılmış eÄŸitim ve amaçlara yoÄŸunlaÅŸtı. KardeÅŸliÄŸin, tevazuun, sadeliÄŸin, diÄŸerkâmlığın, gecekondularda yaÅŸayan göçmenlerin dertleriyle hemhal olmanın örtüsü çok dağınık bir alanda geziniyordu artık, dolayısıyla sembolik anlamında da bir dağılma oluÅŸmaktaydı. Ä°deallerin örtüsünün akıp giden hayat içinde eskisi gibi kalması elbette beklenemezdi. Bir bakıma olan, kamusal alanı görece deÄŸiÅŸtiren baÅŸörtüsünün anlamının bir tür normalleÅŸme içinde gösterdiÄŸi uyumdu da; herkes meÅŸrebine göre örtünüyordu. Serbesti sonrası baÅŸörtünün “normalleÅŸme” sürecinde giderek geleneksel baÅŸ örtme tarzlarının esnek yönüyle bir buluÅŸma gerçekleÅŸtirdiÄŸi de söylenebilir
Gelgelelim önceki büyük hikâye, daha azıyla yetinmeye izin vermiyor ve sorgulama sertleÅŸiyordu: BaÅŸörtüsü sadece örtü müydü, özellikle takva örtüsü deÄŸil miydi? DurmuÅŸ oturmuÅŸ zamanlarda yaÅŸamayanlar için takvadan yani ileri bir mertebeden baÅŸlamayı mümkün kılan o güçlü sıçrama istisnai dönemlere özgü bir imtihan veya bağış olsa gerek. Takva söz konusu olunca diÄŸerkâmlıkla ilgili, kul hakkıyla ilgili duyarlıkları hatıra getirmemek mümkün müdür? Takvadan söz edilecekse, küçük bir kızın sorumlulukları adına konuÅŸurken daha temkinli olmak gerekmez mi? Anneler kaÅŸ göz eder, babalar itibarlarını öne sürer… Çocuk anne ve babanın muhtemel “takva” düzeyinin incelik ve hassasiyetlerini nasıl kavrasın, evlerin eski evler, mahallenin eski mahalleler olmadığı, dolayısıyla bu incelikleri kuÅŸatan tabii öÄŸrenme ve özümseme ortamlarından yoksunlukta?
GeçmiÅŸ on yıllarda ve daha öncesinde olduÄŸu gibi sabit çevrelerde yaÅŸamıyor insanlar, farklı çevrelere girip çıkıyorlar.
Ve zaten bütün o takva üzere verilen mücadele bir tek baÅŸörtüsü için verilmiÅŸ olamazdı. Eski kamusal alan bir direniÅŸle deÄŸiÅŸmeye mecbur edilmiÅŸken yeni teÅŸekkül eden düzende açılan yaraları kim kendine dert edecek? 1980’lerde baÅŸörtüsü kuÅŸkusuz baÅŸka sebeplerin yanı sıra erdemlilik ve iffet sembolü olarak da benimseniyordu, ancak artık baÅŸ örtme tarzları dağılırken sebepler de dağınıklık gösteriyor.
Hicap kıstası açısından bakılacak olursa artık ne her türlü baÅŸ örtme tarzının her ÅŸart altında eskiden görüldüÄŸü ÅŸekilde iffeti temsil etme niyeti içinde olduÄŸu öne sürülebilir ne de kimse başını örtmeyen bir kadını bu nedenle “iffetsiz” diye damgalayıp yargılama hakkına sahip olabilir.
Rızadan yoksunluk, mutsuzluk, kaçamaklar, gösteriÅŸ düÅŸkünlüÄŸü ve bütün bu nedenlerle tabii geliÅŸimin bir yerinde takılıp kalma sadece baÅŸörtüsünü ilgilendiren meseleler deÄŸil. Rızadan yoksunluÄŸa raÄŸmen ısrarda ise devletlerin ve ailelerin söylemsel fukaralığı kendini gösteriyor.
Meselenin farklı ve deÄŸiÅŸme gösteren anlam boyutlarını ÅŸu iki anekdot açıklayabilir sanıyorum: Ä°lki on beÅŸ yıl kadar önce başını açan Ä°ranlı bir genç kızdan duyduÄŸum ÅŸu cümle: “Ben başımı açmadım, çünkü hiç örtmemiÅŸtim. Başımdaki örtü annemin ve babamın itibarıydı.” Ä°kincisi Nazife ÅžiÅŸman’ın yayına hazırladığı BaÅŸörtüsü MaÄŸdurlarından Anlatılmamış Öyküler’de yer alan ÅŸu ifadeler: “BaÅŸörtüsü benim bir parçam. Onu takmazsam kendimi çıplak hissedeceÄŸimi biliyorum. Ve onu çıkardığım anda benden geriye bir enkazın kalacağını da biliyorum. Hiç günah iÅŸlemiyor deÄŸilim. Ama hiçbirisi başını açmak gibi deÄŸil, onların sürekliliÄŸi yok. Oysa baÅŸörtüsünü çıkardığımda, her sabah aynaya bakarken günahkâr bir yüze bakıyor olduÄŸumu hissetmek beni mahvedecektir.”
Ä°lk aktardığım anekdota gelebilecek itirazları duyar gibiyim. Müslüman bir ailede anne ve baba çocuÄŸundan başını örtmesini isteyemez mi?
Ne yazık ki içinde bulunduÄŸumuz son yirmi yıl ve daha hızlı olarak ise son on yıl ailenin sadece kesin talebiyle deÄŸil hatırı için bile örtünen baÅŸörtünün gevÅŸek olduÄŸunu ortaya koyuyor. BaÅŸörtüsü tıpkı onu örtme mücadelesi veren annelerinkine benzer bir ÅŸekilde Allah’ın rızası için örtüldüÄŸünde sevgiyle benimseniyor.
GeçmiÅŸ on yıllarda ve daha öncesinde olduÄŸu gibi sabit çevrelerde yaÅŸamıyor insanlar, farklı çevrelere girip çıkıyorlar. Çevre etkileri yeni dönemin akışkanlığıyla sürekli deÄŸiÅŸiyor. ÖÄŸrenme süreklidir, benlik bu anlamda sürekli yenilenir. Bilgi ve görgü, hayat tarzları sürekli çatışma hali içinde çoklu karşılaÅŸma alanlarında. Asıl mesele Müslümanların terbiye ve tebliÄŸ dilini gözden geçirme eksikliÄŸi. Sorun ÅŸu ki kendi dönemimizin genç insanını saygıdeÄŸer bir muhatap olarak kabul eden bir tebliÄŸ dili önemli gelmiyor ahkâm sahiplerine. Dünya eski dünya deÄŸil ve haddizatında bildiÄŸimizi sandığımız bu dünya bir “imtihan” yeri, dolayısıyla nostaljiyle kendimize hak vermeyi sürdürme konforuna sahip olamayacağımız sorunlar koyuyor orta yere. Biz tesettürü neden hala “açık zarf-kapalı zarf” kıyaslamasının ötesine geçen bir dille anlatmayı baÅŸaramıyoruz...
Kadın ahlakı - erkek ahlakı
Başını çoÄŸu zaman ailelerinin rızası hilafına örten kadınlar, takvalı bir hayat arayışının disiplinini buldu baÅŸörtüsünün sınırlarında.
Gençlik samimiyetin çağı ve -Aliya da iÅŸaret eder buna- kadın ve erkeÄŸe ait iki ahlak varmış gibi davrandığınızda onları aslında –zahirde kazanmış olsanız bile- kaybetmeye baÅŸlıyorsunuz. Genç bir erkek ailesinden öÄŸrendiÄŸi vecibeler dairesinden uzaklaÅŸtığında neden baÅŸörtülü bir genç kızın yüz yüze geldiÄŸi tepkilerle karşılaÅŸmaz… Bana kalırsa bütün ebeveynler Musa Carullah’ın Hatun kitabının perspektifiyle yönelmeli kız ve erkek çocuklarına.
Başını çoÄŸu zaman ailelerinin rızası hilafına örten kadınlar, takvalı bir hayat arayışının disiplinini buldu baÅŸörtüsünün sınırlarında. Ä°ki taraflı yasaklanan sokaklarda adım atma meÅŸruiyeti kazandırıyordu baÅŸtaki örtü, öne sürdüÄŸü sebeplerle. BaÅŸta dalgalanan örtüyle baÅŸka bir dünyanın mümkün olduÄŸunu görme/gösterme mücadelesinden söz edilemez ÅŸimdi doÄŸrusu, ancak başını açan gençlerin bir kısmı açısından baÅŸörtüsünü erdemlerle ve özellikle pratik ahlakla iliÅŸkilendirmeyi mümkün kılan coÅŸkulu bir özdeÅŸleÅŸme yoksunluÄŸundan söz edilebilir.
Başını açanların meselesi aslında ebeveynlerinin kuÅŸağının hazırlayamadığı bir pedagojinin, ilmihalin, fıkhın ve kamusal alan boÅŸluÄŸunun meselesidir.
BaÅŸörtüsünden vazgeçen kimi “gençlerin soruları” bir yerde, ebeveynlerinin ve örnek aldıkları pek çok insanın “cevabı yasaklı yıllarda verilmiÅŸ” ve “orada kalmış sorularına” ne kadar da benziyor!
Müellif: Cihan AktaÅŸ / Nihayet Dergi
Henüz yorum yapılmamış.