Sosyal Medya

Sezai Karakoç: Tanrı Korkusu ve Allah Sevgisi

Allah sevgisi, insan maneviyatının esasıdır. On­suz, ruhun manevi çöküntüsü mukadderdir. Ruhun manevi hastalıklarının tek ilâcı Allah sevgisidir.Bütün sevgiler, Allah sevgisini aramadır. Onun provasıdır. Denemesi ve karalamasıdır.



Bütün korkulardan kurtulmak isteyen insan, Al­lah’tan korkmayı bilen insandır.

Korkularımızın kaynağı, ölüm korkusudur. Bede­nimizin yok olması korkusu dallanır budaklanır da bin bir baÅŸlı bir korku sistemi haline gelir. Ölüm korkusunun temeli de, inançsızlık ya da inanç zayıf­lığıdır. Öteye inanmamak, yok olup gitmek tedirgin­liÄŸini getirir. Ancak Tanrı’ya inanan, O’nu seven ve O’ndan korkan insandır ki, öte âleme, hesaba inanır. Ölüm korkusunu yener. Ölüm korkusu yıldızsa, öte âlem korkusu güneÅŸtir. GüneÅŸin kalbde doÄŸuÅŸuyla yıldız kaybolur, görünmez olur.

Sevgi, coÅŸku getirir; korku, tedbir ve temkin. Al­lah’ı sevmek inancın temeli ise de, bu aÅŸkta cezbele­rin son derecesiyle yanıp kül olmamak için, terazi­nin öbür kefesine bakmak, kuÅŸ gibi uçuÅŸta öbür ka­nadı, Allah’dan korkmak, haddi aÅŸmamak, tevazu- i dan ayrılmamak kanadını kullanmak gerekir. Terazinin tek kefesini, aÅŸk kefesini doldurur da, öbür kefesini boÅŸ tutarsanız, denge bozulur, terazi devrilir.

KuÅŸu sadece sevgi kanadıyla uçurursanız, sonsuzluklara dalıp kaybolur.

Tanrı korkusu, fiziÄŸimizden gelen ya da psikoloji­mizde oluÅŸan tüm korkuların kafasını uçuran keskin Tanrı kılıcıdır. Onunladır ki, insan, temkin ve ted­birle birlikte, tüm lüzumsuz korkulardan azad olur.

Allah korkusu eÄŸitimini almamış ruh, sevgilerin en yücesine batmış olsa da, sınırını bilmeyen ruh olacaktır. Kâinatta insanın bir bakıma yüceler yüce­si bir yeri vardır ve insan bunu görür ve görmelidir ama madalyonun öbür yüzünü, insanın, diÄŸer tüm yaratıklann Allah’ın varlığı ve kudreti önünde bir hiç mesabesinde olduÄŸu gerçeÄŸini unutmamalıdır.

Tanrı korkusu, her an dalıp gidecek olan inÅŸam kendine getirir. Tarihin ve hayatın tüm acılı görü­nümleri onun için bir büyük ibret levhasıdır. Her an Tanrı’nın varlığını ve tek hakiki tasarruf sahibinin O olduÄŸunu hatırlamak lâzımdır. Böylece adımlar bin defa düÅŸünülerek atılır ve geri dönmeÄŸe gerek kalmaz. Ve zaten atılan adımların çoÄŸu geri dönüle­cek cinsten deÄŸildir.

Tanrı’dan korkmak, O’nu sevmeÄŸe engel deÄŸil, gerçekte O’nu sevmenin ÅŸartıdır. Åžuurlu sevmenin ÅŸartı. Sevgi dokusunu dirençlendiren damarlar, Al­lah korkusu çizgileridir.

Allah’tan utanma (haya), bu korkunun temel ta­ÅŸÄ±dır. Kötülüklerin, yoz eÄŸilimlerin yolunu tıkayan Tanrı taÅŸlarıdır Allah korkusu ve Allah’tan haya et­me düÅŸüncesi.

Tanrı’yı insan gibi düÅŸünen, tahayyül eden yir­minci yüzyılın aldatıcı etkisine kapılmış Batı aydın­lan, korkunun her türünü insan onurunu kinci gibi görürler. Oysa, fani ve bin bir kusurla dolu insandan korkmakla, ebedî ve ezeli, sonsuz kudret sahibi, bü­tün doÄŸruluk, iyilik ve güzelliklerin kaynağı Al­lah’tan korkma, aynı anlama gelmez ve aynı cinsten deÄŸildir. Allah’ın büyüklüÄŸü, kudreti karşısında hay­rete düÅŸme, hayran olma ve kendini bir kudret san­maktan dolayı utanç duyma, Allah korkusunun da­yanaklarıdır.

Allah sevgisini Ä°lâhî bir kılıç ve Allah korkusunu rahmani bir kalkan gibi kuÅŸanan mü’mindir ki, kâ­inatta, bütün olumsuz güç saldırılarına karşı mânen ve maddeten tam silâhlanmış ve mükemmel donan­mış olur.

Bu yolun büyük önderleri, bazı bilginlerin korku­ya, bazı aÅŸk insanlarının da sevgiye ağırlık vermesi yanında, iki duyarlığın dengeli haline, (zülcenaheyn- iki kanatlı) olma durumuna çağırmışlardır inanan- ’ lan. Bazı büyüklerde sadece birinin zikredilir gibi olması bizi aldatmamalıdır. Zikredilmeyen duygu zikredilenin içinde erimiÅŸ durumdadır. Ä°lâcın ÅŸekerle kaplanıp hap yapılması gibi. Mevlâna’nın sevgi çaÄŸ­rısı da tabii ki Allah’tan korkmayı zaten ve kendiliÄŸinden içermektedir.

ALLAH SEVGÄ°SÄ°

Ä°nsanoÄŸlu iyi düÅŸünse, gerçek anlamda dünyada hiç bir ÅŸeyinin bulunmadığım idrak eder. Gören gö­zümüz, iÅŸiten kulağımız, düÅŸünen dimağımız bile günü gelince bizi terk edip gider. Neye sahibiz ki? SahipliÄŸimiz, malikliÄŸimiz hep geçicidir. Bir bahçe­miz vardır. Onu kendimizin sanırız. Ama kimbilir belki onun içinde dolaÅŸan kedi de kendinin sanmak­tadır onu. KuÅŸ da, yılan da, kirpi de kendinin san­maktadır ÅŸu bizim sandığımız bahçeyi. KuÅŸ, ÅŸarkısı­nı söylerken bizden haberdar mıdır? AÄŸaç, köküyle toprağın karanlıklığını karıştırırken ve güneÅŸe, ışığa doÄŸru dallarını, çiçeklerini ve meyvelerini uzatırken bizden haberdar mıdır? Bizden haberdar olsa bile kendini bize ait kabul eder mi? “Ben aÄŸacım” demez de “ben insanın aÄŸacıyım” der mi? “Ben kuÅŸum” de­mez de “ben insanın kuÅŸuyum” der mi? Hayır, ne kuÅŸ, ne aÄŸaç, ne taÅŸ, ne yer, ne gök kendini bize ait sayar.

Ä°nsanoÄŸlu dahil, her yaratık kendini ancak Al­lah’a ait sayar. Bununla mutlu olur, bununla teselli­sini bulur. Dayanılmaz acılara, en dayanılmaz acı­lardan bir acı olan varoluÅŸ acısına bunun için daya­nır. Hatta bu acıyı en büyük sevince çevirmeÄŸe çalı­ÅŸÄ±r. Kendisini yaratan Allah’ı bilince, varoluÅŸ acısı­nın yaÅŸama sevincine döndüÄŸünü görür insanoÄŸlu.

Bize kalan, bizim olan, ebediyyen bizim olan, tek varlık Allah’tır. Hatta kendi varlığımız bile bizim de­ÄŸildir, bize ait deÄŸildir. Bir gölgedir. Ama, en parlak güneÅŸten daha parlak olan Allah’ın varlığı, bizi ay­dınlatır, yaÅŸatır, öte âleme taşır.

Severiz Tanrı’yı. Tanrı sevgisi, hayatın, varoluÅŸun tek temeli. O sevgi olmadan tek yaprak bile kımılda­maz kâinatta. Kâinattaki ahenk, o sevginin ahengi, barış o sevginin barışı, uyum o sevginin uyumudur.

Tanrı sevgisi, en yakıcı ateÅŸten daha ÅŸiddetli bir ha­rarete sahiptir. Ondandır ki, bunca engel, bunca perde yığdı aramıza kader. Yine de gün gelince mermer erir, taÅŸ delinir, perdeler yırtılır ve biz Tanrı’ya gideriz.

Mutlak güzelliÄŸin kaynağı Tanrı’ya gideriz. O’nun varlığında yok olmaya ya da daha doÄŸrusu O’nun varlığıyla varolmaya gideriz.

Tanrı’dan korkma, Tanrı’dan utanma, Tanrı’ya güvenme, Tanrı’ya inanma, bizi o uçsuz bucaksız, sonsuz sevgiye, Tanrı sevgisine götürür. Bu çevre duygularıyladır ki Tanrı sevgisine daha güçlü ve do­nanmış olarak gideriz.

Allah sevgisi, insan maneviyatının esasıdır. On­suz, ruhun manevi çöküntüsü mukadderdir. Ruhun manevi hastalıklarının tek ilâcı Allah sevgisidir.

Bütün sevgiler, Allah sevgisini aramadır. Onun provasıdır. Denemesi ve karalamasıdır.

Birdenbire bulunur bu aÅŸk. Birdenbire erilir ona. Åžairin dediÄŸi gibi: “birdenbire bul aÅŸkı, bu tuhfe bu­lanındır”. Bu armaÄŸan, bu hediye sana gelmiÅŸtir En deÄŸerli armaÄŸan: Tanrı sevgisi.

Tanrı sevgisi, Tanrı’nın merhametini, rahmetini coÅŸturur. Ve Tanrı merhameti, bütün pürüzleri, bü­tün gazaplan örten bir sel olur.

Birbirinden kopuk tüm varoluÅŸ ve hareketleri, teÅŸbih taneleri gibi anlam ipine dizen kimya, Tanrı sevgisidir. Tanrı sevgisi, bakırı altın yapan simyadır. Bakır ruhları altın ruhlar haline getiren simya.

Tanrı sevgisi ne çok pencereli, ne çok ışıklı Ä°lahî bir yapıdır ki, bir yandan an duru, tertemiz bir me­tafiziÄŸe, Allah’ın birliÄŸine açılırken, öte taraftan ah­lâkın en yücesine, estetiÄŸin en kalıcı olanına ardına kadar açılır.

Ä°nsanoÄŸlu varlık bozkırında dolaşır durur hayat boyu. Bir bozkır ki kimi tarafi orman, kimi yanı çöl­dür. Sulan geçerken, tepeleri aÅŸarken, bir daÄŸ ucun­da güneÅŸi bulur, bir baÅŸka daÄŸ eteÄŸinde yitirirken, birdenbire Allah sevgisinin avı olur. Ava gitmiÅŸken avlanılmaktır, ulvi bir avlanılmaktır bu. Ama aynı zamanda avlanılmışken en büyük avlamadır da bu.

Allah sevgisi, Allah’ın insanı kendine çekmesidir. Îlâhî cezbeden ileri gelmektedir sevgi. Biz yöneldik­çe bize yöneliÅŸidir Tanrı’nın.

Ölüm, tüm dünya iniÅŸ çıkışlarına bir toplam çizgi­si çekince., bu sevginin deÄŸerini asıl o zaman anlarız.

O zaman anlarız, öteye ancak Ä°lahî aÅŸk bizi saÄŸ­lıklı ve diri olarak götürür.

Ve orada ancak Ä°lâhî aÅŸkla varolduÄŸumuzu bilir ve fark ederiz.

YeÅŸil sükunet vâdilerine ancak Ä°lâhî aÅŸkla varırız. Ve orada ebedî olarak yine ancak onunla kalırız.

Sezai Karakoç – Fizikötesi Açısından Ufuklar ve Daha Ötesi 2,syf:112-118

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.