Nurettin Topçu: Samimiyet, dindarlıktan ayrılamaz
Samimilik, dindarlıktan hiçbir zaman ayrılmaz. Ä°nsan, samiÂmiliÄŸi kaybettiÄŸi anda Allah’tan uzaktadır. Samimilik, kendi ruhuÂnun derindeki yaÅŸayışını hareketleriyle ve bütün iradesiyle takip etmek, baÅŸka deyimle kalbinin yolunda yürümek demektir. Kalbin emirlerine uymasını bilmektir. Sahtekâr aklın ve menfaatların galebesi onu ortadan kaldırır.
Her dinin esasında Ä°lâhî iradeye iÅŸtirak ve ona teslim oluÅŸ vardır. Bu halin gerçek gayesi, ruhun yükseltilmesidir. Buna ahlâklılık denir. Bütün dinler, insanların ahlâkını yükseltmeye çalışmışlardır. Ahlâkta ise pekçok dereceler ve sonsuz basamaklar vardır. Hayırların sayısı sayılmıyacak kadar çok ve üst basamakları alçaklardan bakanlara görülemiyecek kadar yüseklerdedir. En alt basamaklar, baÅŸkalarına zarar vermemekten, karıncayı bile incitmemekten baÅŸlar; en yukarılarda onun Allah iradesiyle kucaklaÅŸtığı görülür. Yine her dinin kendine özel ayrı bir ahlâkı vardır. Ancak bir ahlâk sisteminin dine baÄŸlanabilmesi için zorunlu olan esaslar bulunmaktadır. Yani her din ahlâkında bulunması ÅŸart olan esaslar vardır ki onlarsız her hangi bir ahlâk sistemi dinî sayılamaz. Bu esaslar, ilâhîlik temeline dayanan menfaatsizlik, sonsuzluÄŸa uzanma, aÅŸk ve samimiliktir.
Menfenfaatlar, hırslarımızın zehirli yemiÅŸleridir. Herbiri ayaklarımıza vurulan birer zincirdir. Onlarla Allah’a gidilemez. Ä°nsan için gerçek esirlik her taraftan gelen, her çeÅŸit menfaatlara baÄŸlanmaktır. Hangi endiÅŸe ile ve hangi yüksek gayenin hayaliyle bezenmiÅŸ olursa olsun, menfaatla dostluk kuran, gece gündüz ibadet de yapsa, Allah a dost olamaz. Bunda dini yükseltme veya cemaatı kurtarma gayesini kalkan olarak kullananlar en büyük riyakârlardır; onlar en büyük günahkârlardır.
SonsuzluÄŸa uzanmıyan hareket de Allah’a götüremez. Sonu olan hareketler ve tatminlerle tükenen istekler dünya hayatımı zın düzenini saÄŸlayıcı olurlar; lâkin onlar mukadderatımızı gerçek gayesine ulaÅŸtırıcı deÄŸildirler. Ä°stek bir tatminle giderilir. Sonsuz servet, sonsuz devlet, sonsuz ÅŸöhret Allah’a yolculukta bir karınca adımı kadar bile ilerletmiyor. Hattâ sonsuz ilim, sonsuz sanat bile, Ä°lâhî eÅŸikten atlamasını bilmiyenlerin sırtında kâbus gibi bir ağırlıktır. Gerçek sonsuza varmak için, servetsiz, devletsiz, ÅŸöhretsiz, teknik hırsından kurtulamıyan ilimsiz, sanatsız sonsuzu istemek lâzım geliyor. Ancak bu mutlak sonsuzun isteÄŸinde ilâhı iradeyle kucaklaÅŸmak kabildir.
Sonu olan varlıklara ve tatmin ile nihayetlenen hareketlere baÄŸlanırken Allah’tan ayrılıyor ve din dünyasının dışına çıkmış oluyoruz. Dünyadaki münasebetlerimizi düzenlerken varlıkların ve olayların gözüne bakıp onlardan iÅŸaret beklemek bizi Allah’tan ayırır. Dindar gibi davranmak, bu esnada ayağı toprağın üstünde iken gözlerini Allah’a kaldırıp Ondan ilham ve iÅŸaret istemektir. EÅŸyanın en hesaplı iÅŸaretini alan kurnaz hayat diplomadan, mahir muvaffakiyet simsarları, din adamı ve din büyüÄŸü kisvesi altında da olsalar, Allahsız hareket adamlarıdır. Halk çoÄŸunluÄŸunun kendine örnek edinmeye çalıştığı hayat müsabakasının bu mahir yarışçıları, ruhlarımıza musallat olarak onu kemiren kurtlardır.
Hıristiyanlıkla ruh dünyasının güneÅŸi gibi parlayan ve Islâm’da kemâline ulaÅŸan aÅŸk ise bize Allah’ı tanıtan yetidir. Allah’ı, peygamberliÄŸi onsuz anlamak, dinin hakikatlarına onsuz varmak kabil olmadığı gibi, aÅŸk olmadan insan gibi yaÅŸamak da boÅŸ bir iddiadır. Dinde kaideler ve ahkâm, aÅŸkın kaynağından fışkırmış olduÄŸu halde, aÅŸkı anlamadan doÄŸrudan doÄŸruya kaidelere baÄŸlanmak taassup denilen körlüÄŸe götürür, Allah’la dostluk bırak- maz. Bu tarzda kaideciiik ilerledikçe gaflet sebebiyle Allahsız daha berbat bir hoyratlığa ulaşılır. Mevlâ-na ‘’Aklı sat da aÅŸkı satın al’ diye Allah a götüren kılavuzu tavsiye etti. Kendi halini anlatırken o, “AÅŸk sözünü duyar duymaz canımı üa, gönlümü de, gözümü de onun yoluna koydum demiyor muydu? Çıplak akılla ve bütün ömürleri boyunca kafalarına yerleÅŸtirilen kalıplarla düÅŸünenler, ilâhi denemeden hiçbir ÅŸey anlıyamazlar, ve ruhlarında Allah tecrübesini bir an bile yapamazlar. Sadece kafalarındaki kliÅŸe plâkları çalar dururlar ve gölgelere kumanda ederler.
Samimilik, dindarlıktan hiçbir zaman ayrılmaz. Ä°nsan, samimiliÄŸi kaybettiÄŸi anda Allah’tan uzaktadır. Samimilik, kendi ruhunun derindeki yaÅŸayışını hareketleriyle ve bütün iradesiyle takip etmek, baÅŸka deyimle kalbinin yolunda yürümek demektir. Kalbin emirlerine uymasını bilmektir. Sahtekâr aklın ve menfaatların galebesi onu ortadan kaldırır.
Hayat hazlarına ve muvaffakiyet cilvelerine haris olanlar, samimilikten, kendi kendilerine oldukları gibi görünmekten ve kendi içsel iradeleriyle dostluktan korkarlar. Onlar, kendi vicdanlarından kaçıp uzaklaÅŸmak isterken dönüp dönüp; ona kurÅŸun atmaktan hoÅŸlanan, kendi samimiyetlerinin katili zayıf ruhlardır. Samimiyetsizlik kalbe karşı gelmektir. Kendi kalplerine karşı koyarken ya hırslarıyle zaaflarından, veya baÅŸkalarının telkininden veyahut da ilimleriyle otoritelerinden ferman alan gafiller, dinin ülkesine ayak bile basamayan bedbahtlardır. Blondel diyor ki: “Her günah affedilir, yalnız nefsine karşı samimiyetsizlik günahı affolunmaz”
Bu esaslar, aslını kaybetmemiÅŸ olan her dinde bulunuyor, özellikle Islâm ve Hıristiyanlık gibi büyük dinlerde müminin ruh yaÅŸayışı bu dört esasın üstünde yükselmektedir. Dinin dairesi bunların içerisinde bulunuyor. Nefsinden sıyrılmak ve sonsuzluÄŸa yönelmek, kendi kendisinin ıstırabından ayrılmıyan aÅŸk ve hakikatların yanıltmaz kılavuzu olan samimilik, dindarlığımızın ÅŸartlarıdır. Ä°slâm dini, bu temellerin üstünde kurulan Ä°lâhî âbide olduÄŸu adını alanların ve özellikle kendilerine din adamı denilenlerin bu esaslardan uzaklaÅŸtıklarını görüyoruz.
Bunlar, hep dünya tarlasına gömülü emellerle hırsların yüzünü boyayarak Ä°slâm’ın ruhuna yerleÅŸtirmeye çalışırlarken farkında olmadan büyük teknik yarışında koÅŸan asrımızın canavar hırslarının müdafaasını yapmaktadırlar. Hem böylelikle yabancılar ve inanmayanlar tarafından beÄŸenildiklerini düÅŸünerek bu aÅŸağılık duygusundan kuvvet alıyorlar. Asrımızda Ä°slâm idealizminin yeniden hayat kazanması bunlardan beklenemez. Ä°slâm! diye ellerine geçen unsurları övmekten baÅŸka sermayeleri olmayan bu nesil, kendinden evvelkilerin medhiyyesini yapmaktan fazla bir ruhî güce sahip deÄŸildir.
Ä°slâm dünyasının acıklı halini neÅŸterliyen Ludwig V. Mises’in ÅŸu satırları ibretle okunmaya deÄŸer:
‘Müslümanlık bugün müminlerine, namaz kılmak, oruç tutmak, gibi bir takım hareket kaideleri veren ölü dinlerdendir. Bundan daha öteye gitmiyor, ruhlara hiçbir gıda vermiyor, sanki ruhunu kaybetmiÅŸ gibidir. Yalnız bir takım hukuk ve hareket kaideleri sunmaktadır. Müminleri, içerisinde pek zor teneffüs edilen geleneksel bir hayatın örfleriyle kaidelerinden örülmüÅŸ bir ağın içerisine hapsetmiÅŸtir. Onların içsel dileklerine hiçbir doyum getirmiyor.
Ruhu eziyor;onu ne yükseltiyor,ne de kurtarıyor. Yüzyıllardan beri Ä°slam dünyasında dini hareket görülmüyor. Ä°slam hala Arap istilaları devrinde olduÄŸu gibidir. NeÅŸriyat ve tedrisatları hep aynı ÅŸeyledir; bunlar, din adamlarının ,daireninin dışını aydınlatmamaktadır. “Büyük ruhlar yetiÅŸmiyor, Müslümanları birbirlerine baÄŸlayan yegâne baÄŸ, baÅŸka dinden olanlara karşı düÅŸmanlıklarıdır. Gelenekleri ile muhafazakârlıklarıdır, Onlar, yabancılar hakkında taşıdıkları kinle yaÅŸamaktadırlar. Ä°slâm dünyasında meydana çıkan mezhepler ve gün ışığına çıkarılan bütün hareketler, hep yabancılar hakkında yaÅŸattıkları kinin eseridir,»
Bu sözleri hepimizin ÅŸahit olduÄŸu bir gerçek olarak kabul ettikten sonra, bu cemaatı sürükleyen zümrede aÅŸka yer ayırmak kabil olur mu? Sakın onlar yanılıp da dâvalarının muvaffakiyeti diye benliklerine baÄŸlı taassuplarının zaferinden doÄŸan sevinci aÅŸk ile karıştırmasınlar. Onları zıplatan, Sezar’ın kılıcı ile Enver PaÅŸa’nın kadehini ÅŸakırdatan kaba bir ÅŸahlanmadır.
AÅŸk hiçbir zaman büyük kalabalığın hayranlığı ile kuÅŸatılmanıştır. O bilakis ıztırabın dostudur.
Kaynak: Nurettin Topçu, Ä°slam ve Ä°nsan adlı eseri
Henüz yorum yapılmamış.