Savaş Barkçin: Bizim hayatımız film
Evet, Batılı insan, insanlığı arıyor. Bizdeki tek göreceli üstünlük olan insanlık, bu insanlara çare olabilir. Ama gelin görün ki biz de bu arada insanlığımızdan sıyrılmakla meşgulüz. Hayatımız film. vahim…
La Casa de Papel diye bir dizi var. “Darphane” anlamında… DuymuÅŸsunuzdur. Bayağı popüler. Netflix’te üç sezondur yayında… Ä°lk sezonunu izlemiÅŸ, ikinci sezonunda sıkılıp bırakmıştım. Üçüncü sezon baÅŸladı diye duyunca dizinin başına dönüp tamamını birkaç gün içinde izledim. Hikâyesini burada anlatmanın lüzumu yok. Ben asıl bu dizi vesilesiyle Batı’nın geldiÄŸi noktayı yorumlamak istiyorum.
La Casa de Papel, önce Ä°spanya Darphanesi’nin, sonra da Merkez Bankası’nın bir çete tarafından dâhiyâne bir ÅŸekilde soyulmasını anlatan bir dizi… Son dönemde Narcos, El Chapo, vb. gibi suça, kanunsuzluÄŸa, hatta vahÅŸete güzelleme yapan pek çok film ve diziden birisi… Ä°nsanlar elbette kanun dışı iÅŸlere ilgi duyarlar. Nasıl yapıldığını bilmedikleri için merak ederler. Bir de iÅŸin cesaret ve heyecan boyutu var. Batı’da bu tür dizi ve filmlerin çoÄŸalmasının asıl sebebi bu. Çünkü Batı’da insanların genel rûh hâlleri usanç, bıkkınlık, depresyon, tatsızlık, renksizlik, heyecansızlık… Batılılar soÄŸuk ve ıssız yaÅŸarlar. DüÅŸünün, bugün Ä°ngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı var.
Hayatın yalnız yaÅŸandığı Batı’da insanlar çok katı kurallarla çevrili bir hayat yaÅŸarlar. Orada herhangi bir sokaÄŸa gidip bakın. Onlarca iÅŸaret levhası görürsünüz: “Åžurdan ÅŸuraya park etme,” “ÅŸu ÅŸu saatler arasında park etme,” “buraya asla park etme,” “mahallemiz gözetim altındadır, ÅŸüpheli ÅŸahıslar hemen polise ihbar edilir” gibi… “Düzen” adına insanların robotlaÅŸtığı bir toplum… Böyle aşırı disiplin içinde boÄŸulmuÅŸ insanlar hayatta neyi özler? Biraz heyecan, hayatta olduÄŸunu hissettiren güzel hisler… Peki bunları nereden bulacak? Bu yüzden içlerindeki uyuÅŸukluÄŸu aÅŸmak için alkol, kokain ve türlü haplar gibi uyarıcılar kullanırlar. Biz genelde bunlara “uyuÅŸturucu” diyoruz ama moda olan zararlı maddeler aslında uyuÅŸturmaz, uyarır. HoÅŸluk, heyecan, cesaret hissi verir.
Bu insana geçici mutluluk veren ÅŸeyler aslında zenginliÄŸin bir sonucudur. Gayesiz refah aslında zehirleyici bir ÅŸeydir. Aşırı refah ve maneviyatsızlık bıkkınlık ve usanca yol açar. Bunu gidermek için saçma âdetler türetilir. Meselâ “adrenalin sporları” denen ÅŸey nedir Allah aÅŸkına? Ä°nsan yüksek daÄŸlara çıkmadan, bungee jumping yapmadan, uçaktan paraÅŸütle atlamadan, roller coastera binip çığlık atmadan mutluluk ve heyecan duyamaz mı? Bir de sosyal medyada moda olan akımlara bakalım: boarding, planking, twerking, kıçını manzaraya karşı açıp selfie çekmek, daha nice nice ahmaklıklar… Bunlar buldukça bunalmanın, azmanın, şımarıklığın iÅŸaretleri…
Batılı insanın hayatındaki bir kaç heyecan verici unsurdan birisi sinemadır. Sinema sandığımız gibi sadece bir eÄŸlence aracı deÄŸildir. Aslında Batılıların hisse aldıkları kıssalar, menkıbeler anlatan bir meddahtır. Ä°nsanlara duygu kadar bilgi de aktarır. Sinema salonları bir nevi mâbedlerdir. Yaklaşık iki saat boyunca hayatı usanç ve yalnızlık ile geçen insanları bu rezil hayattan baÅŸka bir âleme götürürler.
Bugün, “filmlerdeki gibi” sözü bir övgüdür. Bize kurgunun gerçeklikten üstün olduÄŸunu söylüyor. Filmlerdeki aÅŸk, cinayet, soygun hikâyeleri “wow!” dedirtir insana. Evet, Batı toplumu gibi katı kurallar, çıkarcı iliÅŸkiler, yüzeysel tanışıklıklar ile hissizleÅŸmiÅŸ bir topluma böyle hikâyeler gerekir. Bu tür dizilerin baÅŸarısının temeli budur. Ä°nsanlara duygu, heyecan, özgürlük, kısıtsızlık hissi verirler de ondan…
Sinema aynı zamanda bir terbiye aracıdır. Ä°nsanlara belirli davranış kalıpları benimsetir. Bir Amerikalı, bir kadına evlilik teklif edeceÄŸinde filmlerdeki gibi yere diz çöker. Bir duygusunu anlatacağı zaman bir film repliÄŸini tekrarlar. Sinema ve müzik oyuncularına idol denir. “Put” demektir. Ä°lginçtir, sinema oyuncularının meÅŸhur olması, servet kazanması, ödüller alması aslında kendileri deÄŸil baÅŸkası oldukları içindir.
Dikkat ederseniz müzik ve sinemada cinsellik ve ÅŸiddet el ele gidiyor. Neden acaba? Çünkü bunlar “hayatın rezillikleri” olarak deÄŸil, neredeyse “hayatın güzellikleri” olarak sunuluyor. Anlaşılan iki asırdır kuyruÄŸuna takıldığımız “muâsır medeniyet”in başı da sonu da aynı: vahÅŸet.
Tarantino’nun Ucuz Roman (Pulp Fiction) ilk vizyona girdiÄŸinde ABD’de Washington’da okuyordum. Sinemaya gittim. Filmin bir sahnesinde oyuncu arabada yanındaki adamın kafasına sıktı, adamın beynini patlattı. Bu dehÅŸet verici görüntü karşısında ben dondum kaldım. Ama bütün salon kahkaha atıyordu. Beyazı, zencisi ile… Gözlerime inanamadım. Filmdeki ÅŸiddet, uyuÅŸturucu ve vahÅŸet bu ÅŸekilde devam edince yarısında sinemadan çıktım. Orada gittiÄŸim baÅŸka bir filmde de iki genç metro istasyonunda demir parmaklıklı pencere arkasında oturan güvenlik görevlisinin üzerine benzin döküp ateÅŸe veriyordu. Adamın canlı canlı yandığını gösteren sahnede izleyiciler yine kahkahalarla güldüler. O zaman anladım ki vahÅŸet bu insanlar için eÄŸlenceli bir ÅŸey. Bütün o barışçıl, hukukî söylemlerine raÄŸmen dünyanın her tarafına yaÄŸdırdıkları ÅŸiddetin sinemadaki yansıması bu…
La Casa de Papel dizisinde yok yok. Suç, cinayet, aldatma, siyaset, kan, gözyaşı… Bitmedi: çevrecilik, insan hakları, hayvan hakları, devrimcilik, kokuÅŸmuÅŸ kapitalizm, derin devletler, bürokratlar, siyasiler, iÅŸkenceciler… Yine dikkat ettim, bu dizide soyguncular bir aile gibi tasvir edilmiÅŸ. Birbirleriyle sevgili olamayanlar “kardeÅŸ” oluyorlar. Birbirlerine “canım feda” diyorlar. Hâlbuki Batı’da bu “kardeÅŸ” kelimesini sadece zenciler arasında, mafya ve çete mensuplarında duyarsınız. O da gerçek kardeÅŸlikten deÄŸil. “Suç kardeÅŸliÄŸi” nden… Biz bu “kardeÅŸ” kelimesini kanıksamışız. Dünyada tanımadığı insanları bile “kardeÅŸlik” mesabesinde görenleriz. Ama gelin görün ki iki asırdır Batı’nın otuna-sapına öyküne öyküne biz kardeÅŸlik zirvesinden yuvarlanalı çok oldu.
Son yirmi yıldır sinemada ve Netflix gibi mecrâlarda görülen en yaygın temalardan birisi de cinsel sapkınlık… Her ahlâksızlık gibi cinsel sapkınlıkların meÅŸrulaÅŸtırması süreci genellikle ÅŸöyle iÅŸler: Önce sapkınlıklar filmlerde görünür hâle getirilir. Böylece insanlar gördüklerini gerçeklik saymaya baÅŸlarlar. Gerçeklik zamanla gerçek olur. Sonra sapkın kiÅŸiler mizahi karakterler olarak gösterilir, insanlar onlara gülerler. Gerçeklik çirkin olmaktan çıkar, eÄŸlenceli hâle gelir. Sonra bu sapkınların yaÅŸadığı trajik hikâyeler anlatılır. Ä°nsanlar onlara acır, üzülür. Sonra onların ne kadar yetenekli oldukları gösterilir, insanlar hayran kalır. Bu ÅŸekilde bu sapkınlıklar halk nazarında normal sayılmaya baÅŸlar. Sonra o sapkınlıklar hukukî olarak normalleÅŸir. Sapkınlar ve sapkınlıkların görünürlüÄŸü arttıkça normal sayılmadan da öteye geçer. “Moda” ve “şık” telakki edilir. Yani normalleÅŸen giderek normatifleÅŸir. Sapkınlık “olması gereken” bir özellik olarak görülmeye baÅŸlanır. Lut kavminde de böyle oldu, Atina’da da, Roma’da da, bugünkü Batı’da da… Ona teslim olmuÅŸ DoÄŸu’da da… Bu meÅŸrulaÅŸtırma sürecine bakarsanız ÅŸu sıralarda hemen her Batılı dizide veya filmde bir ÅŸekilde bahsedilen veya ima edilen çocuk istismarı sapkınlığının da yakında normalleÅŸtirileceÄŸinden emin olabilirsiniz.
Filmlerin bu meÅŸrulastırmadaki rolü çok belirgindir. Genelde sanatların kiÅŸisel ve toplumsal sekillendirmede etkisi çoktur. Sanat ve sanatçı ahlaktan beri addedilir. Batı'da ÅŸu anda iyi ve kötü, doÄŸru ve yanlış asla dini, hatta felsefi olarak temellerdirítemiyor. Bunların geçerliliÄŸi çoktan bitti. Sadece "hukuki" olarak müsaade edilenler ve edilmeyenler var. Bu hukuki yasakları yakalanmadan yaptıkça zaten sorun yok. Kaldı ki bu kanunların dini, felsefi ve etik zemini çöktüÄŸü için yerine baÅŸka bir zemin ikame edilemiyor.
Batı'da "bÅ‘l ve yÅ‘net" sadece baÅŸka ülkeler için deÄŸil kendi toplumlarındaki katmanlar için de geçerlidir. Bu süreci Orta ÇaÄŸ'dan beri devam ediyor. Batı, siyaseti ve felsefesiyle insanları önce dinlerine, sonra yaÅŸadıkları topraklarına, sonra ırklarına, sonra ekonomik düzeylerine, sonra ideolojilerine, sonra cinsiyetlerine göre bÅ‘ldü. Åžimdi de cinsel sapınlıklarına göre bölüyor. Nihayetinde insan kavramı ortadan kalktı. Batı'da ‘’insan" kavramı artık bilim literatüründe bile geçmiyor. ‘’Human, human being" kavramları yerine birey, kadın, erkek, hatta cinsel sapkınlık sıfatları kullanılıyor. Bu uyduruk tabirler elbette bir insan etmiyor.
Evet, Batılı insan, insanlığı arıyor. Bizdeki tek göreceli üstünlük olan insanlık, bu insanlara çare olabilir. Ama gelin görün ki biz de bu arada insanlığımızdan sıyrılmakla meÅŸgulüz.
Hayatımız film. vahim…
Henüz yorum yapılmamış.