Bir selamın yettiği ülke
Burası, Türkiye'nin Türkiye'den büyük olduğunu fazlasıyla hissettiren, bir selamımızın nice kapılar açtığı tam bir gönül coğrafyası.
"Zeytindağı'nın tepesindeyim. Lut denizine ve Gerek daÄŸlarına bakıyordum. Daha ötede, Kızıldeniz'in bütün sol kıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiÄŸim zaman Kamame'nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistin'dir. Daha aÅŸağı Lübnan var; Suriye var; bir yandan SüveÅŸy Kanalı'na, öbür yandansa Basra Körfezi'ne kadar çöller, ÅŸehirler ve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu büyük imparatorluÄŸun çocuÄŸuyum."
Falih Rıfkı Atay - Zeytindağı
Yıllar evvel henüz Filistin topraklarına adım atmamış ve rehberliÄŸe de baÅŸlamamış bir gezgindim. Nihayet tüm hayatımı kökünden deÄŸiÅŸtirecek o kararı vermiÅŸtim: Filistin'e gidiyordum. Seyahatimin son günleri ramazan ayının sonlarına denk geldiÄŸi için bu günleri Mescid-i Aksa'nın içinde geçirebilecek, diÄŸer yandan Filistinlilerle de tanışabilecektim. Sırt çantamı hazırladım. Kafamda 17 günlük bir rota, uçak bileti ve "Allah'a emanet" bir özgüvenden baÅŸka bir ÅŸey yoktu.
KUDÜS'E DOÄžRU
Havalimanından Kudüs'e geçip, Sultan Süleyman Caddesi'ne ve Åžam Kapısı'na doÄŸru seÄŸirttim. ÇocukluÄŸumdan beri onlarca fotoÄŸrafını gördüÄŸüm, bahsini dinlediÄŸim Kudüs'te, üstelik bir ramazan günü heyecanla Kubbetussahra'ya doÄŸru ilerliyordum. Belki de bu âÅŸinalıktan ötürü kendimi diÄŸer seyahatlerime nazaran çok daha fazla ev sahibi olarak hissettim. Kudüs'ün böyle bir yönü var, ilk defa gelmiÅŸ olsanız, ÅŸu an sokaklarına siyonizmin gölgesi çökmüÅŸ olsa dahi onun manası ve hatırâtı Türk'ün bilinçaltından çıkıp gitmiyor, sanki uzun bir süredir uÄŸramadığınız, yıllar sonra döndüÄŸünüz köyünüze dönmüÅŸ gibi hissediyorsunuz. Önünüzde uzun bir destan, onlarca devlet ve peygamberler tarihi canlanıyor.
Böylesine önemli bir ÅŸehre kimi Filistinlilerin Batı Åžeria'dan ancak özel izinle gelebildiklerini öÄŸreniyorum. Ramazan aylarında Ä°srail'in iÅŸgal altındaki DoÄŸu Kudüs'e geçiÅŸ izni vermesiyle gelebiliyorlar. Kudüs, Tel Aviv gibi ÅŸehirlerde yaÅŸayan Filistinliler Türk görmeye alışık olsa da Batı Åžerialılar bu duruma alışık deÄŸil. Böylece her biri büyük bir ilgiyle beni sofralarına davet ediyor. Artık ramazan bitip de bayram geldi mi, itikâf da sona eriyor. Kalacak bir yere ihtiyacım var ancak ne yapacağımı bilmiyorum, herhangi bir paniÄŸim de yok çünkü her ÅŸey, bir ÅŸekilde yoluna giriyor burada. AÄŸlama Duvarı'nın bitiÅŸiÄŸindeki Silvan Mahallesi'ne girdiÄŸimde kaldırımda nargilesini içen Adnan dayıya gözüm iliÅŸiyor. Ucuz bir pansiyon bilip bilmediÄŸini soruyorum:
-Sen neredensin?
-Türkiye.
-Ä°stanbul mu?
-Evet, Ä°stanbul.
-Benimle gel.
Adnan dayıyı takip ediyorum, birlikte misafirlerini ağırladığı evinin damına çıkıyoruz. Burada günlerce kalabileceÄŸimi söylüyor, tüm yeÄŸenlerine ve torunlarına emirler yaÄŸdırmaya baÅŸlıyor. Yan yana tepsilerde yiyecekler, meyveler, tatlılar geliyor, biri çayları getirirken diÄŸeri nargileye köz koyuyor. 10 dakika içerisinde dünyam deÄŸiÅŸiyor, sokakta kalacağımı düÅŸünürken kendimi Aksa manzaralı bir damda buluyorum. Ertesi gün bayram namazından sonra yanıma birisi geliyor:
-Türksün deÄŸil mi? Biliyor musun biz de Türk kökenliyiz, mesela benim dedemin ismi Ebubekir Aga. Aga, Türkçe bir kelime deÄŸil mi? Ä°ÅŸte, Anadolu'dan gelmiÅŸ zamanında buraya. Bu hikâyede olduÄŸu gibi yalnızca Müslümanlardan deÄŸil, Hristiyan ve Yahudilerden de Türkiye kökenli çok kiÅŸiye rastladım. Ä°stanbul Rum'u bir Hristiyan, Büyükadalı bir Yahudi gibi. Fakat Arap kültürünün baskın oluÅŸundan ötürü Türk kültürü varlığını sürdürememiÅŸ. Yalnız hatıralarda, kelimelerde ve Kudüs'ün Wad Caddesi'ndeki DiÅŸçi Abdullah Yaghmour gibilerinin soyadlarında kalmış.
KUDÜS'TEN BEYTÜLLAHÄ°M VE EL-HALÄ°L'E
Bayramdan sonra Beytüllahim'e geçip rehberimden Hasan abiyi arayıp geldiÄŸimi haber veriyorum. Aracıyla beni alıp etrafı gezdiriyor, evindeki Osmanlı devlet armasını büyük bir iÅŸtiyakla bana gösterip beni komÅŸularıyla tanıştırıyor. Sabahında rotamı El-Halil ÅŸehrine, Hz. Ä°brahim ve ailesinin kabirlerine çeviriyorum. Burada da Kudüs'te tanıştığımız Halilîler mihmandarlık yapıyor. AkÅŸam bir otostopla tekrar Beytüllahim'e dönüp, sabahında Hz. Ä°sa'nın doÄŸduÄŸu maÄŸarayı ziyaret edip Nablus minibüsüne biniyorum.
KÜNEFENÄ°N ANAVATANI NABLUS VE HESAPSIZ DURAK CENÄ°N
Nablus'ta Osmanlı izleri görmek fazlasıyla mümkün. Burada Türk çarşılarını, hamamlarını, II. Abdülhamid'in Saat Kulesi'ni geziyorum. Cenin'e dairse hiçbir planım yok, aslında gelip geçeceÄŸim bir yerken gözüme bir cami iliÅŸiyor. Biraz dinlenmek niyetiyle içeriye girdiÄŸimde dikkatimi bir mezar taşı çekiyor. Arap camilerinde böyle bir ÅŸeyin asla olmadığını bildiÄŸim için fırlıyor ve kitabesini okuyorum. Kitabe Osmanlı memuru Ali Câvış'a (ÇavuÅŸ) ait. Ardından caminin ismini okuyorum: Fatma Khaton (Hatun). Tıpkı çavuÅŸ gibi bu kelime de Türkçe. Ardından karşı duvardaki Ottoman Saraya tabelası dikkatimi çekiyor ve o an burada bir gece olsun geçirmem gerektiÄŸini hissediyorum. Vakit ilerlemiÅŸti, herhangi bir pansiyon bulma çabasına da girmemiÅŸ, sadece Fatma Hatun Camii'nde oturuyordum. Derken Eymen geldi bir koÅŸuÅŸturmayla, yine aynı muhabbet: "Türk müsün?/Evet./Otel?/Yok./Bize geliyorsun./Yallah." MeÄŸer camide beni görenler dışarı çıktıklarında bahsimi geçirmiÅŸ, kuÅŸ uçmaz kervan geçmez, konuÅŸtuÄŸum çoÄŸu Filistinlinin dahi ücra bir köy benzetmesi yapıp burun kıvırdığı bu ÅŸehre bir Türk'ün gelmesi hızlıca bir gündem olmuÅŸtu.
Bu haber de tabii ki Eymen'in kulağına gidecekti çünkü esnaf arasında Ebu Türkî diye anılan bu adam herkesten çok farklıydı. Ä°ri, ay yıldızlı yüzüÄŸü, bayraklı telefon kılıfı, anahtarlığı ve çat pat Türkçesiyle, Eymen'le önce bir hanın ikinci katında çay içmeye gittik. Ä°çeriye girdiÄŸimde duvarların baÅŸtan aÅŸağı bayraklarla ve Ä°stanbul camilerinin fotoÄŸraflarıyla kaplı olduÄŸunu gördüm. Eymen Araplara döndü ve beni tanıttı. O an herkes oyununu bıraktı ve tebessüm edip güzel dileklerini ilettiler. YolculuÄŸum boyunca bu ilginin ÅŸahsımdan kaynaklanmadığını biliyordum çünkü bunun olması için herhangi bir sebep yoktu. Bir siyasetçi, sanatçı, sporcu ya da zengin birisi deÄŸildim. Zaten aldığım bu güzel karşılıklar da benden ziyade milletimin, hafızalarında bıraktığı güzel izlenimlere binaendi. Eymen'in evindeyse beni izlenen tek kanal TRT Arabiya, Türk bayrağı ile Büyük Mecidiye Camii karşıladı. Humus ve bakladan oluÅŸan kahvaltımızın ardından bir dükkâna uÄŸradık. Ä°çerideki bir ihtiyar Türk olduÄŸumu duyduktan sonra kalkıp gitti, biraz sonra geri döndü. Elinde bir kâğıt, "Babam Çanakkale'de ÅŸehit oldu, iÅŸte bu da künyesi, biz tabii ki bulamadık, ama yıllarca sakladık, sen bulur musun?" dedi. Hem emaneti hem elini sıkıca öpüp inÅŸallah dedim, ancak bulamadım. Oysa mezarı tespit edip o ihtiyarı Çanakkale'ye getirmeyi ne kadar çok isterdim, kısmet!
CEZZAR AHMET PAÅžA'NIN ÅžEHRÄ°, HAÇLILARIN KALESÄ°, AKDENÄ°Z'Ä°N GÖZBEBEĞİ: AKKA
Akka'da mimari yapısından ötürü kendimi Eminönü Yeni Camii'de gibi hissettiÄŸim Cezzar Ahmet PaÅŸa Camii'nin külliyesine varıyorum. O sırada iki turiste rehberlik yapmaya baÅŸlıyorum, Napolyon'un "Akka'da karşıma o ihtiyar çıkmasaydı tüm doÄŸuyu alabilirdim." dediÄŸi Cezzar'dan bahsettiÄŸimde turistler bozuluyor, ardından Fransız olduklarını öÄŸreniyorum. Son olarak Sinan PaÅŸa Camii, Han Umdan ve II. Abdülhamid Saat Kulesi'ni de görüp Yafa'ya geçiyorum.
YAFATEL AVÄ°V
Merkezde Mahmudiye Camii, etrafında Osmanlı'dan kalma toplar, II. Abdülhamid Saat Kulesi, valilik binası, kışlası ile bizden çokça eser barındıran küçük bir bölge Yafa. Sonraki ziyaretlerimde de Mahmudiye Camii'inde birkaç gece uyumama izin vermiÅŸlerdi, yine "bir selamın hatrı" sayesinde. Ve nihayet, tüm hikâyem böyle baÅŸlamıştı Filistin'e dair. O selamlar sayesinde öylesine baÄŸlandım ki bu coÄŸrafyaya, o günden bu güne onlarca defa geziler düzenledim, insanlara rehberlik yaptım. Hâsılı: Filistin coÄŸrafyası sanılanın aksine bizlere uzak bir bölge deÄŸil. Burası, Türkiye'nin Türkiye'den büyük olduÄŸunu fazlasıyla hissettiren, bir selamımızın nice kapılar açtığı tam bir gönül coÄŸrafyası.
Müellif: Eyüp Sami YavaÅŸ / Kaynak: Cins Dergi
Henüz yorum yapılmamış.