Özel / Analiz Haber
Yağmacılık ve Uzay Çağı
Elon Musk, ulaşmayı hedeflediği Mars'ta kuralları koyma işini devletlere bırakmayacağını açıkladı. Yani ABD'nin kurulmasına benzer bir hikâyenin tekrar edeceği gibi bir izlenim ile karşı karşıyayız. “Yağma kültürü” uzayı hedefledi gördüğünüz gibi.
Modern Amerika, kıta olarak Amerika’nın “kolonize” edilmesiyle yani “yağmalanarak” kuruldu. 19. yüzyılda Atlas Okyanusu ile Pasifik Okyanusu’nu demiryolu ile birleştirme süreci aynı zamanda “Altına Hücum” dönemi oldu. 13 eyaletle kurulan ABD’ye zaman içinde 37 eyalet daha eklendi. İnsanlar, bilek gücü ile çevirdikleri toprağın sahibi oldular.
İşin resmi yönü
Howard Zinn’in “Amerika Birleşik Devletleri Halkları Tarihi” adlı kitabı 1492’den bugüne yağmacılık ansiklopedisi gibidir ve 700 küsur sayfalık bir yayındır. Ancak “yağma” kelimesi deyince işin bir de “resmi” yönü vardır ABD’de. 1830’da zamanın ABD Başkanı Andrew Jackson, yağmayı politik bir araç haline getirir. Jackson’a göre başkan seçilen kişi yalnızca başkanlık makamına geçmeyi hak etmemekte, aynı zamanda çoğunluk partisi olarak tüm federal çalışanları işten çıkarıp yerine kendi destekçilerini atama hakkına da sahipti.
Zaferi kazananın hakkı
Federal kadrolar kazanan partinin bir tür ganimeti olarak görülmekteydi. Jackson bu durumu “yağma, zaferi kazananın hakkıdır” şeklinde ifade edecekti. Buna yağma (spoils) sistemi denilecekti. Yağma sistemi hemen her vatandaşın kamu görevleri için uygun niteliklere sahip olduğu varsayımına dayanmaktaydı. Bu yönetimde de temsili sağlayacaktı. Ancak temsil sistemi yağma sistemine yol açarak ağır bir bedel ödenmesine yol açtı. Başkan James A. Garfield’ın kamu görevi talep eden işsiz biri tarafından öldürülmesi bu sistemin sorgulanmasına ve değiştirilmesine sebep oldu.
Umberto Eco’nun 1972’de kaleme aldığı bir yazı “Yeni Bir Ortaçağa Doğru” başlığını taşıyor. Yazının ara başlıklarından biri ise “Bir Kıyamet Tasarısı”. Bir dizi kaza ve aksilikten doğan olaylar zincirinde ABD’de ulaşım, haberleşme ve enerji sistemi çökünce bireysel silahlanmanın da had safhada yaşandığı ülkede büyük yağmalama olayları başlıyor. Yakın tarihte ABD tarihinde bu satırları romanlar yazan bir göstergebilimcinin muhayyilesinin ürünü olarak okumamıza engel olacak kadar çok örnek var elimizde.
Eco, yazısında 1965’te yaşanan elektrik kesintisi sırasındaki yağmalama olaylarını referans gösteriyor. Yazının kaleme alınmasından beş sene sonra 1977’de çok daha büyük bir elektrik kesintisi yaşadı ülke. 13 Temmuz 1977’de New York Yankees’in beysbol maçını esnasında yıldırım düşmesiyle başlayan kesinti 24 saat devam etti. Kesinti ile başlayan yağma olayları esnasında hırsızlıktan 1809 yer zarar gördü. 6O’ı büyük olmak üzere, 1037 yangın çıkartıldı. Bazı binalarda yangın itfaiye tarafından söndürüldüğü halde, artarda birkaç kez kundaklandı. Süpermarketler, ticari kuruluşlar ve büyük giyim mağazaları yağma edilip ateşe verildi. Olaylar sırasında iki soyguncu öldü; 406 polis, 204 sivil ve 80 itfaiyece yaralandı. Kentte 1 milyar dolara yakın zarar meydana geldi. Daha sonra yağmalar nedeniyle 4 bin 500 kişi gözaltına alındı, 110 kişi hapis cezasına çarptırıldı. Üstelik 1981, 1983, 1996’da benzer vakalar yaşandı. 2003’te yaşanan en büyük elektrik kesintisi ise öncekilerden farklı bir seyir takip etti. Amerikan tarihinin en büyük elektrik kesintisi, 14 Ağustos 2003 günü öğle saatlerinde Ohio eyaletinde başladı, birkaç saat içinde bütün Kuzeydoğu eyaletleri ile Kanada’ya yayıldı. Elektrik kesintisi başladıktan sonra New York’ta iki saat içinde, polis okulu öğrencilerinden emekli mensuplarına kadar herkesi silahaltına çağrıldı, bütün alarm ve güvenlik sistemleri durmuş şehirde hiçbir olay yaşanmamasını temin ettiler. “Big Brother” bu sefer gafil avlanmadı.
Ancak sadece elektrik kesintileri değil büyük felaketler de birer yağma sebebi olabiliyor. Mesela 2005 Katrina Kasırgası. 2017’de bir başka kasırga ise Florida’da yağma olaylarına fırsat verdi. Irma, bölgeyi savaş alanına çevirdi. 6,3 Milyon kişinin tahliye kararıyla boşalttırıldığı bölge hayalet kentlere dönerken, evlerin ve dükkânların boşalmasını fırsat bilen çeteler yağma ve hırsızlık faaliyetlerine başladı. Anlaşılan o ki Big Brother’ın korkusuyla yaşayanlar ne zaman onu gözü kapalı görseler yağmaya yöneliyor sanki. Japonya’da yahut Küba’da yaşanmayan bu yağma alışkanlığını Sibel Kibar şu sözlerle yorumluyor: “ABD toplumu bireylerin çıkarı üzerine kuruludur. Devlet ve toplum, bireylerin güvenliğini, hak ve özgürlüklerini korumak; refahlarını arttırmak için vardır. Her birey kendi çıkarı için çalışır, toplum ise, bireysel refah için bir zemin sunar, çıkarların birbirleriyle çatışmasını ve bireylerin birbirilerine zarar vermelerini engeller. Devlet ve toplum, bu işlevlerini yerine getiremediğinde, doğal duruma geri dönmek bireyin hakkı olarak görülür. Doğal durumda her koyun kendi bacağından asılır. İşte toplum düşüncesinin altında yattığına inandıkları bu mantık, böyle bir felaket anında, insanların birbirlerine yardım etmek yerine, tabiri caizse birbirlerinin gözünü oymasına neden oldu.” Bastırılanın ilk fırsatta bu denli şiddetle geri dönmesi de baskının şiddeti hakkında iyi bir ipucu olabilir. Bu satırları ABD’de başkanlık seçimlerin gerçekleştiği saatlerde yazıyor ve bir yandan da ABD’de seçimlerin öncesinde olası bir yağmalama ihtimaline karşı New York ve Washington’daki mağazaların güvenlik önlemlerini artırdığına ilişkin haberler okuyordum.
Yağmayı sizden öğrendik
Bir önceki yağmalama hareketinin başlangıç noktası ise bir insan hakları ihlali idi. George Floyd’un polis şiddetine kurban gitmesini protesto eden hareketler de bir ucuyla yağmacılığa bulaştı. 25 eyalette başlayan protesto hareketleri esnasında pek çok şehirde yaşanan yağma hareketlerinde iş çığırından çıktı. Siyahi aktivist Tamika Mallory’nin “Yağmacı olan sizlersiniz. Yağmacılığı ve şiddeti sizden öğrendik. İnsanlarımızı öldüren polisleri tutuklayın” sözü ise o günlerin psikolojisini yansıtan bir açıklama idi. Nitekim The Guardian’ın verilerine göre sadece 2015 yılında polis 1146 kişiyi öldürdü. Öldürenlerin 105’i silah taşımayan siyahlardı. Siyahlar ABD nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturuyor ama polisin öldürdüğü silah taşımayan insanların yüzde 26’sı siyahtı. “Mapping Police Violence” isimli sivil toplum kuruluşunun verilerine göre, 2013-2019 yılları arasında ABD polisi 7 bin 666 kişiyi öldürdü. Bu ölüm vakalarında orantısız bir şekilde mağdur olanlar yine siyahi Amerikalılar oldu. Bu verilere göre bir siyahi ABD’linin polis tarafından öldürülme ihtimali, beyaz vatandaşa göre iki buçuk kattan daha fazla. Hatta bazı eyaletlerde bu oran dokuz katın üzerinde. Olaylar bu aşamaya ulaşınca ABD Başkanı Donald Trump olayları bastırmak için orduya teyakkuza geçme emri verdi. En son 1992 yılında, Los Angeles’ta 19 yaşındaki bir göstericinin ölümünün ardından Amerikan ordusu ülkedeki toplumsal bir olaya müdahale etmişti. Bir yağmalama yaşanacak mı yaşanırsa vitrinlere takılan o tahta perdeler ne işe yarayacak bilemiyorum. Ancak bildiğim bir şey var. O da ABD’nin yakın tarihinde; insan hakları mücadelelerinde, tayfun dolayısıyla tahliye edilen bölgelerde, büyük elektrik kesintilerinde hep “yağmacıların” gölgelerini takip etmek mümkün maalesef. Amerikan rüyasının kâbusa döndüğü anlar diye bir belgesel yapılsa bunun hatırı sayılır bir bölüm de illa ki bu yağma vakalarına ayrılabilir.
Hâsılı kelam ABD’de yaşanan yağmacılık olaylarının birkaç boyutu var. Öncelikle ABD’nin kuruluş hikâyesine bakmamız gerekiyor. Avrupa için kıta sadece toprak olarak göründü, üzerinde yaşayan insanlar kırıma tabi tutuldu ve yer altı, yer üstü zenginlikleri “yağmalandı”. ABD tarihi, önce kıtanın sonra da dünyanın ABD’leşmesine dönüştü. Ancak bu sadece bir “devlet” hikâyesi de değil elbette. Bireysel silahlanmanın bu denli kolay ve rahat yapıldığı bu ülkede “linç” kültürünün iliklerine dek işlemiş olması da “yağma” sorununu yaşatmaya devam ediyor. Önümüzdeki yıllarda bu sorun daha da büyüyerek yaşamaya devam edeceğe benziyor. Sonuçta işsizlik, evsizlik, ırkçılık gibi birçok canlı fay hattı enerji biriktirmeye devam ediyor. ABD’yi kuran iradenin “Altına Hücum” akımının bir benzeri başka gezegenleri ve astroidleri hedef almış durumda. Hatta Elon Musk, ulaşmayı hedeflediği Mars’ta kuralları koyma işini devletlere bırakmayacağını açıkladı. Yani ABD’nin kurulmasına benzer bir hikâyenin tekrar edeceği gibi bir izlenim ile karşı karşıyayız.
“Yağma kültürü” uzayı hedefledi gördüğünüz gibi.
Müellif: Suavi Kemal Yazgıç / Açık Görüş
Henüz yorum yapılmamış.