Sosyal Medya

İhsan Fazlıoğlu söyleşisi: Yanlışlara ağıt yakmaktan doğruları inşa edemiyoruz

Çalışmalarını İslam Bilim Felsefesi tarihi ve matematik tarihi üzerine yoğunlaştıran Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu, yeni yayınlanan İslam-Türk Felsefe Bilim Tarihinin Anlam Küresi, Kendini Aramak ve Akıllı Türk Makul Tarih kitaplarıyla, ayağa kalkmak isteyen Türkiye’ye yeni bir dil inşası öneriyor. Fazlıoğlu, ‘sona değil, yola bakalım’ diyor.



Medeniyet Üniversitesi öÄŸretim üyesi Prof. Dr. Ä°hsan FazlıoÄŸlu, derslerini yalnızca öÄŸrencilerin deÄŸil, öÄŸretim görevlilerinin de takip ettiÄŸi Türkiye’nin çalışkan cins kafalarından biri. Çalışmalarını uzun süredir Ä°slam bilim felsefesi tarihi ve matematik tarihi üzerine yoÄŸunlaÅŸtıran FazlıoÄŸlu’yla Papersense Yayınları arasından okuyucuyla buluÅŸan üç yeni kitabının tartışma konuları üzerinden ‘akıllı Türk’ü, ‘makul tarih’i ve olan biteni konuÅŸtuk.

Ümitvar olmakla birlikte mevcuda iliÅŸkin karamsar sayılabilecek bir tablo tasviri yapıyorsunuz. Bugün Türkiye’de yolunda gitmeyen ÅŸey/ler nedir? Ve bunların gayrı safi milli hasılanın artmasıyla düzeleceÄŸine inanan çok sayıda insan var.

Tefekkür ile tedebbür dolayısıyla fikir ile tedbir zat bakımından aynı itibar bakımından ayrıdır. Söylenenler tefekkür cihetindendir; tedebbür cihetinden deÄŸil. Bu nedenle kendimce fikirlerim “olması gereken” açısından ifade edilmiÅŸlerdir; “olan”a iliÅŸkin tedbir hakkında fazla bir ÅŸey söylemezler. BaÅŸka bir deyiÅŸle olgu ve olayların hakikî mahiyetlerine iliÅŸkindirler; ferdî hakikatlere deÄŸil. Ya da kısaca ÅŸöyle diyeyim, iÅŸin siyaseti ile deÄŸil hakikati ile ilgilidirler. Ä°ÅŸte bu nedenle, olması gereken hakkında söylenenlerle olana bakıldığında karamsar bir tablo tasvir edildiÄŸi sanılıyor; nazarın noktası tashih edilirse tasvir de düzeleceÄŸinden bu yanlış sanı da ortadan kalkar. Karamsar olsam, ne konuÅŸur ne de yazardım. Karamsar deÄŸilim çünkü sona deÄŸil, yola bakıyorum; yani sonuca deÄŸil, sürece... Åžöyle inanıyorum, sonuca odaklananlar ağır baskı altında kalırlar, sonuca ulaÅŸmak için her yolu meÅŸrû görürler; baÅŸaramadıklarında ise bunalıma girerler. Sürece dikkat kesilenler, farklı süreçlerin varlığını ön-görürler; süreçte olmak onları dâim ayık tutar; çünkü süreç sürer, süreklidir. “Yolunda gitmeyen ÅŸey/lere” gelince, çok ÅŸey söylenebilir; ancak en temelde sorun bir “yolda olmamak”tır; çünkü bir ÅŸeyin yolunda gitmesi için bir yolda olması gerekir. BaÅŸka bir deyiÅŸle, tedebbürün tedbiri, tefekkürün fikrine merbut kılınmalı; siyaset de bir hakikatin mümaresesi olmalı. “Çok sayıda insan”ın düÅŸüncesi anlamlıdır; çünkü herkes kendi derdiyle hem-hâldir; ama düÅŸünce, tefekkür “az sayıda insan” içindir.

GAZETE DÄ°LÄ°YLE  DÜÅžÜNCE DÄ°LÄ°  KURULAMAZ

‘Ä°ÅŸleri nasıl yoluna koyarız?’ sorusunun reçetemsi bir yanıtı olmadığını söylüyorsunuz. Bununla birlikte bir dil inÅŸasından da söz ediyorsunuz. Bugün dünyayı kavrayacak bir dilimiz yok mu?

“Ä°ÅŸleri yoluna koymak” çözümün baÅŸlangıcı; “nasıl” ise sorunun. DediÄŸim ÅŸu, nasıl sorusu yanıtını yolun başında deÄŸil, bizatihi yolda bulur. Yolun başında oturup düÅŸünenler en nihayetinde aÄŸlarlar; yola çıkanların, yürüyenlerin çözüm için en azından bir ümitleri var demektir. Dil inÅŸasından muradım, tefekkürün dilidir; tefekkürün bir dili yok ‘Bu Ülke’de. Günlük dil ile dışa düÅŸersiniz; içe deÄŸil; bu da düÅŸünce olmaz. Bir dilin dünyayı kavramasının zemini, öncelikle köklerini bir hayat görüÅŸünde bulmasıdır. Günümüz Türkçesinin zemininde bir hayat görüÅŸü var mı? Var ise nedir? Sonra da kavramlar. Kavramı olmayan kavrayamaz.

Kitaplarınızın, özellikle felsefe-bilim yazılarınızın zor anlaşıldığı yönündeki eleÅŸtirileri de bu açıdan görmek gerekiyor o halde. Günlük yaÅŸam dilinden yani gazete dilinden çıkmamız gerekiyor…

Yazılarım zor deÄŸil; yalnızca bir dilleri var. Elbette elden geldiÄŸince klasik Türkçeye sinmiÅŸ usûleynin kavramlarını dikkate almaya çalışıyorum. Kavramlar bilinmeden yargıların anlaşılması zordur; sadece ezberlenirler. YaÅŸamda kullandığımız herhangi bir dili terkedelim demiyorum; yerinde kullanalım diyorum. Gazete dili gazetede kullanılmalı; düÅŸüncede deÄŸil. Ä°nsana ait hiçbir ÅŸey birbirinin yerine ikame edilemez; herÅŸey yalnızca alt ve üst sınırları iyi tespit edilerek yerine konmalı ve kullanılmalı.

TÜRK OLMAK, TÜRK KALMAK

Başımıza neler geldiÄŸini anlamamız gerekiyor ama önce belki ‘biz’e temas edersiniz. TürklüÄŸü, Selçuklu siyasetine müntesip olmak ÅŸeklinde açıklıyorsunuz.

GeçmiÅŸ ile gelecekte karşılaÅŸmaktan bahsediyorum ki o zaman o geçmiÅŸ tarihe dönüÅŸür. Yoksa geçmiÅŸteki bir olgu ya da olaya mücerret intisap hiçbir ÅŸeyi çözmez. DediÄŸim, bu toprakların tecrübesinden hareket etmek. Bu tecrübenin içine Selçuklu da, Osmanlı da, Cumhuriyet de girer. Öte yandan ‘Türklük” sözcüÄŸü, -lük ekinin imlediÄŸi üzere bir soyutluÄŸu içer; daha çok Türk olmak, Türk kalmak, kısaca hareket, süreç içinde olmak, yolu kendine mesken, yürüyüÅŸü tarz kabul etmek… ‘Biz’ sözcüÄŸünün mefhumu itikadımızın, kültürümüzün, medeniyetimizin, ne denirse densin, tarihî tecrübesidir; aÅŸkınlığı baÄŸlamsallığında içkindir. Dikkat edilmesi gereken, bu tecrübedeki sabiteler ile deÄŸiÅŸkenleri birbirine karıştırmamaktır.

Bize ait olan soru konusu kılınmalı

Bir zamanlar iyiydik. Atlarımızı sınır uçlarında koÅŸturuyor, medreselerimizde çağın tüm bilimlerini derinlikle ele alıyorduk. Sonra ne oldu da bugün bu soruyu size yöneltiyorum? O ilk kırılmanın tespitini nasıl yapıyorsunuz?

BeÅŸerî eylemler kendilerine delalet eden sözcüklerin mutlaklığı içinde ele alınmaz; çünkü her tür eylemimiz belirli bir mekân-zaman içinde var-olan iliÅŸkiler yumağıdır. Belirli koÅŸullarda varlığa gelirler; imkânlarını tüketirler ve varlık sahnesinden çekilirler. ‘Biz’ dediÄŸimiz de bir eylemdir; bir hâdisedir; muhdestir; mukayyettir; tarihî süreklilik içinde yol alır; var-olur ve yok-olur. Siz bugün bana bu içerikte bir soruyu sorabiliyorsanız sürekliliÄŸimiz devam ediyor demektir. Kırılmaya gelince sürekliliÄŸin herhangi bir formudur; varlığa gelmesinin pek çok ÅŸartı vardır. Ayrıca, bu kırılma baÅŸka bir yerdeki inÅŸalarla alakalıdır. Daha açık bir ifade ile bize ait olanın soru konusu kılınması, biz-olmayanların diyarında ortaya çıkan ve bizi de belirlemeye baÅŸlayan farklı ve bizce yeni durumlarla ilgilidir. Bu nedenle felsefe-bilim tarihini bir kavga ve savaÅŸ tarihi olarak okumamalıyız. Bundan sakınırsak kırılmalardan çok inÅŸalara yönelebilir ve ne olup bittiÄŸini anlayabiliriz… Çünkü yanlışlarımıza ağıt yakmaktan bir türlü doÄŸrularımızı inÅŸa edemiyoruz.

SÜREKLÄ°LÄ°K GEÇMÄ°Åž VE GELECEĞİ BÄ°R ARADA TUTAR

En sık vurgularınızdan biri de süreklilik. Süreklilik her alanda mı?

Süreklilik idrakin bir özelliÄŸidir her ÅŸeyden önce. Her ÅŸey her ÅŸey ile iliÅŸkilidir ve her ÅŸey her ÅŸeyin devamıdır. Sorun sadece siyasî süreklilik deÄŸildir. Süreklilik olmaz ise düzen, nedensellik, yasalılık, vb. hiçbir ÅŸey olmazdı. Çünkü süreklilik yalnızca sübutiyetin deÄŸil aynı zamanda deÄŸiÅŸimin de zeminidir. Görünür olanı taşıyan görünmeyeni dikkate almazsak, ahvali taşıyan zatı bilmezsek ne kavramlarımızı inÅŸa edebiliriz ne de yargıda bulunabiliriz. Usûleyn açısından süreklilik adetullah ve sünnetulah kavramlarının da içeriÄŸini oluÅŸturur zaten. Süreklilik hem geçmiÅŸi hem anı hem de geleceÄŸi birarada tutar çünkü...

Eylemeyen seyreder

Tarihimizi bilmediÄŸimiz için bir gelecek tasavvuru inÅŸa edemiyoruz. Henüz ve hala bugünkü Türkçeye aktarılmadığı halde Ä°ngilizceye aktarılan yazma eserler var kütüphanelerimizde. Yayınevleri mi, akademi mi, devlet mi? Kim yapacak, nasıl olacak?

Derdi olan herkes ilgilenecek, ilgilenmeli… BaÅŸladı da zaten. Türkiye Yazma Eserler Kurumu mesela… Bizim kültürümüz bir yazma kültürü; bu nedenle önce dökümü çıkartılmalı, sonra tenkitli metinleri yayımlanmalı; sonra da çözümlenmeli… Her zaman dediÄŸim gibi, geleceÄŸe iliÅŸkin bir niyetimiz varsa bu tür iÅŸler bir biçimde ele alınır. Biz bundan uzak olduÄŸumuz için konuÅŸup duruyoruz… Eylemeyen seyreder…

BildiÄŸiniz gibi deÄŸil

Uluslararası bir ekiple birlikte yazma eserler üzerinden bir çalışma yapıyorsunuz. O da merak ediliyor, ne olacak çalışma sonunda, ortaya ne çıkacak?

Hep birlikte göreceÄŸiz. Felsefe-bilimde sonuçlar hemen ve kolay ortaya çıkmaz; o da süreklilik ister… Bu projede çalışanlar yavaÅŸ yavaÅŸ araÅŸtırmalarını yayımlamaya baÅŸladılar. Sahayla ilgili dergilerde pek çok makale neÅŸrediliyor. Åžimdilik ortaya çıkan ÅŸey olarak ÅŸunu söyleyebilirim: Hiçbir ÅŸey bilindiÄŸi gibi deÄŸil… Nasıl? Yayınlar arttıkça göreceÄŸiz. Ama bunun için takip gerekli…

Kendi kültürünü tanıma konusunda önceki yıllara nazaran daha sahici bir kıpırdayış var gibi bugün. En azından Ä°tibar’daki yazılarınız ve kitaplarınız ciddi yankı buldu. Neler dersiniz?

Katılıyorum. Dertli insanların sayısı artıyor demek ki… Dert derken geleceÄŸe iliÅŸkin niyetleri olan, teklifi bulunan insanları kastediyorum. Teklifimiz var ise derdimiz de var demektir; derdimiz var ise hem-hâl olup yola düÅŸmüÅŸüzdür. Åžuna hep inandım: Bir yerde bulunmanın, kendine has bir iÅŸe kalkışmanın, hatta kendine ait bir cümle kurmanın asgarî zemini bir teklif sahibi olmaktır. Yankı bulmak da bununla ilgili, söz menzile girmiÅŸse birine deÄŸer hiç ÅŸüphesiz. Nitekim TaÅŸköprülü-zâde ÅŸöyle der: “Her bilginin bir menzili vardır; o menzile varmadan, o bilgi nâzil olmaz; çünkü nuzûl, menzile tabidir.” Demek ki derdin, bilginin menzilindeyiz.

Ä°NSAN YENÄ°LENMEDEN HAYAT YENÄ°LENMEZ

Üçü yeni dört kitabınız yayımlandı. Yazılarınızın kitaplaÅŸtırılması yönünde talepler vardı. Uzunca bir süre bundan uzak durdunuz. Åžimdi üç yeni kitapla bize ne demek isitiyorsunuz?

Bir kaç yıl önce benzer bir soruya kısaca ÅŸöyle yanıt vermiÅŸtim: “DüÅŸünmek yola çıkmaktır ve ben de yolda olduÄŸumu ümid ediyorum. Yolda olduÄŸumdan da hiçbir fikrimde kemal görmüyorum. Kitap ise ciddi bir iÅŸtir; kendimi, henüz, o ciddiyetin altına girecek yetkinlikte hissetmiyorum.” Kendime iliÅŸkin kanaatim deÄŸiÅŸmedi; ancak bir noktayı atlamışım; o da yol arkadaÅŸlarımın, dostlarımın aynı kanaatte olmadığı. Neticede yazılarımın kitaplaÅŸtırılması, baÅŸta M. Ali Çalışkan olmak üzere yol arkadaÅŸlarımın marifetidir... Bu kitaplar yine de bir ÅŸey demek istiyorlarsa dedikleri ÅŸöyle özetlenebilir: Bir insanın kendine iliÅŸkin kanaati deÄŸiÅŸmeden, olgu ve olaylara iliÅŸkin bakış-açısı deÄŸiÅŸmez; çünkü insan yenilenmeden hayat yenilenmez...

Kaynak: YeniÅŸafak-Pazar

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.